Türkiye'nin basın tarihine damgasını vuran gazeteci Uğur Mumcu'nun öldürülmesinin üzerinden tam 31 yıl geçti. 24 Ocak 1993 tarihinde, karlı ve soğuk bir Ankara gününde gerçekleşen bu trajik olayın ardından, o gün yaşananlar hâlâ hafızalarda tazeliğini koruyor. Karlı Sokak'ta yaşanan olayın ardından, adının verildiği sokakta çalı süpürgesiyle delillerin temizlenmesi, ilerleyen yıllarda yaşanacak olayların habercisi niteliğindeydi.
90'lı yıllar, ülkede karanlık bir dönemin habercisiydi. Cinayetler, bombalı saldırılar ve siyasi suikastlar ülkede sıkça yaşanıyordu. Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok ve Musa Anter gibi aydın isimler de bu saldırıların hedefi olmuştu.
Döneminde, suikastlerin tek bir elden çıkabileceği düşünülmüyordu. Ancak 2000 yılında başlatılan Umut Operasyonu, 18 benzer olayı bir araya getirerek bu eylemlerin "Selam/Tevhid-Kudüs Ordusu" adlı örgüt tarafından gerçekleştirildiği iddiasını ortaya attı. Bu örgütün 1988-1999 yılları arasında gerçekleştirdiği 18 saldırının yanı sıra, Çetin Emeç, Turan Dursun gibi suikastlerin arkasında ise "İslami Hareket Örgütü" olduğu belirtildi.
Yargıya göre, her iki örgüt İran'da Kudüs Ordusu ve İran gizli servisi Sawama ile bağlantı kurarak siyasi ve askeri eğitim aldı. Ancak, bu cinayetlerle ilgili soru işaretleri ve yargının kayıtları, hâlâ tam bir aydınlığa kavuşmamış gibi duruyor. İran'a dair uyarılarda bile bulunulmaması ise dikkat çekici bir detay olarak öne çıkıyor.
 1.UĞUR MUMCU NASIL ÖLDÜRÜLDÜ?
Uğur Mumcu ve ailesi, o zamanki ismiyle Köroğlu Caddesi’nin paralelinde, Çankaya’nın tam ortasında, sakin ve sessizliğiyle bilinen Karlı Sokak’ta oturuyordu. Mumcu, tüm ülkenin tanıdığı, kitapları, yazıları, haberleri ve görüşleriyle en çok dikkati çeken gazetecilerin başlangıcında geliyordu. Mumcu, uzun zamandır tehditler alıyordu ve yakın dostlarına kendisine yönelik bir eylem olabileceği kuşkusunu dile getiriyordu. Aslında ülke öyle bir psikoloji altına girmişti ki Uğur Mumcu ya da tanınmış bir başka gazeteciye yönelik saldırı ihtimali kimseyi şaşırtmıyordu. Herkes, kimin tehdit altında olduğunun farkındaydı. Devlet de farkındaydı, fakat nedense Mumcu’ya koruma verilmiyordu. Mumcu, her sabah otomobilini aynı tedirginlikte çalıştırıyor, telefonları bu şekilde açıyor, bir yere gittiğinde etrafı kolaçan etmek zorunda kalıyordu. Ama vazgeçmiyordu. Silah kaçakçılığından örgütlerin uyuşturucu bağlantılarına, laiklik karşıtı odakların dış bağlantılarından ABD’nin bu kesimlerle ilişkilerine kadar hemen her mevzuda yazmayı, araştırmayı sürdürüyordu. 24 Ocak 1993 Pazar günü sabahı, Çankaya’nın hemen her yerinden duyulan patlama sesiyle irkildi Ankara. Uğur Mumcu artık yaşamıyordu. Arabasına konulan bombanın patlamasıyla Uğur Mumcu yaşamını kaybetti.
 2. OLAY YERİ İNCELEME NEDEN ELEŞTİRİ KONUSU OLDU?
Kısa zaman içinde polis, itfaiye, olay yeri inceleme ekipleri Karlı Sokak’a akın etti. Aile, kendine gelmeye çalışıyordu. Ama devlet için önemli olan olay yeri değildi. Devlet büyükleri gelecekti, hazırlık yapılmalıydı. Elde çalı süpürgesi ile bomba kalıntıları ve diğer kanıtlar süpürülmeye başlandı. Ülkeyi yönetenlerin "namus borcumuz" diyerek aydınlatma sözü verdikleri suikaste ilişkin yargı sürecinin akıbeti de daha o zaman anlaşıldı.
