101'inci duruşma: Dört yıl Genelkurmay Başkanlığı yaptım, bu grubu duymadım

101'inci duruşma: Dört yıl Genelkurmay Başkanlığı yaptım, bu grubu duymadım

101'inci duruşma: Dört yıl Genelkurmay Başka... Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen ve karar aşamasına gelen 28 Şubat davasının 101'inci celsesi, dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'nın esas hakkındaki mütalaaya karşı savunmasıyla başladı.Hakkında...

Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen ve karar aşamasına gelen 28 Şubat davasının 101'inci celsesi, dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'nın esas hakkındaki mütalaaya karşı savunmasıyla başladı.

Hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen Karadayı, heyete saygılarını sunduktan sonra, sağlık durumu sebebiyle oturarak savunma yapmak için izin istedi. Başkan Mustafa Yiğitsoy'un "buyurun" demesinden sonra savunmasına başlayan Karadayı, 28 Şubat'ın bazı siyasi partilerin iktidar olma hırsıyla yaşanan, dini referans olarak kullanarak ülkeyi çağdışı bir yaşama götürme amacı nedeniyle ortaya çıkan bir olay olduğunu söyledi.

İsmail Hakkı Karadayı’nın konuşmasının satırbaşları şöyle:

- 28 Şubat'taki gerginliğin kaynağı TSK değildir.

- Bu mütalaa ile ağır ve haksız bir iftiraya muhatap oluyorum.

- Bu dava neden Erbakan'ın vefatından sonra açıldı. Çünkü taşıdığı vicdani sorumluluk nedeniyle asla TSK'nın karşısında olmayacaktı. Zira o siyasi gerçeklerin farkında olduğu gibi, silahlı kuvvetlerimizin bu gelişmelerde hiçbir rolünün olmadığını gayet iyi biliyordu.

- Demirel'in söylediği gibi bugünün çamaşırı dünün güneşiyle kurutulamaz.

- Bu mütalaayı halkımız affetmeyeceği gibi tarihe bir hukuk rezaleti olarak geçecektir.

"BAŞA GEÇME İHTİASIM OLSA CUMHURBAŞKANI'NIN TEKLİFİNİ KABUL EDERDİM"

- Başa geçme ihtirasım olsa bırakın darbeyi, görevimin 1 yıl uzatılması hem de iki kez Cumhurbaşkanı teklif ettiğinde olumlu bakardım.

- 54’üncü hükümet de, bir koalisyon hükümeti olarak kurulmuş, ülkeyi yönetmeye başlamıştır. Erbakan-Çiller koalisyonu (54’üncü hükümet) kuruluşundan bir süre sonra maalesef, biraz önce arz edilen bu temel anayasal prensipleri zaman zaman dışına kaymak sureti ile, özellikle dini siyasete alet ederek, irticai gelişmelere kucak açmak, laik rejimi yıpratırcasına tavırlar takınmak, bazı çevreleri bu hususta teşvik ve tahrik etmek, ayrıca basına yansıyan yolsuzlukları gibi bir takım olumsuz tavır ve hareketler ile kamuoyunda ciddi huzursuzluk yaratmıştı.

O DÖNEMDE NELER OLMUŞTU?
- O günleri iyi hatırlamak ve konuya buradan girmek gerekir. Bu süreci siyasi gerginlik başlatmıştır. Kışkırtma tamamen siyasi boyuttadır, toplumsal boyutta planlı bir süreç hazırlama olgusu asla yoktur. Toplumda huzursuzluk yaratan bu tavır ve hareketlerin bir kısmını hatırlatmak bakımından birer cümle ile kısaca özetlersek:

*Merhum Erbakan’ın kürsüye çıkıp, şeriat gelecek, kanlı mı olacak kansız mı olacak?

*Bir milletvekilinin, iğne yapacağız uyanınca şeriatçı olacaklar,

*Atatürk’e, onun devrim ve ilkelerine karşı açık saldırılar,

*Ayrıca Cumhuriyet değerlerini tahrip edecek tutum ve davranışlar,

*Başbakan’ın, son derece lüks araçlarla Başbakanlığa gelen takkeli, sarıklı, şalvarlı, sakallı bir kısım tarikat mensuplarına verdiği iftar yemeği, (11 Ocak 1997)

*Yine kişisel olarak Erbakan’ın ve ülkemizin itibarını düşüren bazı yurtdışı geziler (Libya, Mısır, Cezayir, İran, Endonezya, Malezya), (2-7 Ekim 1996)

