Kentsel dönüşümün politik ekonomisi; yoksulların sürgünü

Kentsel dönüşümün politik ekonomisi; yoksulların sürgünü

Kentsel dönüşümün politik ekonomisi; yoksul... Güldane BULUTKent ve kentliler nasıl bir dönüşüm geçiriyorlar? Kentte yaşayanların  büyük  bir kesimi  hangi tehditlerle karşı karşıya  kalıyor? Nedir bu tehditler?Her gün kentler hızla yıkılıyor, yeniden başka biçimlerde,...

Güldane BULUT

Kent ve kentliler nasıl bir dönüşüm geçiriyorlar? Kentte yaşayanların  büyük  bir kesimi  hangi tehditlerle karşı karşıya  kalıyor? Nedir bu tehditler?

Her gün kentler hızla yıkılıyor, yeniden başka biçimlerde, başka amaçlara göre inşa ediliyor. Bu yıkımların ve  yeniden inşanın 15 yıl süreceğini söyleniyor. Bu yıkımlardan, inşatlardan çıkan toz dumandan,  bir kuşağın çocuklarında gelecekte ciddi sağlık sorunları çıkacaktır. Bu yıkımlardan çıkan toz bulutları, gözlerini dolarların, euroların  kamaştırdığı yüklenicilerin, yapı  mimarlarının, bu sistemin işleyişine izin verenlerin  elleriyle büyüyen  bir Çernobil’dir. Buna karşın, kentsel dönüşüm nedeniyle, ortaya  çıkacak sosyolojik, psikolojjik, pedegojik sorunları,  bu  sistemi  yürütenler  umursamıyorlar.  

İstanbul Sulukule’de, Tarlabaşı’nda, Ayazma’da 2008'de mülk sahipleri  borçlandırılarak, Arnavut  köyünde  Taşoluk’a  yapılan  kırk metrekare evlere  yerleştirildiler. Şehir merkezine çok uzak olan Taşoluk’ta iş alanı yoktur,  okullar çok uzaktır. Yıllarca şehir merkezinde yaşamış bu insanlar, şimdi işlerinden kopmuşlar işsizdirler. Okullarından  kopmuş çocuk sokaklardadır. İşsiz kalan bir insan nasıl ev borcunu  öder, çocuğunu okula göndermek için servise  verecek parayı nasıl bulur? Bu insanlar  komşularından, mahallesinden isteyerek ayrılmadılar ayrılmaya zorlandırıldılar. Bu insanlar  toplumsallaşma süreçlerinde  topluma nasıl bir uyum sağlaya bilirler? Ülkemizde kentsel dönüşüm sürecinde çıkartılan yasalar,  ranta dönük mülksüzleştirme yasalarıdır.

MARX'DA MÜLKSÜZLEŞTİRME

Marx’ın Kapital’de 15. yüzyılın sonundan başlayarak "Mülksüzleştirilenlere Karşı Kanlı Yasalar"  bölümde  mülksüzleşme  sürecini şöyle anlatıyor:

“Charles v'nin Hollanda için buyruğu (Ekim 1537), Hollanda eyalet ve kentlerinin ilk  yasası (10 Mart 1614)  Birleşik Eyaletler Plakaat’ı (26 Haziran 1649)  hep aynı nitelikten yasalardı. Önce zorla toprakları ellerinden alınan, evlerinden atılan ve işsiz, güçsüz serseriler haline getirilen tarımsal nüfus, işte böyle kırbaçlanarak, damgalanarak, müthiş yasalar yoluyla işkence edilerek ücret sisteminin gerektirdiği disipline sokuluyordu.'' (K. Marx, Kapital, I. Cilt, Çeviren; Alaattin Bilgi, Sol Yayınları, Ankara 2000, S. 700-701)

Marx'ın da aynı bölümün 36. dip notuna aldığı Thomas More’un Utopia’sında ise şöyle deniyor:

“Böyle doymak bilmez cimrinin biri, binlerce dönümlük yeri kuşatıveriyor. İçindeki namuslu çiftçileri evlerinden çıkarıyor. Kimini yalan dolanla, kimini zorla, kimini de türlü yollardan tedirgin edip yerlerini satmak zorunda bırakarak.''  (K. Marx, age, S. 700)

İstanbul, Ankara, İzmir ya da Güneydoğu illerinin bir çok mahallelerinde, Marks’ın Kapital’de anlattığı gibi,  insanlar buna benzer türlü uygulamalar yaşamaktadırlar. Mülklerini yok pahasına satmak , yada terk etmek zorunda kalıyor insanlar.    

Sermayenin  işleyişinin  hızlıca yol almasına  yardımcı  olan  sistem,  kanunlar  çıkartarak  mülkiyet  üzerindeki  rantı  meşrulaştırıyor. Sulukule, Tarlabaşı önce  riskli  alan ilan edildi, ardında da kamulaştırma  yapılarak buralardaki binaların değerleri düşürdü.  Atıl duruma gelince çok düşük değerlerle sermaye yüklenicilerine parselleyerek satıldı.  Yükleniciler mülk  sahiplerine  şöyle diyorlar:  bu  yasayla mülkünüzün değeri kalmamıştır, şu üç kuruşu alın buradan gidin… kent dışında sizler için yapacağımız 40 metrekare evlere yerleşin, tabi bize borçlanarak.   