"Üzerime gelmeyin"
 3. SORUŞTURMAYI KİM YÜRÜTTÜ, SÖZLERİ NASIL TARİHE GEÇTİ?
Dönemin Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde (DGM) görevli askeri savcılarından Ülkü Coşkun, soruşturmada görevlendirilen isimdi. Ankara DGM Başsavcısı Nusret Demiral’la birlikte soruşturma için Mumcu’nun evine giden Coşkun’un, "Üzerime gelmeyin, bu işi devlet yapmıştır" şeklindeki sonradan reddedilen sözleri tarihe geçti. Tıpkı dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ın aileyi ziyaretinde paylaştığı, daha sonra söylediğini reddettiği "Bir tuğla çekersek duvar yıkılır" sözleri gibi.
 4. SORUŞTURMA NASIL İLERLEDİ?
Kamuoyunun büyük beklentisine rağmen soruşturma çok ağır ilerliyordu. Uğur Mumcu’nun evini arayanların listesi bile PTT’den istenmiyordu. Ekspertiz raporları televizyon programlarında açıklanıyor, savcılık buna karşı bile işlem yapmıyordu. Bu gelişmelerin peşinden Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu, Savcı Ülkü Coşkun’un soruşturmayı savsakladığı gerekçesiyle Adalet Bakanlığı’na başvurdu. Müfettişler, soruşturmadaki ihmalleri ortaya çıkardı. Ancak Coşkun, asker olduğundan Millî Savunma Bakanlığı’nın işlem yapması gerekiyordu. O işlem hiç yapılmadı.
 5. TBMM AYRI BİR ÇALIŞMA YAPTI MI?
TBMM’de 1997’de çalışmalarını tamamlayan Uğur Mumcu Cinayetini Araştırma Komisyonu’nun raporu, katilleri işaret etmese de cinayetin adım adım nasıl geldiğini göstermesi açısından önemliydi. Komisyon, Mumcu’nun tehditlere rağmen korunmadığını, savcıların görevi dikkatsizlik durumunda eylemlerinin olduğunu açığa çıkarttı.
 6. TBMM RAPORUNDA HANGİ ÖNERİLERDE BULUNULDU?
TBMM raporunda, sonuç vermeyen şu önerilerde bulunuldu:
Soruşturmayı savsaklayan ve görev kusuru olan DGM eski Başsavcısı Nusret Demiral ve DGM Eski savcısı Ülkü Coşkun,
Uğur Mumcu'yu koruma mevzusunda gerekli önlemleri almayan Ankara Valisi ve her kademede görev yapan diğer ilgililer,
Soruşturmanın gizliliğini ihlal eden ve 18.02.1993 tarihinde TRT'de gösterilen Perde Arkası programına katılarak görüş belirten kamu görevlileri,
Soruşturmanın gizliliğini ihlal eden ve 20.09.1993 tarihinde gösterilen Ateş Hattı Programına şahit Ayhan Aydın'ı (Not: O dönemki şüphelilerden biri) götüren güvenlik görevlileri,
İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde görevli polisler olup, tutanakta (Not: Olay yerindeki bazı kanıtlarla ve şüphelilerle ilgili tutanaklarda tarih oynaması yapılarak, cinayetten sonraki bir tarihin atıldığı kuşkusu doğmuştu) tahrifat yapan ve imha tutanaklarını tanzim edenlerle, diğer ilgili ve görevliler hakkında, inceleme, araştırma ve gerekli soruşturmanın yapılması uygun olacaktır.
 7. BU ÖNERİLERLE İLGİLİ ADIM ATILDI MI?
Hayır. TBMM komisyonuna emniyetten gelen dosyadan DGM Başsavcısı Demiral’ın gönderdiği, komisyona belge verilmemesi talimatını içeren yazı çıktı. Komisyon üyeleri, bu mevzuda açıklama üzerine açıklama yapsa da gene sonuç alınamadı. Önerilerin hiçbiri ile ilgili adım atılmadı. Soruşturmanın savsaklanması, Mumcu’nun korunmaması mevzusunda kimse hesap vermedi. Danıştay 10. Daire, devletin koruma yükümlülüğüne rağmen adım atmaması sebebiyle Mumcu ailesine tazminat ödemesine hükmetmesine rağmen de dikkatsizliği olanlar için işlem yapılmadı.
