Adnan Oktar, 8 bin 658 yıl hapis cezasına çarptırıldıktan sonra cezaevinde örgütsel faaliyetlerini sürdürdüğü ve özellikle avukatlar aracılığıyla örgütü canlı tutmaya çalıştığı iddiasıyla ilgili olarak yürütülen 'güncel yapılanma' soruşturması sona erdi. Hazırlanan iddianamede Oktar'a 43,5 yıla kadar hapis cezası talep edildi.
CEZAEVİNDE DE ÖRGÜTSEL FAALİYETLERİNE DEVAM ETTİ
İddianamede, şüpheli Adnan Oktar'ın mahkeme kararlarıyla silahlı suç örgütünün lideri olarak tanındığı ve cezaevinde tutulduğu, ancak cezaevinde bulunduğu süre boyunca örgütsel faaliyetlerini sürdürdüğü belirtildi.
İddianamede belirtilene göre, şüpheli Oktar, özellikle avukatları ve diğer örgüt yöneticileri Meltem Daban ve Ferhunde Eda Babuna aracılığıyla örgütün aktif kalmasını sağlamak için çaba göstermiş, cezaevindeyken talimatlarını dışarıya iletmeye çalışmış ve bu süreçte diğer örgüt yöneticileri aracılığıyla yargılamayı kumpas olarak göstermek ve siyasi destek toplamak amacıyla kamuoyu oluşturma ve siyasi lobi faaliyetlerinde bulunmuştur.
ÖRGÜT ÜYELERİNİN BİR ARADA KALMASI TALİMATI
İddianamede belirtilenlere göre, şüpheli Oktar'ın ana çatı dosyada ceza alan ve cezaevinde bulunan örgüt üyeleriyle mektup ve avukatlar aracılığıyla iletişim kurduğu, etkin pişmanlık göstermek isteyen örgüt üyelerini engellemeye çalıştığı, içeride ve dışarıda bulunan örgüt üyeleri üzerindeki etkisini sürdürmeye çabaladığı ve dışarıda olan veya işlem gören örgüt üyelerinin bir araya gelmesi için talimat verdiği ifade edilmektedir.
15 GÜNDE 200 AVUKATLA GÖRÜŞTÜ
İddianamede belirtilenlere göre, şüpheli Oktar'ın cezaevinde bulunduğu süre zarfında özellikle son derece kısa sürelerde yaklaşık 200 avukatla görüşerek hukuki yardım adı altında şüpheli faaliyetlerde bulunduğu, bu görüşmelerde örgüte yeni üye kazanmaya çalıştığı, avukatlık mesleğinden yasal sınırlar içinde faydalanarak cezaevindeki örgütsel eylemleri yönlendirmeye çalıştığı belirtilmiştir. Bu tespitlerin ardından, şüpheli hakkında avukat görüşlerinin sınırlanması yoluna gidilmiştir.
İddianamede ifade edilenlere göre, örgüt liderleri ve yöneticileriyle gerçekleştirilen aşırı sayıda ve süre uzunluğundaki görüşmelerin aslında avukat-müvekkil görüşmeleri kılıfı altında gerçekleştiği, bu görüşmelerin örgüt liderlerinin el yazılı talimatlarının cezaevinde olmayan örgüt üyelerine iletilmesi için gizli bir iletişim stratejisi olarak kullanıldığı belirtilmektedir. El yazılı talimatların tek bir merkezde toplanması için sahte bir hukuk birimi sorumlusuna teslim edilerek arşivlendiği ve bu şekilde cezaevi ile dışarıdaki örgüt arasındaki iletişimin örtülü görüşmeler yoluyla örgütün avukat yapılanması aracılığıyla sağlandığı vurgulanmaktadır.