KENTSEL DÖNÜŞÜM MÜ YRİNDE DÖNÜMÜŞÜM MÜ?

Gaziosmanpaşa  ilçesi  gibi  kimi mahallelerde önceden açılan riskli  ilan  iptali  davalarını,   mülk sahipleri 2014’te kazanınca  yerel  yönetimler  kentsel  dönüşümün  adını  yerinde  dönüşümle  değiştirdiler. Yerinde dönüşüm demeye başladılar.

Yerinde dönüşüm kavramını, rant  dönüşümü olduğunu  gölgelemek için kullanıyor yüklenici zihniyet. Yerinde dönüşüm  projesi  şöyledir kentsel dönüşüm projesi  içine alınan  mahallelerinde her haneye  rant  gözüyle bakılarak  projelendiriliyor.  Bu mahallere  önce  meta değeri  yükletiyorlar,  sonra  her  mahalleyi  çeşitli bahanelerle projelendirerek  ranta açık biçime getiriliyor.

Rantın  işleyiş biçimi bir tiyatro oyununa  benziyor. Şöyle  deniliyor, evleriniz çok değerlendi, mahalleniz, sokağınız çok değerlendi.  Evleriniz riskli  alanda olduğu için yıkıp yeniden yapacağız, evini yıkıp yeniden  yapmasak zaten beş kuruş  etmez. 120 m  olan  evi,  60 m  olarak  size  vereceğiz  20 m  belediye, 40m sermaye mütaitine ayırıyoruz,  bu  biçiminde anlatılıyor  insanlara.  Yerinde  dönüşüm  yapacağız,   ancak  değerinden dolayı oluşan farkı, ödeyerek  evini  alabilirsin. Asgari ücretle çalışan işçi, memur, emekli gasp edilen evini,  yeniden  satın  alacak meta  değerinin   rakamları  astronomiktir.

EMEKÇİLERE RANTÇI TUZAĞI

İşçi  asgari  ücretle çalışarak rantçı  dönüşümün elinde evini  alması imkansızlaşınca  rantçı, mülk sahibine eh  bu  rakamı ödemeyeceksen bunca yıl oturdun kira ödemedin, ona say. Sana  bir yıl kira  bedeli verelim  nereye gideceksen git  diyor. Devlet kamulaştırırsa üç kuruş vermez sana diyerek mülk sahibini korkutmaya çalışıyor, Fikirtepe’de bu yöntem uygulanıyor.

Bunu 26 Nisan 2016’da yürürlüğe giren 6306 sayılı Afet yasayasına güvenerek söylüyor  sermaye  mülk sahibine. Bu yasanın  birinci örneği Sur’da, İzmir’de sit alanlarını imara açtı, İstanbul’da  kıyı şeridinde bulunan 2B, arazilerini çok kat  irtifaklı imar yolunu açtı.

Sulukule’de, Tarlabaşın’da, Ayazma’da  bu  rant sistemi uygulandı. Buralarda  yapılan  evlerin,  işyerlerinin  metre karesini  milyon dolarlara  sattılar. Kimine üç kuruş kira, kimine sembolik denecek  bir  bedel vererek, kimini  baraka  biçiminde bir eve borçlandırarak  rant  elde ettiler  sistemin  yüklenicileri. 2008’den başlayarak  yavaş  yürüyen  sermayenin rant  sistemi 2015’de  hızlı yol  alarak  İstanbul’da  kimi  semtlerde  projelerini gerçekleştirdi.    

Esenler’deki  dönüşüm alanlarına  bakıldığında  buralarda  20 kattan fazla  kat çıkılmıştır. Burası  deprem riskini taşıyan bir alandır, peki  inşat  ruhsatı nasıl böyle 20  kattan  fazlasına verildi? Bilimsel  bir çalışma yapılmadan,  zemin  etütleri  ölçülmeden  masa  başında  alınan kararlarla  ruhsatlar  veriliyor. 1999  depreminden  sonra  İstanbul’un   Sarıyer ilçesi, Şişli ilçesi  gibi bir çok  ilçelerinin zeminleri  depreme yüzde yüz  dayanıklı semtler raporu  verilmişti.

GAZİOSMANPAŞA ÖRNEĞİ

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB),  Sarıyer’in  Derbent  Mahallesini riskli  alan ilan etti. İBB’ye dava açan  mahalleliler  davayı kazandılar.  2016’da  İBB’nin, kentsel  dönüşümle  ilişkili acele kararlar almaya başladığı görüldü.  İBB, Gaziosmanpaşa’da (GOP) tapulu, imarlı mahallelere çeşitli bahanelerle yıkım istedi. Mahalleliler  açtıkları davaları kazanılınca, belediye ertesi gün bu kez acele kamulaştırma kararı aldı.

