Bir Müslümanın bilimle ilişkisi nedir?
Bir Müslümanın bilimle ilişkisi nedir? İslam'ın yükselişi ve yayılma hızı, tarihsel açıdan dikkate değer olaylardır. Bu dönemde İslam'ın yayılma gücüyle birlikte geliştirdiği bilimsel üstünlükler, o zamanların en etkili süreçlerinden biriydi. Ancak, sonrasında bu çıtaya bir daha ulaşılamadı.
İslam'ın yükselişi ve yayılma hızı tarihsel açıdan önemli olaylardır. Bu dönemde İslam'ın yayılma gücüyle birlikte geliştirdiği bilimsel üstünlükler, o zamanın en etkili süreçlerinden biriydi. Ancak, sonrasında bu başarı seviyesine bir daha ulaşılamadı.
Bu gelişmeler, aydınlanmış uygarlıklar Avrupa'da karanlığın içine hapsedilmişken gerçekleşti. İslam düşünürlerinin inancından aldıkları güçle bilim, matematik, tıp, şiir ve astronomi gibi alanlarda en güçlü oldukları bilinmektedir.
Öğrenmenin ışığını yüzyıllar süresince taşıyan, Avrupa’da Rönesans ve aydınlanmanın yolunu açan İslam’dı. Matematik düzenini geliştiren cebir, kitap ve kitap sanatları ustalığı, hastalıkların nasıl yayıldığına ve nasıl iyileştirilebileceğine dair tıbbi anlayışlar, astronomik bilgelikler… Hepsi dünya bilim tarihine, İslam ilim adamlarının araladığı kapılardı.
İslam’ın bu bilimsel üstünlüğü yüzyıllarca devam etmiş olsa da sonrasında hızlı bir gerileme yaşandı ve bu durum günümüze kadar devam ediyor. Bilimin bu büyük çağı, İslam Ortadoğu’sunda hoşgörü, kozmopolitizm ve ilerlemenin önünde kategorik veya doğuştan hiçbir engel olmadığını gösterse de biz için ecdadının mirasını yiye yiye bitiremeyen mevcut iktidarlar gibi salt bir övünme aracı olarak orada bırakıldıkları yerde kaldı ve kıpırdamadan duruyor.
Geçmiştekilere ilham veren Kur’an’ın mesajı değişmedi. Ne değişti de dünyanın bilim, ahlak, edebiyat ve mimari rotasını değiştiren bu insanların torunlarının dine dair algıları ve dininden aldıkları gücü ve azmi zayıfladı. Cevabı şu noktada gizliydi; İnsanların vahiyden gelen mesajları yorumlama şekli değişti, en çok da pragmatizme doğru…
Bugün bu vahameti yazmak istiyorum.
Bugün Müslüman dünyasında bilimin ruhu coğrafyanın çölleri gibi kurudu. İslam biliminin on üçüncü yüzyıla kadar dünyanın en gelişmiş bilimi olduğu göz önüne alındığında neyin yanlış gittiğini sormak kadar cevaplamak da beher Müslümanın görevidir.
Modern bilimin neden Bağdat’tan, Kahire’den, Kurtuba’dan, İstanbul’dan ortaya çıkmadığını sormalıyız.
Batı nasıl oldu da bilimsel gelişme dönemleri olan birçok uygarlık arasında sürdürülebilir tek başarı öyküsünü gerçekleştiren topluluk oldu? Neden Müslümanlar gibi her ikisi de -bir zamanlar- Batı’dan çok daha ileride olan eski Çin ve Hint medeniyetleri de bilimsel devrimi gerçekleştiremedi?
Konuyla ilgili Pakistanlı fizikçi Pervez Amirali Hoodbhoy’un 2007 Physics Today’de yayınlanmış makalesinde üzücü istatistikler var: Bin kişi başına düşen bilim adamı ortalaması dünya genelinde kırk bir iken, Müslüman ülkelerde bin kişi başına dokuz bilim adamı düşüyor örneğin.
Dünyada ortalama 1,6 milyar Müslüman var, ama Müslüman ülkelerden yalnızca üç bilim adamı bilim alanında Nobel Ödülü alıyor.
Kırk altı Müslüman ülke toplamda dünya bilimsel literatürünün yalnızca yüzde 1’ine katkıda bulunuyor; İspanya ve Hindistan’ın her biri dünya bilimsel literatürüne diğer Müslüman ülkelerin toplamından daha fazla katkıda bulunuyor.