 8. MUMCU’NUN ARACINA KONULAN C-4 PATLAYICILAR MEVZUSUNDA RAPORDA HANGİ TESPİTLER YAPILDI?
Komisyonun çalışmaları çarpıcı bir bilgiyi de açığa çıkartmıştı. Mumcu, C4 tipi patlayıcı ile öldürülmüştü. Emniyete, elinde C4 olup olmadığı sorulduğunda, daha önce ele geçirilen 68 kiloluk malzemenin 43 kilosunun imha edilmiş olduğu belirtilmişti. Geri kalan 25 kilo ile ilgili bir bilgi yoktu. Sonradan bu mevzuda bir tutanak düzenlenmişse de bu tutanakta 25 kilo değil, 250 gram patlayıcının imha edilmiş olduğu görülüyordu. Geriye kalan patlayıcının ne olduğu ise hâlâ faili bilinmeyen.
 9. CİNAYETİ ÜSTLENEN ÖRGÜT OLDU MU?
Hayır. Ancak 1998’in sonlarında ise Abdullah Argun Çetin adlı, karanlık bağlantıları olan bir kişi medyayı gezerek, Mumcu cinayetiyle ilgili bilgileri olduğunu anlatmaya başladı. Kısa sürede tutuklandı. Çetin’in vereceği bilgilerle cinayetin aydınlanabileceği düşünüldü, ama bilgileri çelişkiliydi. 23 aylık tutukluluktan sonra Çetin serbest bırakıldı ve umutlar gene boşa çıktı.
 10. CİNAYETİN AYDINLATILMASINA YÖNELİK UMUT OPERASYONU NASIL BAŞLADI?
Mumcu cinayetini aydınlattığı iddia edilen Umut operasyonu, adını "Uğur Mumcu Uzun Takip" operasyonundan aldı. Operasyon Ocak 2000’de Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu'nun Beykoz'daki villasına yapılan baskında bulunan hard disklerin incelenmesinden sonra başlatıldı. Buradaki bilgilerden İstanbul'da "Tevhit - Selam / Kudüs Ordusu" adlı örgütün İran bağlantısıyla eylemleri yaptığı şüphesi doğdu. Sadece Uğur Mumcu cinayeti değil, aynı örgütün Muammer Aksoy, Bahriye Üçok suikastleri gibi pek çok eyleme imza attığı söylendi.
 11. UMUT OPERASYONU’YLA İLGİLİ İLK KUŞKULAR NASIL OLUŞTU?
Bu bilgilerin açığa çıkmasının peşinden büyük bir operasyonla iki kişi yakalandı. Bu iki kişiye, Mumcu cinayeti başta olmak üzere Ankara’da işlenen benzer suçlarla ilgili tatbikat yaptırıldı. Her ikisi de cinayetleri kabul ediyor, ayrıntılarla basının önünde bilgi veriyordu. Ancak bu iki ismin, Yusuf Karakuş ve Abdülhamit Çelik’in asıl şüpheliler olmadığı kısa sürede ortaya çıktı. Her ikisi de işkence altında ifade verdiklerini söyledi. Birkaç gün içinde Karakuş ve Çelik’in bağlı olduğu aynı örgütün üst düzey isimlerine yönelik operasyon yapılması, işkence iddialarını güçlendirdi.
12. UMUT DAVASI HANGİ GELİŞMELERDEN SONRA, KİMLER HAKKINDA AÇILDI?
Dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, konuyla yakından ilgileniyordu. Yapılan soruşturma Temmuz ayında tamamlandı. İlk gözaltına alınan gruptakilerin verdikleri adlar doğrultusunda emekler yürütüldü. Ferhan Özmen liderliğinde olduğu ileri sürülen yeni bir grup gözaltına alındı ve tutuklandı. Ankara İl Jandarma Alay Komutanlığı ekipleri, 13 Mayıs 2000 tarihinde, Sincan`ın Çimşit köyünde, 39 el bombası, 2 el bombası fünyesi, 46.5 kilogram C-4 plastik patlayıcı, 46 TNT kalıbı, çok miktarda fişek ve 18 makineli tabanca buldu.
Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı suikastının faili olarak 14 Mayıs 2000`de Ankara`da gözaltına alınan Necdet Yüksel`in, 15 Mayıs 2000 tarihinde, Sincan`da yer göstermesi sonucu, çok sayıda değişik çapta tabanca, 3 Uzi marka tabanca, 8 lav silahı, 50 susturucu, kullanıma hazır bomba düzenekleri, 81 tam 8 yarım yeşil renkli C-4 patlayıcı, 25tam 6 yarım beyaz renkli C-4 patlayıcı ve çok sayıda mermi ele geçirildi.
11 Temmuz 2000'de Ankara 2 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde (Uğur Mumcu, Muammer Aksoy ve Bahriye Üçok cinayetlerini de içeren) 18 olayın konu edilmiş olduğu "Umut Davası"nda 15'i tutuklu, 17 sanığın yargılanmasına başlandı. İddianamede, Mumcu'nun aracına konan bombanın Ferhan Özmen tarafınca yapıldığı ve araca Necdet Yüksel'in gözcülüğünde Oğuz Demir tarafınca yerleştirildiği ifade edildi.
 13.DAVA NASIL SONUÇLANDI?
İlk yargılama sonunda sanıklardan Necdet Yüksel, Rüştü Aytufan ve Ferhan Özmen'e "Anayasal düzeni cebren değiştirmeye teşebbüs etme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Örgütün İran bağlantısını sağladığı iddia edilen Ali Akbulut, Selahattin Eş, Ahmet Cansız, Aydın Koral ve firari sanık Oğuz Demir hakkındaki dosya gitti.
 14. CEZALAR KESINLEŞTI MI?
2002'de Yargıtay Necdet Yüksel'e ve Rüştü Aytufan'a verilen hapis cezaları onadı. Hakkındaki ilk karar bozulan Özmen’e 28 Temmuz 2005'te Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafınca ağırlaştırılmış müebbet, Ekrem Baytap da 15 yıl hapis cezası aldı.
Yedi sanık (Abdulhamit Çelik, Hasan Kılıç, Mehmet Ali Tekin, Mehmet Şahin, Fatih Aydın, Muzaffer Dağdeviren ve Yusuf Karakuş) altı yıla kadar hapis cezasına çarptırıldı. Sanıklar hakkında ceza indirimi yapıldı. Firari sanık Oğuz Demir'in dosyası gitti.
2006'da Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Özmen hakkındaki kararı onadı. Sanık Baytap'a verilen 15 yıl hapis cezası bozuldu. Diğer sanıkların ise cezalarında indirime yol açan Topluma Kazandırma Yasası'ndan yararlanamayacaklarına işaret edildi.
Mahkeme, 17 Aralık 2013’te, sanıklardan Mehmet Ali Tekin, Hasan Kılıç ve Ekrem Baytap’ı "silahlı suç örgütü kurma ve yönetme" eylemlerinden 12 yıl 6’şar aya; Abdulhamit Çelik, Fatih Aydın, Yusuf Karakuş, Mehmet Şahin ve Recep Aydın da "silahlı suç örgütü üyesi olmak" suçundan 6 yıl 3’er ay hapse mahkûm etti.
 15. KIMLERIN DOSYALARI GITTI?
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, 2009'da "Tevhid-Selam ve Kudüs Ordusu" örgütü mensubu Ali Akbulut, Selahattin Eş, Ahmet Cansız ve Aydın Koral'ın yargılanmasına başlandı. Sanıkların Tahran'da yaşadığı ve örgütün İran bağlantısını sağladıkları açıklandı. Firari Oğuz Demir ile bu sanıkların dosyaları arandıkları gerekçesiyle açık tutuldu.
 16. YARGITAY, EYLEMLERİ BU İSİMLERİN YAPTIĞINI KARAR ALTINA ALDI MI?
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, verilen son cezaları 31 Mart 2014’te onadı. Onama sonucunda, "Tevhid Selam Kudüs Ordusu" örgütünün, 1988-1999 arasında Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı’nın öldürülmesi olaylarının da aralarında bulunduğu 18 ayrı saldırıyı gerçekleştirdiği açıklandı.