*Yine bir vekilin, Cezayir’deki gibi kan akacak, fıstık gibi olacak, mantık dışı sözleri,

*Cihat çağrıları, ayrıca ana caddelerde trafiği durduran toplu gösteri namazları,

*Sakallı, cübbeli ve sarıklı Aczmendilerin, Ankara Kocatepe camisindeki şeriat çağrıları,

*Fatih camiinde, öğle namazına müteakip, bir grubun ellerinde yeşil bayraklarla “şeriat isteriz, yaşasın Hizbullah'' çağrıları ile yürüyüşleri, (23 Şubat 1997)

*Sincan’da irticai faaliyetler üzerine kurgulanmış Kudüs gecesi olayı (Belediye Başkanı Bekir Yıldız 10 Ocak 1997)

*3 Kasım 1996’da Susurluk kazasının ortaya çıkardığı karışık tablo,

*Güneydoğu’da başlayan bazı illegal örgüt cinayetleri; domuz bağıyla bağlanmış şekilde öldürülerek evlerin bodrum katına gömülen insan cesetleri

*İsimlerini saymak istemediğim dönemin 3-4 milletvekilinin Cumhuriyet karşıtı söylemleri  (Hasan Hüseyin Ceylanlar, Hasan Mezarcı, Şevki Yılmaz,  İbrahim Halil Çelik gibi bazı isimler)

*11 Şubat 1997 Ankara’da şeriata karşı kadın yürüyüşü

*Ayrıca daha önce söylediğim, önemli yolsuzluk iddiaları…

'ÇİLLER BAŞBAKAN OLARAK GÖREVİ TESLİM ALSAYDI...'
- Ben 50 yılı aşkın meslek hayatımda ilk defa, temelsiz ve uydurma bir iddianame ile mahkeme karşısına çıkmış bulunuyorum.

- Bu suçlama neye göre ve hangi maddi delillere göre yapılmıştır? Onu anlamak mümkün değildir. Hala da ne için yargılandığımızı anlamış da değiliz. Teşhis yanlış olursa tedavi doğru olabilir mi? Elbetteki olamaz, mümkünde değildir.

- Acaba merhum Erbakan’ın dilekçesi aynen kabul edilip, Sn Çiller Başbakan olarak görevi teslim alsa idi, bugün bizleri hedef alan böyle bir dava açılacak mı idi?

'BU ÜLKEMİZE YAPILAN EN BÜYÜK KÖTÜLÜK VE VATANA İHANETTİR'
- 28 Şubat’ı bu açıdan da değerlendirmek gerekir. O günlerde her şey normal bir siyasi akış içinde giderken, bu huzursuzluğun ortaya çıkış sebepleri nelerdir, neden ortaya çıkmış ve ülkemize sıkıntılar yaratarak bizleri neden bu hale getirmiştir. Bu gerginliğin sebepleri nelerdir? Sebep olanlar kimlerdir, ülkemizde huzursuzluk yaratacak neler yapmışlardır? Öncelikle onu görmek ve değerlendirmek gerekir.

Oysa o günlerdeki huzursuzluğu yaratanlar, sebep olanlar unutuluyor ve bunlar bugün, derleme, toplama ve baskılarla yaratılan, toplu kronik mağdurlar görüntüsüne bürünerek, kendilerine göre, olmayan bir darbeyi olmuş gibi göstererek, yüce yargıdan ordu aleyhine çıkacağını düşündükleri, mutlu sonuçlara odaklanıyorlar. Bu insanlığa yakışmayacak bir  duruştur.

Aslında bugünün gerçek mağdurları, yasalara uygun olarak ülkesine her kademede, şerefle hizmet etmeye gayret eden asker ve sivil vatandaşlardır.

- Burada, dün ve bugün, içeriden ve dışarıdan ordu aleyhine kampanya açanların esas maksatları, Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratma sürecine destek vermektir. Bu da ülkemize yapılan en büyük kötülüktür ve vatana ihanettir. Bölgesel tehdit her gün gittikçe artmaktadır. Dünya coğrafyasında ülkemizin jeopolitik ve jeostratejik yapısı dikkate alındığında, her zaman siyaset dışında kalmış güçlü bir orduya olan ihtiyacımız varlığımızın temel unsurudur. Tarihimizi iyi bilmek zorundayız. Ordumuzu korumak varlığımızın temelini korumaktır. Bizim bizden başka dostumuz yoktur. Bu bilinçle yaşayan silah arkadaşlarımızın aklından, yukarıda uydurulduğu gibi yasa dışı bir eylem asla geçmemiştir.