Gaziosmanpaşa Belediye Başkanı Hasan Tahsin Usta insanlarla alay edercesine, “biz kamulaştırma kararı aldık ancak şimdilik uygulamayacağız'' diyerek basına açıklama yaptı.  Aynı belediye başkanı Gaziosmanpaşa ''da lüks yaşam alanları inşa edeceğini, Bunu da yerinde dönüşümle sağlayacağını söylüyor. Şunu söylüyor 1999, depreminden önce yapılan yapılar depreme dayanıklı yapılar değildirler bu binalar deprem riski  taşıyorlar. (Yeni Şafak Gazetesi  31, Mayıs, 2015, GOP Belediye Başkanı H. Tahsin Usta'nın konuşması)   

Yürüme parkurları, aklı binalar, yapay  göletler, havuzlar, parklar, özel  hastaneler, kreşler, okullar  derken  bütün bu  donatı alanları olan  lüks bölgeler  planlanırken,   Gaziosmanpaşa   mahallelerinde yaşayan genelde yoksul  halkın kendi  halihazırda  mülkünün  üzerinde  yapılacak lüks yaşam alanına ödeyecek  rantiye  parası  var mıdır? Onlar da Sulukule halkı gibi şehir dışına iteklenme olasılığı yüksek gibi, çünkü belediyeler mahalleri yüklenicilere teslim ediyor. Mülk sahibinin önüne ödeyemeyecekleri astronomik rakamlar koyuyor bu yükleniciler. Bu biçimdeki dönüşümlere Fikirtepe canlı bir örnektir. Beş yıldır mülk sahipleri evsiz kaldılar, kira ödüyorlar. Mülk sorunları belirsizlik içinde devam ediyor.     

AKILLI BİNALAR KURNAZ MÜTEHAİTLER

Mahalleliler,  belediyelerden lüks,  akıllı binalar istemiyorlar. Eğer oturdukları evlerde deprem  riski varsa, bu dönüşüm sonucu belediyelerden  evlerinin  karşılığında ev isterler. Çünkü riskli alan dedikleri Gaziosmanpaşa’nın mahallelerini,  yıllar önce devlet imara açmıştı. Mahalleli belediyeden riskli binaları tespit etmesi  için bilir kişileri,  mimarları  görevlendirmesini  bekler. Hiçbir bilimsel araştırma yapılmadan ardı ardına  riskli  alanlar,  kamulaştırma  alanlar ilan  ediliyor. Riskli alan adı altında İstanbul’un  birçok bölgesi  yüklenicilere peşkeş  çekilerek  lüks konaklar, villalar, gökdelenler yaptırıyor  belediyeler. 

Mahalleli akılsız binalarda yaşamaya razıdır mülkiyet hakkı denilen yaşam alanlarına dokunulmasın yeter. Bir örnek gösterilirse, işte Sulukule ''de yapılan villalar. Bu villaların yerine üç katlı, beş katlı, apartman yapılabilirdi. Sulukule’de yaşamını sürdüren insanlar, dışlanmış gibi evlerinden, mahallelerinden zorla kent dışına atılmışlardır. Sulukule halkı bu apartmanlarda yaşayamaz mıydı?, ya da evlerinin yerinde varsıllar için yapılan villalarda yaşama hakları yok muydu? İnsan hakları sermayenin çıkarı için, kağıt üstünde kalıyor.         

KENTSEL DÖNÜŞÜMDE YOLSUZLUK

İstanbul’da yaşanmakta olan ranta dönük kentsel dönüşüm nedeniyle,  birçok ilçede yaşanacak mülkiyet hak kaybı endişesiyle mahalleli dayanışma dernekleri kuruldu.  Aynı sıkıntıyı çeken mahalleliler bir araya gelerek  Mahalleler Birliği’ni oluşturdu. İstanbul’da  36, Kocaeli’nde 3, İzmir’de 15 mahalle riskli kentsel dönüşüm alanları içerisindeler. Bu illerde İBB’lerce  kentsel  dönüşüm  kapsamına  alınmış,  dernekleşmemiş  bir çok mahaller vardır.  

Okmeydanı’nın  beş  mahallesi  Beyoğlu’na,   bir  mahallesi  Şişli ilçesine bağlıdır.  Bu mahallelerde  binaları  yüzde  sekseni  1999  depreminden sonra  yapılan binalardır. Beyoğlu  Belediyesi,  Okmeydanı’nda  kendisine bağlı  beş mahalleyi   8 Temmuz.2016’da   riskli alan ilan etti.  Beyoğlu Belediyesi,  hiçbir zemin etüt  çalışması   yapmadan,  binaları  bilirkişilere  denettirmeden  masa başında  aldığı kararları  uyguladı. 

Beyoğlu Belediyesi bu beş mahallede iki yıl süreyle taksitlerle tapu  tahsis parasını aldı. Tapu tahsis belgelerinde yüzlerce  mülk sahibi  birbiriyle müşterek gösterilmiş  kimse birbirinde izinsiz  mülkünü ne satabilir, ne de yıkıp yeniden yapabilir. Yani mülk sahipleri hem birbirine, hem  de belediyeye mahkum olmuştur. Beyoğlu  Belediyesi, tapuların taksitleri bitince, bu bölgeyi hemen  riskli  alan ilan  etti.  Böylece zaten çetrefilli  görünen   tapu  tahsis  belgelerinin dolayısıyla  hükmü  kalmamış  oldu. 

HUKUKA KARŞI HİLE; MAHALLELERİ BÖLDÜLER

AKP  Hükümeti  büyük kentlerde çarpık  yapılaşma var, deprem riski  var, binaları yıkıp yeniden yapmalı diyordu. Bu söylem 2004’te başlayarak   2016’ya kadar  çeşitli biçimde sürdü. Bir süre sonra masa başında, riskli olmayan bölgeler de riskli  ilan edilince, birçok bölge insanı belediyelerle mahkemelik oldu.  Yerel yönetimler mahkemeleri bir bir kaybedince, bu kez mahalleleri böldü, her mahalleye, her sokağa, her apartmana farklı sorunlarla gitti. 