 17. BAZI SANIKLAR NEDEN YENIDEN YARGILANDI?
Suikastlara katılmaktan değil örgüt üyeliğinden ceza alan ve operasyonun sonradan hayal kırıklığı yaratan ilk dalgasında tutuklanan sanıklar, 17 Temmuz 2014 ve 8 Ağustos 2014 tarihlerinde Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundular. Başvurucular, gözaltında haklarının hatırlatılmadığını, azami gözaltı süresinin aşıldığını, haksız olarak tutuklandıkları ve gözaltına alındıkları gerekçesiyle kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini, ifadelerinin işkence altında alındığını, avukat huzurunda alınmayan ifadelerinin hükme esas alındığını, yargılamanın uzun sürmesi sebebiyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini öne sürdüler.
Yüksek mahkeme, başvurucuların avukat yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkı ile yargılamanın 13 yıl 10 ay 25 gün sürmesi sebebiyle makûl sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Karakuş ve Şahin’e 10’ar bin, Kılıç’a 18 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmedildi. 2017’deki bu karar uyarınca, 3 sanık yönünden yeniden yargılama süreci başladı. Ardından örgüt üyeliğinden ceza alan diğer sanıkların da yeniden yargılanmasına başlandı. Sanıklar tahliye edildi.
 18. CEZAEVINDE KIMLER KALDI?
Gelinen noktada, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanlar haricinde davanın sanıklarından cezaevinde kalan yok.
Mehmet Şahin, Talip Özçelik ve Mehmet Kassap 1 Nisan 2005’te yürürlüğe giren yeni TCK’da haklarında daha düşük ceza öngörüldüğünden, cezaevinde geçirdikleri 5 yıl göz önüne alınarak tahliye edilmişti.
Sanıkları evinde barındırdığı iddiasıyla hakkında dava açılan Arif Tari, Şartla Salıverme Yasası'ndan yararlandırıldı. Süreç içinde, yalnız üyelikten ceza alan diğer adlar de yeni TCK sebebiyle tahliye edildi. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde ikinci kez yargılanan ve hakkındaki ceza Yargıtay incelemesinden şu ana kadar geçmeyen sanıklardan Muzaffer Dağdeviren 22 Eylül 2005'te İstanbul Fatih'te girdiği bir silahlı çatışmada başından vurularak öldürüldü. Kalanlar ise AYM kararıyla tahliye oldu.
Üç firari için beraat
19. 2020’DE, KAMUOYUNA "YENI KARAR" OLARAK YANSIYAN DAVA NEDEN AÇILDI?
Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi, seneler önce dosyası ayrılan Selahattin Eş, Ali Akbulut, Aydın Koral ve Ahmet Cansız hakkındaki yakalama kararını "savunmalarını" yapmaları amacıyla kaldırdı. Ahmet Cansız dışındaki üç sanık, 2020 yılı içinde Türkiye’ye geldi ve mahkemede savunma yaptı, iddiaları reddetti. 20 Ekim 2020’deki duruşmada mahkemeye çıkan Aydın Koral, "Oğuz Demir’i tanımıyorum. En ufak bir örgütsel faaliyetimiz olmadı. Ben dini ve ilmi araştırmalarda bulundum" dedi. Koral, mahkemenin mahkûmiyet kararı vermesi halinde ise hükmün açıklanmasının geri bırakılması uygulamasını kabul edeceğini de ifade etti.
 20. BU DOSYA HANGI KARARLA SONUÇLANDI?
Davada 8 Aralık 2020 tarihinde karar çıktı. Mahkeme, sanık savunmaları, şahit beyanları ve tüm dosya kapsamından yüklenen suçun sanıklar tarafınca işlendiğinin sabit olmaması sebebiyle Selahattin Eş, Ali Akbulut ve Aydın Koral’ın beraatine karar verdi. Cansız’ın dosyası gitti. Ayrı bir esas numarasında devam ediyor.
 21. BERAAT KARARI HANGI GEREKÇEYLE VERILDI?
Şüpheden sanık yararlanır ilkesine işaret edilen kararın gerekçesinde, "Sanıkların dini inanç ve düşünceleri çerçevesinde Türkiye’de çalışırken 28 Şubat süreci ile birlikte kendilerini güvende hissetmediklerini düşünerek İran’a gittikleri" savunuldu.
Hayır. Oğuz Demir, 28 senedir kayıp. 1971 doğumlu olan Demir, "arananlar" sıralamasında ve 600 bin TL ödülle aranıyor. Hakkında İran’da olduğu iddiaları de dile getirilen Demir’in, Ankara’da yapılan operasyon sırasında kaçtığı ve sınır kapısından yasal yollarla geçtiği öne sürüldü.