- Hizmetle ilgili olarak 54’üncü hükümetle ilişkimizde hiçbir problem olmadığı gibi, hükümetinde gerektiğinde silahlı kuvvetlerimize vermiş olduğu her türlü desteği de inkar etmemiz mümkün değildir. Kişisel düzeyde de, hiyerarşik yapı içindeki sağlıklı ilişkiler her zaman aynen devam etmiştir, bunlara herkes şahittir, aksini kimse söyleyemez.

- 30 Ağustos 1998’de Ordudan ayrıldım. Ayrılırken Cumhuriyet tarihinde ilk defa Devlet Şeref Madalyası ile taltif edilen kişi ben oldum. Bu madalyanın veriliş sebebi, Sayın Cumhurbaşkanı’nın imzaladığı belgede açıklanmaktadır. Bunu hizmetlerimi daima yasalar çerçevesinde yaptığımın bir belgesi olarak kabul ediyor ve onur duyuyorum.

- Hayatın cilvesine bakınız ki, bugün, 21 yıl sonra, gazete kupürlerine ve bir takım medya yorumlarına dayanan, garip bir hayali darbe iddianamesi ve mütalaası karşısında, burada sanık olarak savunma durumunda bulunmaktayım."

'4 SENE GENELKURMAY BAŞKANLIĞI YAPTIM BÇG'Yİ DUYMADIM'
Karadayı'nın savunmasını tamamlamasından sonra Başkan Mustafa Yiğitsoy, Tansu Çiller'in Sincan'da tankların yürütülmesi konusunda kendine bilgi verilmediği şeklindeki ifadesini hatırlattı. Karadayı şu karşılığı verdi:

"Bana Sayın Cumhurbaşkanı sordu. Ben bilmiyordum, 'öğrenip size bilgi vereyim' dedim. Çiller'le bir ilişkim olmadı. Çünkü çok afedersiniz... Neyse... Bazı şeyleri farklı da... Ertesi gün Genelkurmay açıklama yaptı. Bu konuyla ilgili fazla bilgim yok."

Başkan Yiğitsoy'un ikinci sorusu BÇG'ye ilişkin oldu. Başkan, Başbakanlık genelgesinin dağıtımında Genelkurmay'ın bulunmadığını hatırlatarak, irticayla mücadele için bir çalışma grubu kurulması konusunda kendisinin sözlü veya yazılı talimat verip vermediğini sordu. Karadayı, Karargah çalışmalarını 2. Başkanın yürüttüğünü, yapılan çalışmaların sonucunun komutana arz edildiğini anlattı. Bunun üzerine Başkan Yiğitsoy, şunları söyledi:

"Biz karargah çalışmalarının şeklini bilmiyoruz. Pek çok çalışma grubu var. O dönem sizin bilginiz, onayınız olmadan kendi kafalarına göre grup kurar mıydı? Size bilgi vermezler miydi?" 

 Karadayı, "Kendi aralarında değerlendirirler, sonucu arz ederler. Bunları 2. Başkan takdir eder. Grubun adı Genelkurmay Başkanına lazım değildir. Lazım olan bilgidir. 4 sene Genelkurmay Başkanlığı yaptım. BÇG'yi duymadım, söylenmedi." 

Karadayı'nın bu beyanları üzerine Çetin Doğan açıklama yapmak istedi, ama Başkan duruşmaya ara verdi.

DURUŞMADAN NOTLAR
- AKP Genel Başkan Yardımcısı Ravza Kavakçı başkanlığındaki bir heyet Karadayı’nın savunmasını dinledi.

- İlk defa CHP’den bir İSİM 28 Şubat davasına geldi. Bu isim; Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen’di.

- Başkan Mustafa Yiğitsoy yoğunluk nedeniyle duruşma başladıktan sonra giriş çıkışları yasakladı. Bu nedenle kapı kilitlendi.

- Herkesin yoğun bir şekilde takip ettiği Karadayı’nın savunması sırasında dönemin Genelkurmay 2. Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir gelmedi. Daha önceki ifadelerinde BÇG konusunda benzer şeyler söyleyen Karadayı’ya kırgın olduğu öne sürülen Çevik Bir’in salona gelmeyerek tepki gösterdiği yorumları yapıldı.