Örneğin, Okmeydanı’nda Mahmut Şefket Paşa mahallesi Şişli Belediyesi’ne bağlıdır. Ancak İBB bu mahalleye bütünlüklü bir plan çıkartmak  istemiyor. Her sokağa  ayrı planı var.  Ada bazında parsellenmiş farklı düzenleme var.  Örneğin: birkaç sokaktan oluşan  bir ada  belirsiz alandır,  üç sokaktan oluşan bir başka ada  özel donatı alanıdır, beş sokaktan oluşan bir ada  hazine arazisidir, iki  sokaktan oluşan başka bir ada  tapulu alandır, altı sokaktan oluşan başka bir ada  hisse tapulu alandır. 

Hisse tapulu alanlarda şöyle bir durum var: mülk sahiplerinin  tapularında  hissedarlara  ait bir ibare yoktur.  Ancak  20 yıl, 30 yıl önce alınmış tapulara,  mahalle kentsel dönüşüm alanına girmesiyle birlikte her gün  yeni yeni hissedarlar ortaya çıkmaya başlandı. Şu sıralar hissedarların sayısı çoğalıyor. Mahkemeler açılıyor mahkemeleri hissedarlar kazanıyorlar, tapulu mülklere  ortak oluyorlar. Her geçen gün mantar gibi çoğalan hissedarlar aklılara rant ortaklığından çıkan bir oyun gibi geliyor.

MÜLKİYET HAKKI SADECE SERMAYE İÇİN KUTSAL

İBB yetkilileri,  Okmeydanı’ndaki  6, 8, 9, 10 katlı  binaları  üç katlı, iki katlı binalar olarak raporlandırıyor. Bu mahalde yaşayanlara diyorlar ki  “sizin oturduğunuz bina aslında üç katlıdır siz bilmiyorsunuz  sekiz katlı değildir. Siz sekiz hissedar olarak üç kata ortaksınız .'' Geri  kalan  beş daireyi  dönüşüm zamanı gelince yüklenicinin rantına bırakıyor. Yani bir binada  sekiz daire  varsa,  sekizinin de  ayrı ayrı  sahibi varsa, dönüşümden sonra üç  daireye sekiz  mülk sahibi  ortak olacak  diyor. Diğer beş daireyi sermaye için  rant  payı  ayırıyor, insan haklarını  yok sayıp, mülkü  gasp ederek...

2016  mart  ayında  Şişli Belediyesi’nin İBB’nin çektiği  hava raporuna  dayanarak  çıkardığı   Plan  budur. Bu raporda  binalar iki, üç katlı  gösterilmiş, yani insanlar 15 yıldır, 20 yıldır oturdukları binanın kaç katlı olduğunu bilmiyormuş.  Bu binalar belediyelerden izin alınarak inşa edildi. Belediye şu anda bir  binadaki  10 katın vergisini alıyor,  10  kata göre  elektirik, su, doğalgaz  aboneliği yapılıyor. Bu durumda nasıl  kentsel dönüşüm  yasası çıkınca  10  katlı binalar üç katlı görünür oluyor. 2016 mayıs ayında  Okmeydanı’nda  bir düğün salonunda  OKDER’İN  çağrısıyla yapılan mahalle toplantısına Şişli Belediyesi kent planlamacıları da bu toplantıya katıldılar. Görmezden gelinen kat sayıları planını o toplantıda mahalliye anlattılar. Kendileri de bu çarpık plana itiraz ettiklerini söylediler.    

Mahalleler Birliği  kentsel dönüşüme karşı değildir. Kentsel dönüşümle hak kayıpları yaşanmasına, insanların kendi mahallerinden, kendi evlerinden  isteklerinin olmaksızın  başka bir yere göç ettirilmesine yol açacak  uygulamalara karşıdır. Kim istemez  ferah,  güvenli olan  bir  binada  yaşamayı.

ORMAN ARAZİLERİNİN YAĞMASI  

Doğan Avcıoğlu’nun Türkiye’nin Düzeni  kitabında belirttiği gibi, dönemin şehir planlamacısı, mimar, Tuğrul  Akçora,  şöyle diyor; "Ne arsa imalatçısı, ne de imalatı etkileyen bir tüccar olmayıp, arsayı yaratan kamunun haraç yiyicisi durumunda bulunan spekülatörün geleceği parlak görünmektedir."

1960’lardan, 2016’ya gelindi Afet Yasası’yla sermayenin kamu malları üzerinden yediği haraç azalmadı katlanarak arttı.

2B arazileri kentsel dönüşüm yasası kapsamına alınmasıyla  imara açıldı.  İstanbul’un  Beykoz  Paşabahçe’ye ismini veren Paşabahçe Cam Fabrikası’nın  lojmanı, deposu,  Osmanlı döneminde kalma Tekel fabrikası,  2002’de zarar ediyor denilerek  atıl bırakıldı.  Afet yasasıyla oteller yapımına, turizm bölgesine alındı.  Cumhuriyet’in sanayi atılımlarından biri olan Paşabahçe Cam Fabrikası müze, arazisi halkın yararlanacağı çay bahçeleri, kafeler olamaz mıydı? Kentsel dönüşümün neden olduğu mekânların değişim dönüşümü, anıları, tarihleri, beleklerdeki görselliği yok ediyor. Bu fabrikada Cumhuriyet’in değerleri, işçilerin anıları vardır. Beykoz’da  akla gelen ilk adreslerden biridir bu fabrikalar. 