 22. AYM KARARINDAN SONRA BAŞLAYAN YENIDEN YARGILAMA TAMAMLANDI MI?
Bu dava, Tevhid-Selam örgütü davası olarak devam etti. Sanıklar, Fethullah Gülen cemaatine karşı oldukları için 2000 senesinde kumpasa uğradıklarını, hedef haline getirildiklerini öne sürdü. Buna kanıt olarak da FETÖ mensubu hakim ve savcıların, 2010-2014 yılları arasında Selam-Tevhid soruşturması başlatarak yüzlerce kişiyi usulsüz biçimde dinlemelerini gösterdi. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, bu konudaki dosyaları Yargıtay ve İstanbul Başsavcılığı’ndan istedi. Sanıkların cezalandırılmasını talep eden savcılık ise FETÖ ile ilgili iddiaların 2010 sonrasına ait olduğunu belirterek, sanıkların cezalandırılması talebinde bulunmuş oldu. Dava daha sonra belli sanıklar yönünden karara bağlandı.
 23. MAHKEME, KIMLER HAKKINDA NE KARAR VERDI?
Sanıklardan Mehmet Ali Tekin, Hasan Kılıç ve Ekrem Baytap, "silahlı suç örgütü kurma ve yönetme" eylemlerinden 15’er yıl hapis cezasına mahkûm olmuş, iyi halleri sebebiyle cezaları 12 yıl 6’şar aya indirilmişti. Sanıklar Abdulhamit Çelik, Fatih Aydın, Yusuf Karakuş, Mehmet Şahin ve Recep Aydın da "silahlı suç örgütü üyesi olmak" suçundan 7 yıl 6’şar ay hapis cezasına çarptırılmış ve cezaları iyi halleri dikkate alınarak 6 yıl 3’er ay olarak belirlenmişti.
Anayasa Mahkemesi’nin kararı gereğince davayı yeniden gören Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi daha önce verilen kararı tekrarladı. Sanıklara gene aynı cezalar verildi ve yeniden iyi halleri dikkate alınarak bu cezalar indirildi.
 24. ARACA BOMBAYI KOYDUĞU SÖYLENEN OĞUZ DEMIR BULUNMUŞ OLDU MU, DEMIR HAKKINDAKI DAVA SÜRÜYOR MU?
Demir hâlâ bulunamadı. Demir’in hakkındaki davanın, zamanaşımından düşme ihtimali de tartışılıyor.
 25. ZAMANAŞIMI RİSKİNE KARŞI TEDBİR ALINDI MI, TEDBİR ALINMASI MÜMKÜN MÜ?
2022’de, Demir ile ilgili garip bir karar verildi. Oğuz Demir için Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, "kaçak" kararı aldığı açıklandı. Böylece Demir’e ulaşılamamasına rağmen davanın kapanmasının önüne geçilebileceği öne sürüldü. Aynı mahkeme; MİT ve emniyete, Oğuz Demir için ne yaptıklarını ve yeni bilgi olup olmadığını sordu. Mahkemenin aldığı karar yargılamanın sürmesini sağlayabiliyor. Ancak dosyasının zamanaşımına girmesini engellemesi mümkün görünmüyor. Bu nedenle Demir hakkındaki davanın karara bağlanması gerekiyor. "Kaçak" kararının da davanın hükme bağlanabilmesi için verildiği belirtiliyor. Bu durumda Demir, "hükümlü" olarak aranabilecek.
26. MAHKEME, ZAMANAŞIMI MEVZUSUNDA DEĞERLENDIRME YAPTI MI?
Şu ana kadar yapmadı. Ancak zamanaşımı süresinin 2030 senesinde dolacağı mevzusunda bir değerlendirme de mevcut. Buna göre, "kaçak" kararından bağımsız olarak, zamanaşımı için Mumcu’nun öldürülmüş olduğu tarihin değil, Umut davasının iddianamesinin hazırlandığı 2000 yılının esas alınması gerektiği belirtiliyor. İddianamede, cinayet haricinde anayasal düzeni örgütlü biçimde yıkmaya teşebbüs suçlamasının yer alması, bu suçlamanın ilk kez iddianamede yöneltilmesi sebebiyle, zamanaşımı süresi, bu tarihten itibaren 30 yıl olarak değerlendiriliyor. Bu değerlendirmeye göre hareket edilirse, Demir, 2030’a kadar yakalanamazsa dava zamanaşımına girecek.