- Verilen aradan sonra duruşma yeniden başladığında Çetin Doğan’ın da salonda olmadığı görüldü.

'EFENDİ EFENDİ EMEKLİLİĞİMİZİ YAŞAYAMADIK'
Duruşmanın öğleden sonraki bölümü Ünal Akbulut'un savunmasıyla başladı. Tutukluluğun 400'üncü gününde hakim karşısına çıkıp, dertlerini anlatma fırsatı bulduklarını, ancak tutukluluğa devam kararı verildiğini belirten Akbulut, şunları anlattı:

"Bir avukatın itirazı üzerine hakime hanım, 'Beğenmiyorsanız itiraz edin. Benim kararım olduğunu mu sanıyorsunuz' deyip, arkasını dönüp gidince adalete inancımı yitirdim. Bir süre sonra tahliye edildim. Hayata tutunmaya çalışırken, bu sefer de savcı mütalaası çıktı. Efendi efendi emekliliğimizi yaşayamadık. Kim, kimler öldürülmüş? Kimin üzerine bombalar atılmış ki, ağırlaştırılmış müebbet isteniyor? Bu, suyumu bulandırdın diyerek, kurdun kuzuyu yemesine benziyor."

'BIRAKIN BÇG'DE ÇALIŞMAYI…'
Sanıklardan Ruşen Bozkurt da uzmanlık alanının irticai örgütler değil PKK ve bölücü örgütler olduğunu kaydederek, şunları söyledi:

"BÇG İç Güvenlik Harekat Dairesi içinde yer aldığı için burada görev yaptığım varsayılmış. BÇG'de yer almadım, hiçbir toplantısına katılmadım, hiçbir belgeden haberim yok. Basın temsilcilerine verilen brifingde görev almakla suçlanıyorum. Kolluk ve savcılıkta bana bu konuda soru sorulmadığı halde ben anlattım. Evet, 29 Nisan 1997'de verilen PKK terör örgütüyle mücadele konulu brifingde görev aldım. Sunum odasında durdum, Kıbrıs ve Yunan konulu ikinci brifing başlayınca ayrıldım. Soru ve beyanlardan haberdar değilim. Aynı konuda yerli ve yabancı basın mensuplarına 100 civarında brifing hazırladım. Bırakın BÇG'de çalışmayı, orada görevlendirilen personelden destek, yardım aldık. Brifing suç isnadını değil takdiri gerektirir."

'DÜZMECE BELGELERE RAĞMEN ÜZERİME SUÇ BULAŞMIYOR'
Bozkurt, "insani iki cümle söylemek istiyorum" diyerek, savunmasını şu ilginç ifadelerle tamamladı:

"Hiçbir belgenin sahte, düzmece olduğunu ifade etmedim. Çünkü düzmece belgelere rağmen üzerime suç bulaşmıyor. İkincisi, adalet mülkün temelinden şunu anlıyorum, ben devletin memuruyum. Maddi gerçeğe ulaşılabilmesi için bildiklerimi anlattım. Genelkurmay Başkanı’ndan komutanlar, binlerce evrak oluşturanlar konuşmuyor, 7-8 kişilik BÇG'nin hükümeti devirdiği algısı oluşuyor BÇG'de görev alan arkadaşlarımızın vicdani ve ahlaki sorumluluklarını yerine getirmediğini düşünüyorum."

SAVCI VE AVUKAT ARASINDA TARTIŞMA
Akbulut ve Bozkurt'un Avukatı Coşkun Özbudak savunmasında, "Mütalaayı veren sayın savcıya soruyorum, İrticayla mücadeleyi suç sayan sabık savcıyla aynı fikirde misiniz?" ve "Kimin Yahudi olduğuna ben karar veririm gibi" ifadelerini kullanınca duruşmada şu tartışma yaşandı:

Savcı M. Hanifi Yıldırım: Kimin mürteci olduğuna devlet mi karar verir?

Başkan Yiğitsoy: Bana bakın.

Av. Özbudak: Takdir, ödüller kime, neye göre suç, kime, neye göre değil? Kimin Yahudi olduğuna kim karar verdi? Ben burada kimseyi rencide etmek istemiyorum, savunmamı renklendirmek istiyorum.

Başkan Yiğitsoy: Burası mahkeme. İşte soruyorum falan, cevap verirse... Burası tartışma programı değil. 

Savcı Yıldırım: Mehmet Akif'in irtica şiirini de oku.  