Nobel ödüllü fizikçi Steven Weinberg şu şekilde söylüyor "Batı’da verimli bir şekilde çalışan Müslüman kökenli yetenekli bilim adamları olmasına rağmen, kırk senedir Müslüman bir ülkede çalışan bir fizikçi veya astronomun okumaya değer tek bir makalesine bile rastlamadım."
Özellikle istikbali göklerde arayan bir millet olarak bir ferdimizin uzay istasyonu içinde yerçekimsiz manevralar yapması gurur verici elbet. Mars’ta yetişecek olan endemik bitkimiz de hayırlı olsun. Hatta ekonomik ve sosyal birçok problemi en azından bir süre sineye çekip dünyaya tepeden bir Türk bakışıyla bakmak, canlı bağlantıdan göğe yükselerek ayrılmak, şu günlerde ufak sevinçlere bile muhtaç olan insanımız için teselli olmuştur.
Fakat gönül ecnebinin kiralık aracıyla değil yerli ve milli kaynaklarla, yerel bilim insanlarının çabalarıyla üretilmiş araçlarla, hatta bir adım daha ileri gidelim, kendi uzay istasyonumuza kimseye minnet etmeden varabilmeyi arzular. Ve bu arzu gayet de hakkımızdır.
Konu şuraya geliyor. Değişen dünya düzeninde bilim güç demektir. Parayı da bilim getirir, ilerlemeyi de statükoyu da.
Ve bir toplumda bilimin üreyebilmesinin, büyüyebilmesinin temeli rasyonel eğitim sisteminden geçer. Biz bilimi öncelemek yerine siyasetin işleyiş mekanizmalarına çok daha zaman ve fon ayırdık. Senelerdir bu böyle…
Bu anlamda böylesi bir toplum mühendisliği iki şekilde işler: ya nesiller mümkün olduğunca eğitimsiz bırakılmalıdır ki sorgulama yetileri gelişmesin, ya da nesiller kendi istedikleri bir eğitim sistemine tabi tutulsun ve iktidarın yaşam damarları hep zinde ve diri kalsın. Ne var ki bu iki yol da bilimin gelişmesine hizmet etmez.
Ki zaten Popülist iktidarlar demokrasinin sayısal avantajını kendi lehlerine çevirebilmek için propagandayı bir araç olarak kullanır ve propagandanın kolay etki edebileceği fertleri sever. Düşünen analitik zekalarla pek işleri yoktur. Zaten bu zekalar uzaya yükselemediyse de çoğu yolunu bulup yurt dışına gitti.
İnsanlığın gittiği istikameti öncesinden keşfedecek duru bir zihinle düşünme kanallarının açılmasına yönelik hamleler, sonrasında insanlığa bilimsel katkı sunmaya dair potansiyelin harekete geçirilmesi bu ülkenin en elzem ihtiyacıydı… Olmadı, olamadı.
Ve ne yazıktır ki post-kolonyal dönemde İslam ülkelerinin başına Batılı güçler tarafınca vesayet unsuru olarak bırakılan liderler ve siyasi sistemler bu eğitimsizliği başaracak şekilde işlev gördü. Aksini kimse iddia edemez.
Geldiğimiz noktada ise petrolle zenginleşen İslam ülkeleri, biz, yer yüzündeki tüm İslam ülkeleri… 5 tır bir Voltran oluşturuyordu da bu kadar ülke şu kadar metrekaredeki soykırımı durduramadı.
Kimse de çıkıp güçlüyüz, süperiz, lideriz demesin. Bilimsiz olmaz o iş, olmaz o güç…
Hem bu acılar dinmeden Uzay’da Schrenkiella Parvula yetişse ne olur, yetişmese ne olur?
"Bir Müslümanın bilimle ilişkisi nedir?" haberi, 14 Şubat 2024 tarihinde yazılmıştır. 14 Şubat 2024 tarihinde de güncellenmiştir. Medya kategorisi altında bulunan Bir Müslümanın bilimle ilişkisi nedir? haberi 2024 yılına aittir. Bu haberin yanı sıra sayfamızda birçok güncel bilgi ve son dakika haberler yer almaktadır. Bir Müslümanın bilimle ilişkisi nedir? 2024 konusundaki bu haber içeriği objektif bakış açısının yansımasıdır. Medya konusunda 23 Kasım 2024 tarihlidir, bugüne ait güncel gelişmelerden haberdar olmak için bizi Twitter ve Facebook sayfalarımızdan takip edin.
YORUM YAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.