27. DEMIR’IN YAKALANMASI NEDEN ÖNEMLI?
Gazeteci Adnan Gerger’in kaleme aldığı "Uğur Mumcu’yu kim öldürdü?" adlı kitapta, Oğuz Demir ile ilgili garip bilgiler veriliyor. Kitapta, Demir’in mühendis olduğu, patlayıcılar mevzusunda özel eğitim aldığı, operasyonlar devam ederken, Ankara Sincan’da yakalanacağı sırada, bulunduğu aracı polislerin üzerine sürerek kaçtığı ve daha sonra Türkiye’den ayrıldığı iddia ediliyor. Demir’in patlayıcıları temin eden ve eylemlerde kullanan isim olduğu, hüküm giyen Özmen ile birlikte İran bağlantılarını kuran isim olduğu da öne sürülüyor. Bu nedenle diğer sanıklardan farklı bilgilere sahip olabileceği üzerinde de duruluyor. Ancak 29 senedir izi bulunamadı. 2007’de Avustralya’da izine rastlandığı bilgisi dosyaya girdi. Ancak İran’da olduğu sanılan Demir’in Avustralya ile ne gibi bir ilgisi olabileceği de aydınlatılamadı. Demir’in Türkiye’deki malvarlığı, suikastten 29 yıl sonra, hükümet kararıyla İçişleri Bakanlığı kararıyla donduruldu.
28. DEMIR HAKKINDAKI DAVA SÜRÜYOR MU?
Evet. Uğur Mumcu suikastı ile ilgili süren tek dava da Demir’in "kaçak" olarak arandığı bu dava. Davanın duruşması Mayıs ayında yapılacak.
29. DAVADA MUMCU’NUN AVUKATLARI SON DURUŞMADA MEHMET AĞAR’LA ILGILI HANGI TALEPTE BULUNDULAR?
Avukatlar, Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu ile Mehmet Ağar arasında geçtiği belirtilen konuşmayı duruşmada anımsattılar. Bu konuşmanın önemine işaret eden avukatlar, Güldal Mumcu’nun, Ağar’ın "Bir tuğla çekersem duvar yıkılır" söylediğini kamuoyuna aktardığını belirttiler. Avukatlar, Ağar’ın bildiklerini anlatması için şahit olarak dinlenmesini talep ettiler.
30. MİT’ÇI YAVUZ ATAÇ’IN ADI NASIL GÜNDEME GELDI?
MİT’te görevli Yavuz Ataç, Mumcu suikastı mevzusunda, geçmişte şu açıklamayı yapmıştı:
"Mumcu’ya suikast yapıldığı gün ben evdeydim. Mumcu’yu çok takdir eder ve severdim. Cesurdu, vatan evladıydı, çıkar ardında koşmayan iyi bir gazeteciydi. Ben patlayıcılar mevzusunda ileri derecede uzmanım. Amerika’da eğitim almıştım. Televizyonda altyazıyı görünce evde duramadım, çıktım. Arabama atladım. Yolda gördüğüm bir polise olay mahallini sordum. O tarihte patlama sonrası araştırma yeterli düzeyde değildi. Bunu yapan polis bomba uzmanları yeterli eğitim seviyesine sahip değildi. Cumhuriyet Savcısı tanıdığımdı, ona bir iki şey söyledim, yardımcı olmamı istedi fakat emniyet müdürlerinin görevine müdahale gibi olmasın diye gayri resmi olduğum ve amir makamların bilgisi olmadığı için karışmak istemedim. Sadece orada bulduğum bir bataryayı kanıt olarak dikkate alınsın diye uzmanlara verdim."
Ataç, bu mevzuda daha sonra TBMM’de kurulan komisyona da bilgi verdi. Ancak avukatlar, patlayıcılar ve uzmana teslim ettiği batarya mevzusunda bilgilerine başvurulması için Ataç’ın mahkemeye çağrılmasını talep etti. Bu talepler önümüzdeki duruşmada değerlendirilecek.