Başkan Yiğitsoy: Lütfen sayın savcı!.. Şimdi savcılık size cevap verirse tartışma programına döner. Savcı kamu görevi yapıyor, babasının hayrına burada durmuyor. Mütalaasını verdi, beğen beğenme...

Savcı Yıldırım: Cumhuriyetin savcısı olmaktan gerçekten iftihar ediyorum. Ayrıca şunu söylemek isterim, şerefli Türk Ordusunun Mete Han'dan beri Türk benliğinin çelikleşmiş bir ifadesi olduğuna tüm benliğimle inanıyorum.

Av. Özbudak, savunmasını tamamladıktan sonra, "Kastımı aştıysam, özür dilerim" dedi. Savcı Yıldırım da, "Özüre gerek yok. Savunma hakkı kutsaldır" karşılığını verdi.

"101'inci duruşma: Dört yıl Genelkurmay Başkanlığı yaptım, bu grubu duymadım" haberi, 16 Şubat 2018 tarihinde yazılmıştır. 16 Şubat 2018 tarihinde de güncellenmiştir. Gündem kategorisi altında bulunan 101'inci duruşma: Dört yıl Genelkurmay Başkanlığı yaptım, bu grubu duymadım haberi 2018 yılına aittir. Bu haberin yanı sıra sayfamızda birçok güncel bilgi ve son dakika haberler yer almaktadır. 101'inci duruşma: Dört yıl Genelkurmay Başkanlığı yaptım, bu grubu duymadım 2024 konusundaki bu haber içeriği objektif bakış açısının yansımasıdır. Gündem konusunda 28 Mart 2024 tarihlidir, bugüne ait güncel gelişmelerden haberdar olmak için bizi Twitter ve Facebook sayfalarımızdan takip edin.

Hubbard Editör

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON HABERLER
  1. 18:17 Işın Karaca’nın Eski Eşi Sedat Doğan'dan Şok Haber! Tanzanya’da Mahsur!
  2. 18:10 İnci taneleri yine bomba gibi! Azem ters köşe yapacak gibi!
  3. 18:00 Icardi, gol sıralamasında tarihi bir geri sayıma mı gidiyor?
  4. 17:52 Amerikalı Tüketicilerin Güveni Endeksi Mart Ayında Yükseldi
  5. 17:48 İzmir'de Zeki Müren'e Özel Heykel: Sanatın Mirası Sonsuza Kadar Yaşayacak
  6. 17:44 Zelyut Yorumuyla: Türkiye'de Dolar ve Sermaye Girişi Tartışmaları
  7. 17:41 İsrail'in Batı Şeria'da Filistin Topraklarına El Koyması: Raporun Şok Edici Bulguları
  8. 17:36 Oyuncu Kadir İnanır İyileşme Sürecinde: Türkan Şoray'dan Destek Mesajı Geldi
  9. 17:32 Fransa'da Milli Takımda Oruç Yasak Tartışması: Diawara Kamptan Ayrıldı
  10. 17:29 Peygamber Efendimiz’in Mukaddes Emanetlerinin Restorasyonu: Şişli’de Bir Mirasın Geleceğe Taşınışı
  11. 17:14 YEO Teknoloji ve Robo Otomasyon İş Birliğiyle Türkiye'nin Enerji Geleceğine Yön Veriyor
  12. 17:08 Salihli'de Şaka Görünümlü Tragedya: Arkadaşını Kazara Vuran Genç Tutuklandı
  13. 17:05 Aile ve Gençlik Fonu'na Başvurular Artıyor: Bakan Göktaş'tan Açıklamalar
  14. 15:51 Çakarlı Konvoyuyla Şov Yapmıştı! O Muhtar Konuştu!
  15. 15:38 Japonya yaşlanmaya karar verdi! Japonya'da büyük hamle!
  16. 15:32 Rıza Sümer’den Kepezlilere Çağrı Var!
  17. 15:32 Toyota'nın Küresel Satışları Şubat Ayında Geriledi: Çin'de Büyük Düşüş
  18. 15:28 Simpsons Dizisi ve Baltimore'daki Kargo Gemisi Kazası: Gerçeklik ile Kurgu Arasındaki İnce Çizgi
  19. 15:24 Olympiakos'un Türkiye hakkındaki açıklaması: "Bu söylentiler tamamen hayal ürünü"
  20. 15:23 A Milli Kadın Futbol Takımı 2025 Avrupa Şampiyonası Elemeleri için Kadro Belirledi
Gündem Haberleri