Beykoz’da  mahallelerde tüccar kılığında dolaşan  insanlar  türedi. Bu tüccar kılıklılar milyonlar sayarak ev satın alıyorlar. Ev sahiplerine şunu söylüyorlar: “bak evinin değerini veriyorum evini satmasan yarın  belediyenin yüklenicileri buraya girerse  evini satamasın. Çünkü 2B arazisi  hazine arazisi oldu, belediye size yedirir mi!'' gibi sözlerle  kimi ev sahiplerini kandırmayı  başarıyorlar. Ancak artık mülk sahipleri de belediyelere  güvenmemeye  başladı,  kimi kötü örnekleri gördükleri  için:  Sulukule , Tarlabaşı, Ayazma, Fikirtepe,  bölgelerinde yaşanılan  ayak oyunları  gibi.

TBMM’de 14 Nisan  2016 tarihinde kabul edilen ve 26 Nisan 2016’da  Resmi  Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren, 6306  Sayılı Kanun’a dayalı alınan kararlara karşı dava açma  sürelerinde halkı her gün Resmi Gazete okumaya mecbur bırakan yasa  yasallaştı.  Çıkan her kanuna karşı dava açma  hakkı için 30 gün süre veriyor. Eğer bu sürede  kentsel  dönüşümle, 6306  Afet Yasası’yla  halkın mağduriyeti  söz  konusu  olursa , halk Resmi Gazete’yi  iki gün unutup  almasa, vay  haline  halkın. Yaşadığı mülkün üzerinde hiçbir söz hakkı kalmayacak çünkü Resmi Gazete’de kendi mülkü ile alakalı çıkan  ilanının tarihini kaçırmış olur. 

Resmi Gazete her bayide  bulunmuyor.  Bilgisayar kullanmayı bilmeyen 90 yaşındaki insan internette gazeteyi nasıl okusun. Bu yasayla kamu  güvenliği diyerek  mahalleler riskli  alan  ilan  edebilir, acele  kamulaştırma yapılabilir (Sur’da  uygulandığı  gibi). 6306 sayılı kanun  acele kamulaştırmanın yolunu açtı. Mahalleler Birliği’nin oluşturduğu heyet,  63O6 sayılı kanun dahilinde yapılan düzenlemelere ilişkin önerilerini, görüşlerini TBMM’de gurubu bulunan  siyasi partileri 13-14 Haziran 2016’da Meclis’de ziyaret ederek siyasi parti  genel başkanlarıyla, gurup başkanlarıyla görüşerek  yasa nedeniyle çıkacak mağduriyetleri, hak ihlallerini anlatarak yasayı geri çekmelerini istediler.            

DOĞAN AVCIOĞLU 1960'LARDA YAZMIŞTI

Doğan Avcıoğlu, Türkiye’nin Düzeni (Dünü- Bugünü-Yarını) kitabında Tatlı İş Alanları bölümünde bu günün,  kentsel dönüşüm sürecinde yaşanılan  mülk  rantını anlatmış:

“Arazi devlete aittir. Birkaç arsa bezirganı sahneye çıkmakta ve sahile yakın köylerdeki köylüleri kandırmaktadır. Köylü ufak bir bedel karşılığında araziyi  spekülatörelere devretmektedir. Speklatörler bu araziyi parselleyip varlıklı kişilere satmakta milyonlar vurmaktadır.'' (Doğan Avcıoğlu, Türkiye'nin Düzeni, İki Cilt, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul 2014, s. 337-339)

Arsa ticareti gibi, bina yapıp satmakta çok karlı bir faailiyet haline gelmiştir.Devlet, milyarların üstünde mesken kredisiyle bu ticareti beslemiştir. Gazeteler,  yüzde  40  faizle inşaat parası  arayan yap satçıların ilanlarıyla dolmuştur.  Bunun içindir ki büyük şehirlerin belediye meclisi üyelilklerinin  kazanılıp kaybedilmesi fırtınalara yol açmaktadır. Büyük şehirlerde İmar komisyon  üyeliği, politikacılara milyonerlik yolunu hazırlamaktadır. 

Yılardır ülkede bezirganlar dolaşıyor halkın emeğine el koyuyor, halkı oradan oraya  sürüyorlar.

Ülkemizde mülksüzleştirmenin, adımları 1945 ''de Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’yla atıldı.  O güne kadar köylü dededen, babadan kalma toprağı ekip biçerek yaşamını sürdürüyordu.  1945’te çıkarılan Toprak Kanunu’yla ağalara, aşiretlere ayrıcalıklar tanındı. Sulu, verimli araziler ağalara verildi. Ege’de, Güney’de  köylünün toprağı daraltıldı. Bir örnek verirsek 400-500 dönüm tarlalar ağaya,  20-30 dönüm ağanın beğenmediği, şehir merkezine uzak, kırsal alanlar küçük meta üreticisi  köylüye tapulanarak verildi.

Marshal Yardımları gereğince köylü resmi olarak toprak sahibi olacaktı. Küçük meta üreticisi ise hane halkının emeğine dayanan bir işletme biçimidir. Kimi küçük meta üreticisi topraksız bırakıldı ağanın toprağında ortakçılık yapmaya zorlandırıldı. Anadolu’da küçük meta üreticisine verimsiz, dağlık, ormanlık topraklar verildi, kimi köylerde aşiretlerin, ağaların tarlalarında ırgatlığı sürdürmek zorunda kaldılar.