31. MUMCU CINAYETI, SEDAT PEKER VIDEOLARINDA NASIL GÜNDEME GELDI?
Peker, 2021’deki bir video kaydında Mumcu cinayetini konu ederek, şunları söyledi:
"Mehmet Ağar var ya, Emniyet Müdürlüğü döneminde en iyi arkadaşları Behçet Cantürk, Hüseyin Baybaşin, Savaş Buldan, tüm uyuşturucu işi yapanlar bunun arkadaşı. ‘Kürt iş adamları’ diyorlar ya hayır, hepsi uyuşturucu işi yapıyor. Hepsinden para aldı. Siyasete girerken geçmişini temizlemek için Milli Güvenlik Konseyine bir sunum yaptı, o zaman Tansu Hanım, onu ikna etti. ‘Devletler kendi gelecekleri için bu tip eylemler yapabilir’ şeyinde bir sözlü karar çıkartırıp sonra başladılar hepsini öldürmeye… Kendi geçmişini temizlemek için… Uğur Mumcu neden öldürüldü? Öldürüldüğü zaman yazdığı yazılara bakın. ‘Terörden beslenen terör lordları’, bunun üzerine çalışma ve silah ticareti. Uğur Mumcu şehit ediliyor, yanına ilk gelen kim? Katil en önce gelir, Mehmet Ağar. Eşine diyor ki ‘Ben buradan bir tuğla çekersem devlet aşağı iner’. Terörden menfaat elde edenlere gelince adamı şehit ettiler. Mehmet Ağar’ın yaptığı bu organizasyonların hepsi kendi cebi içindi, gördüm, yaşadım. Bana iş adamını arattırıyorlardı, ‘Bu PKK’ya para veriyor’ diye. Ortak dostumuz. Dedim bu adam Çorumlu nasıl PKK’lı olur? Adama küfür kafir biz arayıp… Sonra adam bunun yanına gidiyor iki James Bond çanta parayla…"
32. MUMCU AILESININ BU AÇIKLAMALARA YÖNELIK TEPKISI NE OLDU?
Uğur Mumcu'nun eşi Güldal Mumcu, sosyal medya hesabından, "Senelerdir Uğur Mumcu cinayetinin aydınlatılması için kim ne biliyorsa anlatsın, işin ucu kime dokunuyorsa dokunsun dedik. Bu görüşümüzü korumaya devam ediyoruz. Çekin tuğlaları yıkılsın duvar altında kim kalırsa kalsın" paylaşımı yaptı.
33. AĞAR, BU IDDIALAR MEVZUSUNDA KONUŞTU MU?
Mehmet Ağar, Peker'in öne sürdüğü iddialara dair daha önce yaptığı açıklamada "Bunların hepsi yalandır. Kimin ne iddiası var buyursun delillerini götürsün. Her türlü araştırmaya soruşturmaya açığım. Ne benim ne oğlumun yasal ve etik olmayan hiçbir şeyle ilgisi yoktur" demişti.
 34. BU IDDIALARLA ILGILI BIR SORUŞTURMA AÇILDI MI?
Hayır. Peker’in diğer iddialarıyla ilgili işlem yapılmadığı gibi bu mevzuda da bir soruşturma açılmadı.
 35. BU KARARLARA VE AÇIĞA ÇIKAN BILGILERE RAĞMEN KAMUOYU NEDEN TATMIN OLMADI?
Umut Operasyonu ve davası, kapsamının büyüklüğüne rağmen kimseyi tatmin etmedi. Kamuoyunda hâlâ Uğur Mumcu’nun ve diğer isimlerin faillerinin bulunamadığı algısı hâkim. Bunun en büyük sebebi, eleştiri süreçlerde ihmalleri saptanan kamu görevlileri hakkında işlem yapılmamış olması. Yakalanan ilk iki sanığın işkence altında suçlamaları kabul ettiği iddiası da soruşturmaya gölge düşürdü. En önemlisi, yargının açıkça İran’ı işaret etmesine rağmen Türkiye, diplomatik olarak herhangi bir adım atmadı. Bu tip sarsıcı cinayetlerin istihbarat desteği olmadan yapılamayacağı düşüncesi ve bu mevzuda somut tespitlerde bulunulamaması da 28 yıl sonra Mumcu cinayetinin ardındaki perdenin hâlâ aralanmadığı yorumlarına yol açıyor. Eylemleri bu adlar yapmış olsa bile kimler tarafınca yönlendirildiği, Türkiye’de kimlerden yardım aldıkları da karanlıkta. Oğuz Demir’in yakalanmamış olması da birçok probleminin gölgede kalmasına yol açıyor.