CHP Kurultayı'nın ardından (III)

CHP Kurultayı'nın ardından (III)

CHP Kurultayı'nın ardından (III) Ömer Faruk EminağaoğluGeçmişte Erbakan hükümetlerinin yapmış olduğu laiklik karşıtı eylemler AKP hükümetlerince de ortaöğretimde başörtüsü, Cuma genelgesi gibi adlarda tekrarlanınca, Partimin bu işlemlere karşı koyması...

Ömer Faruk Eminağaoğlu

Geçmişte Erbakan hükümetlerinin yapmış olduğu laiklik karşıtı eylemler AKP hükümetlerince de ortaöğretimde başörtüsü, Cuma genelgesi gibi adlarda tekrarlanınca, Partimin bu işlemlere karşı koyması gerekirken sessiz kalması üzerine,

Yine TBMM’de çözülmesi gereken sorunların, kapalı kapılar arkasında yürütülen çözüm süreci adı altında AKP-PKK işbirliği ile yürütülüp AKP tarafından bu konunun da sömürülmesi, sonrasında ise AKP’nin kendisinden hesap sorulmamasına yönelik sorumsuzluk hükümleri içerir biçimde bu konuyu da yasal düzenlemelere konu etmesi üzerine,

Tüm bu durumlara kayıtsız kalınamayacağı, bunlara sessiz kalanların sorumlu olacağı ve onlar hakkında işlem yapılması gerektiği yolundaki başvurum sonrası,

Benim hakkımda üyelikten kesin çıkarma istemiyle açılan disiplin soruşturmasında, kınama cezası verildi.

Başvuru konusu ettiğim olaylarda, laiklikle ilgili konulardaki Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararlarına, değişmez ilkesi laiklik olan CHP yönetimi her nedense uymaz ve gereğini yerine getirmez, yerine getirilmesi için her yola başvurmaz, bunun aksine, yerine getirilsin diyenleri de cezalandırır ise, tartışmasız olarak bu durum AKP hükümetlerine cesaret ortamı yaratmaktadır.

Şimdiye kadar yaşananlar da bu durumu doğrulamaktadır.

Bugün özellikle AKP iktidarınca Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmamasında kuşkusuz o anlayışın da etkisi bulunmaktadır.

Böyle olunca da CHP yönetiminin bugün, hukuktan uzak yargı kararları, uyulmayan yüksek yargı kararları ve bunların etkileri hakkında yapmış oldukları açıklamalar, herhangi bir sonuç doğurmamakta, söylemden öteye geçmemektedir.

Parti kendi programını ödünsüz uygulamak yerine, AKP’nin gündemi meşgul eden her konudaki sömürülerinin arkasına takılma anlayış uygulamasından dönmelidir.

İşte “çözüm süreci'' konusu AKP tarafından bir sömürü konusuna dönüştürüldüğünde, AKP’nin hukuken kendini sorumsuz kılan bu konudaki düzenlemelerine sessiz kalınmış, konu AYM’ne taşınmamıştır.

FETÖ konu olduğunda, Yenikapı Süreci adı altında sömürülen bu süreçte de önceki yaşananlara rağmen, yine farklı duruş sergilenmemiş, hatta AKP yine kendi etkisi altındaki kamu görevlilerini bir KHK ile hemen OHAL’in en başında aklamak yoluna gittiğinde,  o KHK’nın bu konuya ilişkin maddesi de yine (aynen çözüm süreci konusunda olduğu gibi) görmezden gelinip AYM’ne taşınmamıştır.

Görevlileri FETÖ konusunda sorumsuz kılan bu hüküm iş işten geçip yasa haline dönüşünce AYM’ne taşınmıştır.

AKP kendini aklarken, bu konuların üzerine gidilmemesi, bu durumların topluma mal edilmemesi AKP’nin işini beklemediği biçimde son derece kolaylaştırmıştır.