OKTAR'A MEKTUP YAZMAYANLAR TAKİBE ALINDI
İddianamede özellikle vurgulanan konulardan biri, mektuplaşmanın önemi ve yoğunluğudur. İddianameye göre, her sanığın Adnan Oktar'a ve birbirlerine mektup yazmaya teşvik edildiği ve bu konuda baskı altında tutulduğu ifade edilmektedir. Mektup yazmayanların takip edildiği ve örgütten kopmaların önlenmeye çalışıldığı belirtilmektedir. Ayrıca, bu mektupların ileride delil olarak kullanılmak üzere saklandığı ve etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak isteyenler için 'sevgi dolu' mektupların kanıt olarak sunulacağı ve bu kişilerin korkutulduğu ve kandırıldığı iddiasının öne sürüleceği bilgisi de iddianamede yer almaktadır.
İddianemede belirtildiği üzere, şüpheli Adnan Oktar'ın avukatlarla yaptığı görüşmeler sırasında, Türkiye ve dünya gündemine ilişkin siyasi olaylar, doğal afetler gibi konuları, kendi tutuklu olmasını dini argümanlarla destekleyerek açıklama çabası içinde olduğu ifade edilmektedir. Bu çabalarını içeride ve dışarıdaki örgüt mensuplarına aktararak telkin ettiği belirtilmektedir. Ayrıca, mehdilik kavramına atıflarda bulunarak bu delillendirme çabalarına destek verdiği ve sosyal medyada mehdiliği gündemde tutmak için talimatlar verdiği ifade edilmektedir.
OKTAR'DAN "MÜVEKKİL" VE "YAZAR" OLARAK BAHSEDİLDİ
Güncel yapılanmada yer alan kişilerin büyük çoğunluğunun, cezaevinden tahliye edilen örgüt üyeleri ile örgütle iltisaklı olup henüz işlem görmemiş kişilerden oluştuğu ifade edilirken, örgütün yeni üyeler edinme amaçlarına ulaştığı girişimlerinin varlığına dikkat çekilmektedir. Ayrıca, 2019-2020 tarihleri arasında oluşturulmuş bir iletişim ağı olduğu ve bu ağa dahil olan kişilerin kendilerini 'İstanbul - Hukuk Grubu' olarak adlandırdığı ve Adnan Oktar'ı 'müvekkil' ve 'yazar' olarak tanımladıkları vurgulanmaktadır.
'Arkadaşlarına Mektuplar' isimli klasörün incelemesine yer verilen iddianamede, cezaevi kaşesi ve görüldüsünün bulunmadığı, bir kısmının bilgisayarda oluşturulmak suretiyle hazırlandığı, dolayısıyla cezaevinde hazırlanmasının mümkün olmadığı, bu mektupların örgütün güncel yapılanması içerisinde avukatlar tarafından hazırlandığı ve şüphelilere ulaştırıldığı, şüphelilerin mektupları okuyarak bu mektuplara cevap verdiği, dolayısıyla avukatlar vasıtasıyla herhangi bir denetime takılmadan örgütsel bilgi akışının sağlandığı kaydedildi.
OKTAR'A 43,5 YILA KADAR HAPİS TALEBİ
İddianamede, şüpheliler Adnan Oktar, Meltem Daban ve Ferhunde Eda Babuna'nın 'suç işlemek amacıyla örgüt kurma' suçundan 5 ile 12 yıl arasında değişen hapis cezasına çarptırılması talep edilirken, ayrıca Türk Ceza Kanunu'nun ilgili maddelerine göre örgüt üyelerinin örgütün faaliyetleri kapsamında işlediği suçlardan dolayı cezalandırılması istendi.
Şüphelilerin 'örgütün veya amacının propagandasını yapma' suçundan her biri için 10,5 ile 31,5 yıl arasında değişen hapis cezası isteniyor, böylece toplamda 15,5 yıl ile 43,5 yıl arasında hapis cezasına çarptırılmaları talep ediliyor. İddianamede, diğer 17 şüphelinin ise 'suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma', 'örgüte yardım' ve 'örgütün veya amacının propagandasını yapma' gibi suçlardan değişen oranlarda hapisle cezalandırılması talep edildi. Şüphelilerin yargılanmasına önümüzdeki günlerde İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi'nce başlanacak.