ORHAN KEMAL'İN ROMANLARI

Orhan Kemal’in Kanlı topraklar, Hanımın Çiftliği gibi romanlarında bunlar görülüyor. 1947’den 1950’ye  kadar Marshal yardımlarının büyük kısmı toprak ağalarına yapıldı. Dönüm başına gübre, tohum, traktör için düşük faizli banka  kredisi verildi. Devlet eliyle toprak ağaları, aşiretler, gelen dış  yardımın  büyük  payını  hiç  çalışmadan, terlemeden aldılar. 2016’ya gelindiğinde, Anadolu’da  bu ağaların, aşiretlerin tarlalarında  hala ırgatlık yapan  yüzlerce  köylü var. Köylüler mülksüz yaşamaya devam ediyorlar.

Toprak Mahsuller Ofisi,  Atatürk’ün isteğiyle 1938’de kurulur. Köylü tarlasında ürettiği ürünü TMO’ne verir, 45 gün sonra parasını alırdı. Çiftçinin artık değeri az olsa da hem ülkeye katkısı olurdu, hem de kendini geçindirirdi. 1970’lere1980’ lere kadar iki geri, bir illeri böyle devam etti Anadolu köylüsü. 1970’ sonrasında tarladan alınan ürünleri alacak tüccarlar ortaya çıktılar. TMO, tüccarın verdiği fiyatın altında bir fiyat belirler oldu. Böyle fiyat belirleme,  tüccarla TMO’nun danışıklı anlaşmaları 1990’larda doruk noktasına çıkar.

Anadolu’da kamuya ait fabrikalar özelleşir,  çiftçinin pazar alanı daralır. Her geçen gün küçük üretici çiftçinin  durumu zorlaşır. Ürününü tüccara ucuza satmak zorunda kalır, satmasa ambarda, tarlada çürütür. Devlet çiftçiye mazot, tohum, gübre, yardımı yapar. Ancak dönüm sayısına göre yapılan yardımı küçük üretici çiftçi bu yardımın cüzi bir rakamını alır. Yardımın büyüğü toprak ağalarına gider. Küçük üretici çiftçi banka kredisiyle aldığı traktörün, alet, edavatın borcunu ödeyemez. Traktörü haciz edilir bankaca. 

KÖYLÜNÜN DEĞERSİZLEŞEN EMEĞİ VE BANKA KISKACI

Küçük üretici çiftçi elinde kalan üç beş dönümlük tarlasını, büyük toprak sahibine ya kiraya verir, ya da ucuza satar. Küçük üretici çiftçi kendi tarlasında büyük toprak sahibinin ırgatı olur. Kimi de  iş  bulma  umuduyla büyük  kentlere göç etmek zorunda kalır. Tarlasında  elde ettiği ürünü  ucuz  satmaya  zorlandırılarak köylünün emeği değersizleştirilir. Köylünün ucuz iş gücünü sömüren, üründen rant elde eden tüccar, toprak ağaları, el birliğiyle rant  akışını sağlarlar. Hayvanlarını otlatacak  meralar, yaylalar  ağaların  malı sayıldığı için ağalara  kira ödemek zorunda kalıyor küçük meta üreticisi. Toprak ağaları her yıl  kira bedelini  keyfine göre arttırdıkça  küçük  meta üreticisi hayvanlarını  satmak zorunda  kalır.

Küçük meta  üretici çiftçinin, ürününü satacak pazar yerini yok  ediyor rant tüccarı. Emeğini  değersizleştirerek topraktan koparıyor, mülksüzleştiriyor, güçsüzleştiriyor, sermayeye bağlı birer köle oluyorlar. Dünün  mülksüzleştirilmiş , başka kentlere  sürülmüş  küçük  meta  üretici köylüsü, fabrikalarda, otelller, inşaatlarda işçilik yapıyor.

ÇARPIK KENTLEŞMENİN SİMGESİ GECEKONDULAR

Türkiye’de 1960’larda kentleşmeyle başlayan gecekondular, mülksüz, topraksız  kalan köylülerin iş bulma umuduyla büyük kentlere göç etmesiyle, süreç öngörülemediği ve planlamadığı için, bu kentlerde gecekondulaşma yoğunluğu başlar. Planlı bir kentleşme gerçekleştirdilemez. Akıl bir yana bırakılır. Yani Anadolu’nun kırsalında yaşayan köylü kente gelince yine ucuz iş gücüyle emeğini satar. Kimi geri hizmette otellerde, inşaatlarda, kimi fabrikalarda, İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük kentlerde çalışırlar.

Bu insanlar dişinden tırnağından arttırarak biriktirdiği üç beş kuruşu arazi simsarlarına  verirler. Devletin de göz yumması sayesinde, hazine arazisini ucuza  satın alarak içinde yaşamlarını sürdürecekleri bir-iki  odalı gecekondu yaparlar. Bu işçiler gecekondularda yolsuz, susuz, 25-30 yıl yaşadılar, asfaltsız yollardan her gün işe,  çocukları  okula gittiler. Büyük kentlerde 1980 öncesine kadar kırsal  denen bölgelerine gecekondu yaparak yerleştiler. 1980 sonrası buralara varoş denilmeye başlandı.