Daha sonra 2017 sonunda FETÖ’ye karşı tutum adı altında eylemde bulunan herkesi sorumsuz kılan KHK çıkınca da, verilen tepkinin de bir etkisi ve anlamı olmamıştır…

Çözüm süreci hakkındaki sorumsuzlukla ilgili olan ve AYM’ne bile taşınmayan bir hukuk devletinde varlığı kabul edilemeyen benzer düzenlemeler, daha sonra FETÖ sömürüsü ile gündeme taşındığında, son süreçte verilen tepki de doğal olarak sonuç doğurucu olmadı.

Bunlar gibi bir çok konuda atılması gereken adımlar ya atılmamakta ya da zamanında atılmamakta, Parti programı gereği olan konularda karşılıklı fikir paylaşımından uzak durulmakta, ciddi sonuçlar doğuran konularda paylaşımcı ve fikir alışverişine açık olunması gerekmektedir.

OHAL’e hayır derken, çıkan 31 OHAL KHK’sından sadece 6 tanesine dava açılır, diğerleri görmezden gelinirse, bunlarda etkin muhalefet yapmanın gerekliliği ısrarlar vurgulanınca, AKP’ye tavır almak yerine bunu vurgulayan partililere tavır alınırsa, bunlar kuşkusuz partinin iktidarı denetim gücünü olabildiğince zayıflatmaktadır.

OHAL’e hayır derken, tek adamlığa hayır derken, adalet, eşitlik, hukuk, demokrasi derken, bu durumu andıran her şeyin tepeden belirlenmesine yol açan, parti içindeki düzenlemeler ve uygulamalar da ivedilikle ortadan kaldırılmalıdır.

Bunun yolu Tüzük kurultayı olup, bundan asla uzak durulmamalıdır.

Böylece hem söylemlerdeki içtenlik tabana ve örgütlere gösterilmeli ve parti içinde kaynaşma sağlanmalı, hem de söylemde kalmayıp her denilenin yapıldığı partinin kendi tabanı dışındaki kitleye de böylece yansıtılarak inandırıcı olunmalı, böylece o kitleleri kazanmak adına emek sarfedildiği de gösterilmiş olmalıdır.

CHP’de gecikmeksizin bir tüzük değişikliği ile öncelikle; Cumhurbaşkanı adayını, milletvekili adaylarını, belediye başkan adayları ve diğer yerel yönetici adayları tepeden belirlenmemeli, bu adaylıkların belirlenmesinde üyelerle önseçim yapılacağı tek seçenek olarak öngörülmeli, milletvekili seçimlerinde kontenjan uygulaması %5’in üzerinde olmamalı ve sadece bir dönem kontenjandan yararlanma olanaklı kılınmalı, genel başkan için tüm üyeler nezdinde örgüt içi eğilim yoklaması yapılmalı, MYK üyeleri PM içinden atama ile değil seçim ile belirlenmeli, milletvekilleri PM adayı olmamalı, blok liste uygulaması tamamen terkedilmeli, mevcut yönetim hiçbir zaman anahtar liste çıkaramamalıdır.

Yine ayrıca; 12 Eylül’ün siyasete bıraktığı %10 anlayışı parti içinde yaşatılmamalı, parti içi iktidarların belirlenmesinde bu gibi anlayışlara yol açan her türlü uygulamalardan uzak durulmalı, genel başkan adaylığı konusundaki kurallar da dahil Tüzük bu yönden gözden geçirilmelidir.

Yasaya da aykırı olan ve tek adamlığa da yol açan, %50+1 imza ile seçimli olağanüstü kurultay toplanması kuralından dönülmelidir.

12 Eylül döneminde idare hukukunda kınama disiplin cezalarına yargı yolunu kapatıldığı hatırlandığında, diğer partilerde bile olmamasına rağmen, seçilme hak kısıtlılığı yaratan ve yargı yolu öngörülmez biçimde getirilen parti içindeki kınama disiplin ceza ve anlayışı ivedilikle terkedilmelidir.

Bu gibi kuralların CHP Tüzüğünde yaşatılması, CHP’nin örgütü, tabanı ve halkla kucaklaşmasını engellemektedir.

Öte yandan İstanbul gibi bir İl’de örgüt başkanı olarak bir kadın başkanın seçimle göreve gelebilmesi ve gelmesi, son derece önemli ve özgürlükçü bir anlayışın sonucudur.

