Saymadım kaç yıl oldu

Ali Kaya Soysal

Eskiler bilir, böyle bir şarkı vardı, kürdil-li hicazkar makamında, Gönül Akkor’un meşhur ettiği.. Ben de vallahi de, billahi de saymadım, Ulusal takımımızın attığı gole en son bu kadar sevindiğim
yılları..

Fatih Terim hakkındaki düşüncelerimi bu satırları okuyanlar hatırlarlar.. Ülke futbolunun teknik direktörü olarak son 25 yılın çoğunda bu arkadaş vardı ve ara sıra parlayan kıvılcımların dışında Türk futbolu Avrupa’da orta ölçeklinin de altında bir görünüm sergilediçeyrek asırdır.. Ha, sorulabilir, ondan önceki devirlerde futbolumuz çok mu üst düzeydeydi.. Kesinlikle hayır.. Ama 60’larda 70’lerde, 80’lerde ve hatta 90’larda şimdiki maddi olanaklar, tesisler yoktu. Futbolun endüstriyel gelişimine ayak uyduramamıştık o senelerde.. Ama tüm bu kötü şartlara karşın o dönemlerde Türk futboluna emeği geçen Eşfak Aykaç’ları, Baba Gündüz’leri, Coşkun Özarı’ları,
Ahmet Suat Özyazıcı’ları, Candan Tarhan’ları, Gündüz Tekin Onay’ları, Serpil Hamdi Tüzün’leri, Metin Türel’leri, Özkan Sümer’leri, federasyon başkanlığı yapmış Orhan Şeref Apak’ları, Sahir Gürkan’ları, Şenez Erzik’leri , beraber çalışma onurunu duyduğum Yılmaz Tokat’lıları unutmamız mümkün mü?

Neden böyle bir giriş yaptım, Türkiye-Hırvatistan maçının analizine? Herkesin bildiği gibi başkanlık yaptığı kulübü batırıp kaçan kişi, iktidarın atamasıyla federasyon başkanlığıyla ödüllendirildi 3 sene önce. Ve ilk işi Hıddıng’i kovup yerine "İmparator"u getirmek oldu ülke futbolunun başına, üstelik "Türkiye Futbol Direktörü" gibi abartılı bir kartvisizitle..

Bu 3 yılda yaşadığımız olayları hep beraber izledik. Onların detayına girip gözlerinizi yormak istemiyorum... Terim’in kaprisleri, anlaşılamaz basın toplantıları, prim meseleleri, Arda olayları, takıma almadığı oyuncular, Dünya Kupası elemelerindeki başarısızlığı, aldığı fahiş ücret vs.. Derken en son bir kebapçı baskınından sonra ipi çekildi Fatih Hoca’nın... Üstüne tazminat ödenerek ayrıca...

Kalan 4 maç için hoca arandı yerli, yabancı, burayı da geçelim..Lucescuyla anlaşıldı sonuçda, 2 yıllık bir kontrat yapıldı. Yani gruptan çıkamasak bile, önümüzdeki Avrupa Şampiyonası’nı içine
alan bir dönem planlandı. Bazı basın mensupları bunu halen bilmiyorlar, 4 maçlığına geldiğini sanıyorlar..

Bu anlaşmadan bir gün sonra "Hoşgeldin Lucescu, Başarılar" başlıklı bir yazım yayınlandı ABC de, tamamen Romen hocaya destek vermek amaçlı... Ancak bir hafta sonra Ulusal takım aday kadrosu açıklandığında, gazeteci döven Arda’nın İspanya’ya ayağına gidilmesini, 37 yaşındaki zamanında basın tribünlerine "ölüm" işareti yapan Emre’nin kadroya davet edilmesini kabul edemediğimi içeren " Yazıklar Olsun Lucescu" başlıklı yazımda aynı satırlarda yer aldı ve yazımın son satırlarını şöyle tamamlamıştım: “Birinci ve ikinci kaptanının ahlaken tartışıldığı bir milli takımı ben destekleyemem"..

Birkaç gün sonra Ukrayna deplasmanına çıktık. İlk onbir tercihi yanlıştı. Hakem hatalarının bizim aleyhimize olmasına rağmen 4-5 farkla bitecek bir maçı rezil bir oyun anlayışıyla 0-2 yenik bitirdik.. Ve o gece o sinirle yazdığım maç yazısının yayınlanmamasını rica ettim ertesi gün gazetemin editörlerinden... Onlarda yayınlamadı zaten..