1984’de Turgut Özal’ın  döneminde  imar affı, tapu tahsis kanunundan sonra  gecekondular apartmanlaştı. Yerel yönetimler bağış karşılığında  yapı iznini  verdi, 8-10 katlı yapılar hızlıca yükseldi  on yıl içinde. Ancak tapu tahsis kanunu o tarihten bu güne kadar gerçekleşemedi. 2981 Sayılı Kanuna dayalı uygulamaları, mahalleliye karşı seçim kozu olarak kullandı yönetimler. “Bana oy ver tapunu, inşat ruhsatını al'' denildi. Değişen yönetimler, mahallelerin 2981 sayılı kanuna dayalı çıkan tapu  tahsis haklarını vermiyor, seçim  kozu  olarak  masalarındaki dosyalarında  o günden bu yana  saklıyorlar!.

İKİNCİ SÜRÜLME DRAMI

İkinci kez  sürülmeyle,  sermayenin  gerçekleştirmeye çalıştığı mülksüzleştirme, soylulaştırmanın ekonomik politiği. Köylerinde emekleri değersizleştirilerek toprağından koparılan insanların, göç ettikleri kentlerde  de emeğiyle edindiği, içinde yaşadığı mülkü bir kez daha değersizleştirilmeye çalışılıyor  sermaye tarafından. Bu insanlar rant  düzenine karşı yıllardır mücadelelerini sürdürüyorlar.

1944’de    Anadolu’da, sermayenin toprak  ağalarıyla,  aşiretlerle başlattığı mülksüzleştirme, 2016’da  ülkenin bütününü içine alarak yaygınlaşıyor, hızlıca yol alıyor.

İkinci sürülme için Marx şöyle diyor: 

"İskoç  yaylalarında oturan  Keltler, yerleşiktiler toprağın sahibi  olan kılanlar halinde örgütlenmişlerdi. Kılanın “şefi yada büyük adamı'' İngiliz  kraliçesinin  bütün ulusal toraklarının  unvanından  gelen sahibi gibi,  kılanlar  Kraliçe gibi  bu  topraklarda hak sahibi olurlar zor kullanarak. 1814-1820 ''ye kadar 15,000 kişi,  yerlerinden atıldılar. Bütün köyler yıkıldı, tarlaları otlağa çevrildi İngiliz askerleri bu  sürgün hareketi destekledi.  Otlağa çevrilen toprağa  koyunlar yerleştirilir,  Asil kalpli düşes 794,000 acer toprağa el koymuş oldu. Araziyi  kılanlara kiralamaya  verir. 1835 yılında İskoçyalı   Keltin yerini 131,000  koyun  almıştı. Yerlilerin artıkları kıyıya sürüldüler balık avlayarak yaşamaya çalıştılar. Ama kahraman ketlerin kızarttıkları balıkların kokusu , büyük adamların burunlarına kadar geldi. Ve bunlar bir kar kokusunu da birlikte almış olacaklar ki, deniz kıyısını  Londra’nın büyük balık tüccarlarına kiraladılar. Keltler ikinci kez yerlerinden sürülüp atıldılar." (K. Marx, Kapital, I. Cilt, Çeviren; Alaattin Bilgi, Sol Yayınları, Ankara 2000, S. 692)            

İstanbul, İzmir, Ankara, gibi büyük kentlerin  çevresine  her yıl  yapılan  yollar çoğaldıkça,  bu yolların    sağına, soluna yapılan  binalarda çoğaldı. Bu kentler  genişlendi,  büyüdü  gecekondu  mahalleleri kentin  merkezi  oldular.  Yoksul  işçilerin  gecekondulardan sermayenin  yüklenicilerinin  burunlarına  rant   kokusu  gitti. Marks’ındediği gibi.

Ülkemizde toprak ağalarının beğenmediği  kent merkezlerine uzak kırsal  topraklar küçük meta üreticisi köylüye verildi. Kırsal köylerin büyük kesimine yılarca yol yapılmadı, elektirik, su götürülmedi. Bu köylerde yılın üç ayı kar, kış nedeniyle kent merkezine ulaşımı kesikti.

1980’lerden sonra , devlet kırsal köylere yol, elektirik, telefon hızlı bir biçimde götürdü. Asfaltlı yolar yapıldı, elektirik,  telefon  hatları, götürdü. Evet ulaşım araç gereçler kırsala gelmişti ancak köylerin büyük çoğunluğu  geçim nedeniyle  göç  etmişti. 1990 sonrası  köylere yapılan yoların  geçtiği dağlarda  mantar gibi çoğalarak  büyüyen maden ocakları,  dağları kevgire çevirdi. Ağır iş makinaların homurtusu,  dağı parçalamak için konan dinamitin sesi,  kalan üç beş köylünün otlayan hayvanını ürküttü. 

Bu madenlerden sulara karışan zehir nedeniyle ekinler bitmez oldu. Çoğu köylüde maden ocaklarından çıkan  siyanürden  kaynaklanan  hastalıklar ortaya çıktı.  Evet  yollar derelere, ırmaklara, dağlara  ulaşmıştı. Sermaye  bu yolları   kullanarak   köylünün  derelerini, ırmaklarını,  gasp ederek  barajlar,  yapıyor.  Köylünün ormanını, yaylasını, dağını, madenler açarak gasp ediyor.  Köylünün bin yılardır kullandığı ırmağın,  derenin suyunu  sermaye köylüye satıyor  .