Seçildiğinde ben de bu yönden kendilerine, destek beyanımı ifade ettim.

Seçilmesi ve söylemleri, basının gündeminde Parti’yi ve kendisini yıpratır biçimde haberlere konu edilmeye de çalışıldı.

Atatürk ile ilgili söylediği sözler gündeme taşındı.

Unutulmamalıdır ki Atatürk, sadece kendisine saldırıldığında veya sömürüldüğünde hatırlanabilecek bir lider değil, emperyalizm karşısında her türlü yokluk içinde halkıyla birlikte vermiş olduğu özgürlük mücadelesi ile tam bağımsız çağdaş Türkiye Cumhuriyetini kuran, karanlığı ortadan kaldırmak için verdiği mücadele, ilke ve devrimleri ile bugünleri var eden, kula kulluğu yok edip yaşam hakkını sağlayan, bu ilke, değer ve devrimleri ve de mücadelesi, hukuk ve demokrasi içinde her türlü bedel göze alınarak sonsuza kadar yaşatılacak olan, O’nun anlayışından ve O’nun yolundan gidildiğinde, karşılaşılabilecek her türlü sorunların aşılmasını sağlayan bir liderdir.

Bu nedenle Atatürk, yolunda değişik söylemlerle ayrışma yaşanacak değil, ilke ve değerleri etrafında her durumda kenetlenilecek devrimci bir liderdir.

Yaratılan bu tartışma ile Atatürk etrafında buluşma anlayışının hiçbir biçimde gölgelenmesine izin verilmemesi gerektiğini de ifade ettim.

Gerektiğinde askeri, gerektiğinde yoldaşı ama her zaman izinde olunması gerektiğini belirttim.

Askeriyiz demek, militer bir söylem değil, kuşkusuz ilkelerinin savunucusu, koruyucuyu anlamına gelen bir söylemdir.

Partim yönünden bu sözün anlamı budur.

O kavramı kullanmak bir tercih sorunudur.

Söz konusu kavram bunlardan farklı ne anlam yaratmaktadır ki…

Kuşkusuz bu kavramdan hareketle hiçbir biçimde Parti yönünden bir saldırı ve sömürü ortamı da yaratılmamalıdır.

İlke ve değerlere sahiplenme iradesi de, asla tartışma konusu edilmemelidir.

Askeri olan ile yoldaşı olan arasında farkı nedir diye sorulsa kim nasıl bir “içerik'' farkı ortaya koyabilir…

Mustafa Kemal’in mücadelesi ile kula kulluk sona ermiş ise, ümmet olmaktan çıkılmış, yurttaşlık söz konusu olmuşsa, hak sahibi olunmuşsa, böyle olunca siyaseten kuşkusuz yurttaş olmanın gereğine göre hareket edilmelidir.

Benim için esas olan, yurttaşı olduğunu ifade etmek ve de tartışmasız biçimde izinde olmaktır.

Mustafa Kemal önderliğindeki mücadele ile ümmetten yurttaşlığa geçildiği, kula kulluk sona erdiği için, bana Mustafa Kemalin yurttaşlarıyız sözü bu nedenle daha anlamlı geliyor ve ben de bu sözü kullanmayı tercih ediyorum...

O süreçte, hukuksal yönüyle verebileceğim destekle yanında olduğumu da sayın il Başkanımıza ilettim.

Bu süreçte sözde Ermeni soykırımı ile ilgili söylediği sözler de Partimize saldırı zemini yaratmak yönünden de gündeme taşındı.

Sözde Ermeni soykırımı konusunda, CHP Programında yer alan bakış açısı, sağlıklı ve kararlılıkla ifade edilecek, gereği yerine getirilecek bir bakış açısıdır.

CHP Programında, bu konunun “sözde soykırım'' olduğu, Türkiye, Ermenistan, Rusya ve ilgili tüm ülke arşivlerinin tarihçilere açılarak, “önyargılara'' kapılmadan onların incelemesi ile sonuca varılması ve buna göre hareket edilmesi gerçeğine açıkça vurgu yapılmıştır.