Ama bugün şunu söyleyebilirim dün geceki maç için; Teknik direktörlerin ilk görevi sahaya doğru takım sürmeleridir, oyuncu değişikliklerini mantıklı kurgular üstüne yapabilmeleridir... İşte Lucescu dün bunu yaptı. Ukrayna karşısına çıkartacağı "kaliteli" ayaklardan kurulu takımı dün sahaya sürdü tam 7 değişiklikle. İşte bu noktada bir konu tartışılıyor futbol basınında, daha da tartışılacak... Ukrayna maçının ilk onbirini Lucescu kendisi mi yaptı, yoksa birileri tarafından kendisine dikte mi edildi?..

Benim görüşümü sorarsanız, Cumartesi oynanan Ukrayna maçının ilk 11’ini Yardımcı Antrenör Tayfur Havutçu yaptı, dün geceki kadroyu ise beraber danışarak yaptılar.. Bu bağlamda, bazı yorumcuların günlerce konuştukları "menejerler" bu kadro yapılanmasına müdahelede bulunuyorlar" tezi tamamen hayal ürünüdür..

Tam bu noktaya gelmişken bir yanlışa doğruluk getirmek istiyorum..

Sevgili Hıncal Uluç,

13 sene öncede yazdım, 13 gün evvel ABC’de de kaleme döktüm..Lucescu 2003/4 sezonunun sonuna yaklaşırken başında olduğu Beşiktaş’ın ilk yarıyı 8 puan farkla bitirdiği bir ligde, o zamanki Lig TV nin, decoder satamama endişesiyle liglerin ikinci yarısının "manüple" edileceğini duyup, ki ben de duydum Lig TV’nin başlarında olan bir müdürden, ikinci devre "Derin futbol BJK’yı aşağıya çekecek, çünkü satışlarımız iyi gitmiyor" lafını.. İkinci yarıya karlı bir Samsun maçıyla başlayan, 5 oyuncusunun kırmızı kart görmesiyle sonuçlanan ve haftalar sonra Beşiktaş Başkanı Serdar Bigili’nin bir Fenerbahçe maçında istifasıyla final yaşayıp, sonra da ligi 3. sırada tamamlamasının hemen ertesinde o acı ve hayal kırıklığıyla Türk futbolunda dönen dolaplara işaret etmek amacıyla sarfettiği sözler aynen şöyledir: "Türk Futbolunun ortamı bana Cavusescu’nun Romanyasını hatırlatıyor"..

Kelimesi kelimesine böyledir, ve de o dönem için çok haklıydı, hele simdilerde bu sözleri sarf etse - edemez ya- daha da haklı olacaktır...

Sen herhalde ABC okumuyorsun Hıncal Bey. Boş ver ama, 80 yaşına yaklaşırken uzun yıllardır çalıştığın yandaş gazetenin bir ferdi olmaya devam et, ama Lucescu için " ülkeme sövdü" iftirandan vazgeç, ayıp oluyor çünkü..

Dün geceki maç mı? 7 yeni teknik oyuncuyla maça başlayan Ulusal takım, beraberlikle galibiyet sıratında gitti geldi. İlk 20 dakikasını mahkum oynadığı 45 dakikayı az hatayla kapattı... Hatta Macar hakem 8. dakikada Burak’ın neden olduğu penaltıyı görmedi... Modric yönetimindeki Hırvatlar daha atakdı. Kaleci Volkan ve Kaan, Çağlar savunmada göze çarpan isimlerdi..

İkinci devreye Hırvatistan baskıyla başladı. 60’dan sonra oyunu dengeledik. İki tarafın da çok önemli pozisyonları vardı... Özellikle 56’da Burak’ın kafası ve 57’de Perisic’in plasesi skoru iki tarafa da taşıyabilirdi... Golü atan kazanacak gibi bir hale geldi maç... Ve 75’de bir atağımızda Oğuzhan sağ kanattaki Hakan Çalhanoğlu’na pas vermesi gerekirken kaleye şut atmayı tercih etti, sert şut kaleciden döndü ve Cenk dönen topu tamamlayarak takımını öne geçirdi..

Kalan bölümde İzlanda’nın Ukrayna önünde 2-0 önde olduğunuda duyan Hırvatlar en azından beraberlik için ceza alanımızın civarına yerleştiler... Çok iyi savunma yaptık bu dakikalarda, ama bu takım savunması değil, bireysel savunmaydı... Bu bölümde stopper Çağlar ön
plana çıktı, tabi kaleci Volkan da..

Ve Avrupa futbolunda kalite olarak bizden önde olan Hırvatistan’ı 1-0 la geçtik... Şimdi durum.. İzlanda ve Hırvatistan 16 puan, Ukrayna ve Türkiye 14 puan... Kalan toplam 8 maç sonucu belirleyecek... Ümitlendim ve sevindim, özellikle Lucescu’yu doğramak için hazır kıta
bekleyenlerln ümitleri yarınlara kaldı..

Gerçekten , "kaç yıl oldu saymamıştım" en son Ulusal takım adına sevineli..."