Şimdi  kentsel dönüşüm adı altında mülksüzleştirilmek istenen insanlar köyüne  dönmek istese  dönemez. Sermaye  yaylasına, ovasına, dağına, deresine, ırmağına el koymuş.

SERMAYENİN YOK EDİCİLİĞİ

Sermaye mimarların  elbirliğiyle  betondan,  camdan oluşan   hurda  metal görünümlü binalar dikiyor. Bu mimarlar, İstanbul’dan  kaç uygarlık geçtiğini,  bu uygarlıkların İstanbul’a  kazandırdığı  tarihi mimari yapıları,  incelemeyi,  örnek almayı  bilseler  mimarların çoğu istifa  ederdi,  doğanın, tarihi yapıların  tahribatına  elbirliği etmezlerdi. İstanbul’da  bu zamanda  yapılan  yapıların  hiçbiri  mimari estetiği yoktur. Cam  kutularından oluşan  yapılar  birbirinin  güneşini, havasını kesiyor.  Kentsel  dönüşümde ,mimarlar bilimsel, estetik sel  bilinçten uzak bir  çalışma  yürütüyorlar.

Marx  Kapital birinci ciltteki bir başka dip notta Thomas More’dan yine bir alıntı yapıyor; “Başka yerde o kadar tatlı o kadar tok gözlü  olan bu koyunlar, İngiltere’de öyle aç gözlü, öyle doymak bilmez olmuşlar ki, insanları bile yitiyorlar. Kırları, köyleri, evleri silip süpürüyorlar.'' (Marx, age, S. 684)                  

Evet  kentsel dönüşümle, sermaye sit alanlarını, 2B orman alanlarını, tarihi yapıları,  kıyıları, koyları,  özel mülkiyeti, kamusal  alanlarını, büyük bir iştahla yiyor, silip süpürüyor.

"Kentsel dönüşümün politik ekonomisi; yoksulların sürgünü" haberi, 22 Eylül 2016 tarihinde yazılmıştır. 22 Eylül 2016 tarihinde de güncellenmiştir. ABC Kritik kategorisi altında bulunan Kentsel dönüşümün politik ekonomisi; yoksulların sürgünü haberi 2016 yılına aittir. Bu haberin yanı sıra sayfamızda birçok güncel bilgi ve son dakika haberler yer almaktadır. Kentsel dönüşümün politik ekonomisi; yoksulların sürgünü 2024 konusundaki bu haber içeriği objektif bakış açısının yansımasıdır. ABC Kritik konusunda 28 Mart 2024 tarihlidir, bugüne ait güncel gelişmelerden haberdar olmak için bizi Twitter ve Facebook sayfalarımızdan takip edin.

Hubbard Editör

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON HABERLER
  1. 23:07 Uraz Kaygılaroğlu ve Berna Koraltürk'ten Paylaşımlar Soru işareti Uyandıran Cinsten!
  2. 22:33 Kazakistan, Doğal Felaketin Pençesinde: Binlerce Kişi Tahliye Edildi!
  3. 22:10 Akşener: “Mansur Yavaş, artık CHP Genel Merkezi’nin ev kölesi olmuştur"
  4. 22:04 Banyonuzdaki Lekeler İçin Aspirinle Kolay Çözüm!
  5. 21:47 İmamoğlu seçime katılımın önemini vurguladı: "Oy kullanacaksınız, oyun bozacaksınız"
  6. 21:40 Yatırımcıların dikkatine: Dolar kurunda tehlike çanları çalıyor!
  7. 21:34 Akşener'den "Oyları bölmeyelim" açıklamalarına tepki geldi
  8. 21:22 Türkiye'nin Uzay Yolculuğu: Türksat 6A Tamamlanma Aşamasında!
  9. 21:21 Erdoğan'dan kendi adayına şaşırtıcı sözler: Boya bak boya!
  10. 21:20 Meral Akşener'in İmamoğlu ve Yavaş'a Sert Eleştirileri: "Hain ve Zorba!"
  11. 21:19 Erdoğan: "Millî iradenin tecelli aracı olan sandık, 85 milyon olarak hepimizin namusuna emanettir"
  12. 21:19 Sağlıklı Yaşamın Anahtarı: Doğal Detoks ve Beslenme Bilgileri
  13. 21:11 Bakan Işıkhan, emekli aylıklarıyla ilgili yeni bir değerlendirme yapılacağını açıkladı
  14. 21:11 Lübnan, İsrail saldırılarını BM'ye resmen şikayet edecek
  15. 21:10 Cevdet Yılmaz: "İkinci bir 5 yıla daha İstanbul'un tahammülü yok"
  16. 21:10 Fenerbahçe Beko, ALBA Berlin'i Ağırlıyor: Rövanş Heyecanı Başlıyor!
  17. 21:09 Bakan Işıkhan'dan emeklilere müjde: Temmuz ayında yeniden değerlendireceğiz!
  18. 21:07 FTX'in kurucusu 25 yıl hapis cezasına çarptırıldı!
  19. 21:07 200'den Fazla Şubesi Olan Dev Bakliyat ve Kuruyemiş Firması İflas Etti!
  20. 21:05 Gelir İdaresi, Vergi Beyannameleri ve Elektronik Defter İşlemlerinin Süresini Uzattı
ABC Kritik Haberleri