Her CHP’li bu konu dahil her konuda Parti Programını yüksek sesle ifade etmesi gereken kişidir.

Parti Programı, içeriğinde duraksama yaşanacak bir metin değildir.

İl Başkanımızın Parti Programının ötesinde nitelik taşıdığı şeklinde kamuoyunda yer bulan beyanının, sosyal medyada da yayınlanmaya devam edilmesi, kendilerinin de açıkça reddetmediği böyle bir yayın karşısında da, kuşkusuz bir hukuk devletinin gereği olarak ta, kendisinin Parti yetkili organınca Parti Tüzük ve Programı çerçevesinde bir işleme tabi tutulup, soruşturulup, kendisi ve Partimiz üzerinde bir gölge bırakılmaması, soruşturma sonucuna göre aklanması gerekiyorsa aklanması veya disiplin cezası olarak karşılığı her ne ise o yola başvurulması gerekirken, kendisi böyle bir istekte bulunmamış, genel merkez tarafından bu işlemden bütünüyle uzak durulduğu görülmüştür.

Öte yandan hukuk devleti ve laikliği de içine alan konularda CHP ilke ve değerleri ile ilgili yapılması gerekenler hakkında görüş ifade eden tarafıma ve birçok kişiye farklı konularda gösterilen yaklaşım ise bambaşka olmuştur.

Soruşturma açılmaması gereken konularda soruşturma açılması bir yana, hatta bunları kapsamına alır biçimde hakkımda bir de disiplin cezası verilmesi, adeta CHP ilke ve değerlerinin cezalandırılması durumunu bile ortaya çıkarmıştır.

Geçmişte, Hrant Dink ile ilgili dava dosyasını, görev gereği Yargıtay sürecinde inceleyen ve suçsuz olduğunu ifade eden tek Cumhuriyet savcısı olmam yanında, Hrant Dink’in AKP hükümeti ve FETÖ tarafından nasıl hedef haline getirildiğini analiz ederek YARSAV adına yaptığım açıklama nedeniyle de disiplin cezası alan tek Cumhuriyet savcısı oldum.

Adalet için gerektiğinde Öcalan’ın hakkı için bile adım atan, gerektiğinde de hakkında suç duyurusunda bulunan oldum.

Adalet için az da olsa gerektiğinde AKP’nin bile yanında, ancak Cumhuriyet ve değerlerinin içini boşalttığı, Anayasayı ortadan kaldırdığı, yargıyı hep bir silah gibi kullandığından her zaman da karşısında oldum.

Her zaman ve her konuda hukuk ve adalet neyi gerektiriyorsa orada olmaktan, onu dile getirmekten, bu konuda bedeli ne olursa olsun hukuk adına adalet yürüyüşüm adına, bu yürüyüşün gereği ne ise onu yapmaktan hiçbir koşulda hiç kimseye karşı geri durmadım.

Dünyada yapıldığı gibi, yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğünün gerçekleşebilmesi için Türkiye’de de yargıç ve savcıların örgütlenmelerinin kaçınılmaz olduğu gereğinden hareketle, örgütlenme çalışmalarını başlatarak, bu konuda dernek ve sendika niteliğinde kurulan her üç örgütün de kurucu ve seçilmiş başkanlıklarını yaptım.

Erdoğan’ın belediye başkanlığı dönemini, malvarlığını soruşturdum, diploması hakkında işlem yapılması için başvuru yaptım…

AKP’nin eylemleri hakkında soruşturma yaptım…

AKP-FETÖ ilişkisinin varlığını ilk kez ve 2003 yılında ortaya da çıkardım…

Köyünde resmi dil bilmeyen doğudaki vatandaşa kendi diliyle siyaset yapılmasının insan hakkı olduğunu ve suç olmayacağını, böyle düzenlemelerin Cumhuriyet hukukunda yeri olmadığını belirterek mahkümiyet kararlarının bozulması gereği yolunda temyiz incelemelerinde gereğini yaptım.

Ancak mahkeme önünde dil konusunda Lozan ne diyorsa gereğinin yapılması gerektiği, bu konuların sömürü konusu edilemeyeceği yolunda başvurulardan da geri durmadım.

Zekeriya Öz’ün terfisini engellemek gibi bir gerekçe ile bile yargılandım…

Ergenekonun yargı ayağı sorumlusu olmakla ve daha bir çok konuda soruşturuldum.

Gezi direnişinde polisin halka saldırısına karşı koyup ilk kez olaysız gün geçmesini sağlamak nedeniyle ve daha bir çok davada bile yargılandım.

Cerattepe’de, Gülmen-Özakça davasında, savunma gerektiğinde de savunmanlık ta yaptım…

Diyanet, Şeriat Vekaleti olmasın diye de, Anıtkabir imara açılmasın diye de, bu müfredatla yarınlar biçimlendirilmesin diye de başvuruları, suç duyuruları da yaptım.

Adalet yolunda sadece yürümedim, bedelini ödemekten geri durmadım, her yürüyüşün gereğini de yaptım.

Partime adaylık için adım attığımda ve önseçim yapılmaması konusunda önüme çıkan parti içi demokrasinin içini boşaltan yönetmeliklerini de dava konusu etmekten geri durmadım. Bu davalarda üzülerek partimin önseçime hayır dediğine, böyle savunma yaptığına tanık oldum, böyle olunca bu yürüyüşün haklılığını göre göre yoluma devam ettim.

Parti içindeki seçimler, kim o koltuklara otursun boyutuna indirgenmesi gereken değil, ilke ve değerlerin, bir mücadelenin etkin kılınması gereken seçimler olmalıdır.

Hep bu yoldan yürüyerek, bu mücadeleyi sürdürdüm.

Bu mücadele sürecinde, ortak adım atma isteklerimde destek te buldum, yalnız da bırakıldım.

Her zaman, ilke ve değer diyenlerden kuşkusuz destek buldum.

Bilgilendirmeme rağmen her zaman, partide belirli makamları hedefleyip o gitsin ben geleyim diye konulara yaklaşanlarca ise yalnız bırakıldım.

Bu durum hiç değişmedi.

Parti Programı ve Parti Tüzüğünün açık hükmü karşısında İstanbul İl Başkanı hakkında işlem yapılmaması ve bunun sonucunda ortaya çıkan duruma, Kurultay’a olan etkisi yönüyle de asla bakmadan, Kurultaya yansısın yansımasın, adalet, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve Parti genel başkanının gündemde tuttuğu siyasi etik ile de bağdaştırmak ne derece olanaklıdır…

Hele hele yapılmayan işlem sonrasında, 176 delegenin bulunduğu İstanbul’dan, adaylık konusunda tam imza dışında, oylama konusunda da 23 eksikle neredeyse blok oy olarak mevcut genel başkana destek durumunun da ortaya çıkması karşısında, bu destek, genel merkezin bu tutumunun mu sonucu olmuştur şeklinde bir tartışmanın içine Partimin itilmemesi ve yıpratılmaması gerekirken, ilgililerin bu hassasiyeti ne derece gösterdiği de ortadadır.

Blok liste gibi bir hukuk dışılığı ve sonuçlarını ayrıca ifade etmeye gerek yoktur.

Partim bu tartışmaların içinde hiçbir zaman tutulmamalıdır.

Parti içindeki yerlerin korunması veya belirli yerlere gelinmesi için, her türlü değerin tartışmaya açılması anlayışı asla kabul edilemez.

Hatırlanırsa bir çok il başkanı yanında, İstanbul İl Başkanı da Kurultay öncesinde İstanbul delegeleri olarak Genel başkana imza vereceklerini, İstanbul’dan 176 imza ile genel başkanı desteklediklerini beyan etmiştir.

Bu durum, bir yönüyle gizli oy kuralına da aykırıdır.

Ayrıca diğer delegeler üzerinde de etki yaratmadığı söylenemez.

Bu durum ve aldığı tutumu seçime girecek aday sayısını da doğrudan etkilemiştir.

Sayın Başkanı aradığımda da uzak duruşunu, bu duruşun bir Kurultay duruşu olduğunu da ayrıca yaşadım gördüm.

Kendisine kişisel bir kırgınlığım yok. Ancak bir Kurultay sürecini etkileyen davranış sergilemesi ayrıca savunulabilir değil...

Bu dönemde yaşasa, ülkenin içinde bulunduğu bu hukuk, demokrasi, adalet durumunu görse idi, bu adaletsizliğe karşı koyan bu hukuksuzluğa hayır diyen de kuşkusuz Hrant Dink olurdu…

Kuşkusuz Ümit Kaftancıoğlu olurdu…

Bütün adalet ve demokrasi şehitlerimiz bu duruma kuşkusuz hayır derdi…

Onlarda kuşkusuz herkes kendi serbest iradesi ila başbaşa kalmalı, hukuk, demokrasi, adalet ne diyorsa ona göre hareket etmeli derdi…

Kimsenin hakkıyla, emeğiyle oynanmamalı, haksızlık yapılmamalı derdi…

O soyadının aydınlanma mücadelesine kattığı değeri, hak ve emekten yana olan ödünsüz tutumunu, bıraktığı izleri, çocukluğumda okuduğum kitapları ile benim yaşantımda da bıraktığı izleri ve o izlerinin de etkisiyle çıktığım yürüyüşü düşündüm…

Dönüp bugün yaşananlara baktım bir daha düşündüm…

Partimin, Divan başkanının adaletsiz tutumu, yine Partimin adaletsiz Tüzüğü bir yana, taşıdığı soyadının, benim ve hak, hukuk, adalet, emek, eşitlik, özgürlük, demokrasi diyen bir çok kişinin yaşam çizgisinde bıraktığı kalıcı izleri de düşündüğümde, bu izlerin tersine davranışı nedeniyle bugün o soyadını taşıyan sadece bir il başkanının tutumu, adalet için yılardır yürüdüğüm bu yolda ülkenin umudu olan Partimde haksız biçimde, adaletsiz biçimde hakkımın elimden alınmasına yol açabiliyordu.

Yani tek başına onun davranışı ve blok liste uygulamasının yarattığı sonuç, aday olup olamama durumuma, buna bağlı konuşma hakkı sahibi olup olamama durumuma, demokratik hakkıma doğrundan etki edebiliyordu.

Temeli müdafai hukuk olan Partimde, hukuka adalete her durumda sahip çıkılması gerekirken kuşkusuz bunların yaşanmaması gerekiyordu.

Yaşamı boyunca böyle durumlara karşı mücadele eden, böyle haksızlıklar yaşanmasın diye insanları aydınlatma mücadelesi veren, güce karşı duruş sergileyen, bunun bedelini de canıyla ödeyen o soyadını, yine aynı o değeri ile bizler önceden olduğu gibi yine sahiplenip yaşatırken, bugün o soyadını taşıyanların, her şeyden önce o soyadını taşımaları nedeniyle, o soyadının anlamı, o soyadına saygıları gereği, söylemleri ile tartışmalara ve böyle uygulamalara yol açılmasından özellikle uzak durmaları gerekiyordu.

İstanbul İl Başkanının, kendisi hakkında Parti Genel Merkezi tarafından yapılmayan işlem ve onunda yaptığı açıklama ile seçim sonuçlarını etkilemediğini kim söyleyebilir.

Genel başkana vermiş olduğu blok destek ve bunun da yarattığı destek, seçimlerin sonucuna doğrudan etki etmemiş midir.

Kuşkusuz adalet, özgürlük, eşitlik ve demokrasinin gereği ne ise ona göre hareket edilmeli, bunu gölgeleyen bir tutum ortaya çıkmamalıydı.

İç veya dış politika ile ilgili, yine Cumhuriyet ve nitelikleri ile ilgili olmak üzere her türlü konunun, her türlü değerin sömürülmesinden uzak durulmalı, her koşulda hukuk, adalet ve demokrasinin gereği ne ise ona göre hareket edilmelidir.

Sergilenen tutum ve davranışları, yine yaşananları, adalet, hukuk, demokrasi ve de siyasi etikle bağdaştırmak söz konusu değildir.

Siyasi etik ve adalet diyen, siyasi etiğin etkin bir biçimde yaşam alanı bulması gerektiğini ifade eden Sayın Genel Başkan’ın bunları da gözeterek, vicdandan kopartılan bir adalet olamayacağı gerçeğinden hareket etmesi, herkese hukuk herkese adalet anlayışından uzak durmaması gerekmektedir.


CHP Kurultayı'nın ardından (I)

CHP Kurultayı'nın ardından (II)

"CHP Kurultayı'nın ardından (III)" haberi, 19 Şubat 2018 tarihinde yazılmıştır. 19 Şubat 2018 tarihinde de güncellenmiştir. Gündem kategorisi altında bulunan CHP Kurultayı'nın ardından (III) haberi 2018 yılına aittir. Bu haberin yanı sıra sayfamızda birçok güncel bilgi ve son dakika haberler yer almaktadır. CHP Kurultayı'nın ardından (III) 2024 konusundaki bu haber içeriği objektif bakış açısının yansımasıdır. Gündem konusunda 29 Mart 2024 tarihlidir, bugüne ait güncel gelişmelerden haberdar olmak için bizi Twitter ve Facebook sayfalarımızdan takip edin.

Hubbard Editör

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON HABERLER
  1. 16:38 Hasan Can Kaya'dan Şaşırtan Açıklama: 'Hayranımla Birlikte Olurum'
  2. 16:34 Brad Pitt ve Penelope Cruz, Fransız Moda Devi İçin Unutulmaz Bir İşbirliğine İmza Attı
  3. 16:29 Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov'dan Çarpıcı Açıklamalar: Terör Saldırısı ve Ukrayna'nın Barış Planı
  4. 16:27 Gurur Verici Başarı: Dev Türk Şirketi NATO'dan Dev İhale Kazandı!
  5. 16:27 İstanbul'da CHP'ye Yelken Açan İlçeler: Artıbir Araştırma'dan Çarpıcı Veriler
  6. 16:26 Huawei, 2023'te Gelirlerini Artırarak Başarıyı Yakaladı
  7. 16:23 Balıkesir'in 'Kirli Hanım' Peyniri Norveç'te Bronz Madalya Kazandı
  8. 16:12 Goldman Sachs Türkiye analizi yaptı: Yerel seçimler Türkiye'nin ekonomisini nasıl etkileyecek?
  9. 16:12 Yeniden Refah Partisi'nin adayı, AKP'nin lehine geri adım attı!
  10. 16:04 Fenerbahçe'nin Transfer Hızı: Lorran ve Rodriguinho Gündemde!
  11. 15:58 ABD'de Şubat Ayında Tüketim Harcamaları Yükseldi, Ancak Gelirler Beklentilerin Altında Kaldı
  12. 15:55 Mossad Başkanı Hamas ile Rehine Takası Önerdi, Netanyahu Reddetti
  13. 15:52 Güven Hokna'nın Set İtirafı: Yaprak Dökümü'nde Tuvalet Temizliği!
  14. 15:47 Kırlangıçların Uzun Mesafeli Uçuş Yetenekleri: İsveç Araştırması Detayları Ortaya Çıktı
  15. 15:33 RTÜK, Yerel Seçim Öncesi Siyasi Reklamların Yasaklanacağını Duyurdu!
  16. 15:28 Fiorentina, Zaniolo Hamlesiyle Transfer Pazarında Hareketlilik Yaratıyor
  17. 15:21 İsrail'in Halep'e Hava Saldırısında 38 Kişi Öldü
  18. 15:15 Beşiktaş, 2024-2025 Sezonu İçin Transfer Komitesi Kurdu
  19. 15:10 Xabi Alonso, Gelecek Sezon İçin Kararını Verdi: Leverkusen'de Kalacak!
  20. 15:05 Kurtuluş Kuş'un Evlilik Heyecanı Acı Haberle Karıştı: Eşi Nezaket Şimşek'in Düşük Haberi
Gündem Haberleri