Din ve devlet büyüklerinizi ya da Allah'tan başka kimseyi ilah ve Rab edinmeyin denmedi mi size! Buna Peygamberler de dahil.
Onlar demedi mi size, “Göklerin hazinesinin anahtarı benim ellerimdedir demiyorum”,
“Göklerin ordularının komutası bendedir demiyorum”..
PR ve Algı operasyonları ile, dün Hz İsa’ya yaptıkları, bugün politik ve ideolojik önderlerine yaptıkları gibi Peygamberlerini ve Firavun misali Kadere, Rızga ve Ecele, Tanrı/Kıral konuma yükselttiklerini hatırlayın. Üzeyir asleyhisselama da, İsa aleyhisselama da İlahlık ve Rablik isnat etmediler mi?
Allah’tan başka Kader’e, Rızg’a, Ecel’e hükmeden biri yok. Peygamberlerde olmayan bir güç ve yetkiyi nasıl siyasi liderlerden ve ideolojik önderlerden, askeri komutanlardan beklersiniz. Halid b. Velid niçin azledildi, Talut / Calut hesaplaşmasında Hz. Davud’un rolü neydi? Akletmez misiniz?
Bakın bu akılla ve gidişle, beka tartışmaları ile kaçtığınızı sandığınız şeye doğru koşuyorsunuz. Umduğunuzdan mahrum olacaksınız, korktuğunuz başınıza gelecek.
Ayette ne deniyordu: “Müslüman olmalarını bir lütufta bulunmuş gibi sana gösteriyorlar. Onlara şöyle de: Boyun eğmenizi bana yapılmış bir iyilik saymayın. Eğer samimi iseniz (bilmelisiniz ki) sizi imana yükseltmekle asıl Allah size lütufta bulunmaktadır” (Hucurat,17)
Hayır, hayır! Hiç kimse dine şeref katamaz! İzzet sahibi yalnız Allah’tır. Biz iman etmekle şeref buluruz. İman Allah’ın ipine tutunanlara Allah’ın ikramıdır. Allah hiç kimseye muhtaç değildir. Herkes O’na muhtaçtır. Biz ayrıca O’nun rızasına talibiz. İmamın ilk şartı, şirkten arınmaktır. Kelime-i Tevhid’de bu mana aşikardır. Hep söylüyorum: Allah bizi mallarımız, canlarımız, sevdiklerimizle kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecek.
Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde O hayır murat etmiş olabilir. Biz bilmeyiz, O bilir! Onun için biz Ondan bize Hakkı Hak, batılı batıl göstermesini ve Hak’da toplanmamızı nasib etmesini dua ederiz.
Ve biz biliriz ki, biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmedikçe, O da bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek ve O ayrıca, Cahil’lere, Zalim’lere, Münkir’lere, Müstekbir’lere, Mütrefin’lere, Müşrik’lere, Münafık’lara yardım etmeyecek. O akıllardan ve kalplerden geçenleri, şifreli haberleşmeleri, kapalı kapılar ardında fısıldaşılarak konuşulanları bilir.
Din ve devlet büyüklerinizi, ideolojik önderlerinizi Resuller ve Nebilerle kıyaslamayın. Peygamberleri de haşa Allah (cc) ile kıyaslamayın ve onlara uluhiyet isnat etmeyin. Onlar, “Resul” ve “Nebi” olmalarının yanında beşer olarak “kul”durlar.
Bakın İnsanlar hüsrandadır. Hüsranda olmayanlar istisnadır. Onlar da, iman eden, ameli salih işler yapan, sabreden ve sabrı tavsiye edenler müstesna. İnsan olan her kişi bu ayetin kapsamı içindedir. İnsanların çoğu, ya Cahildir, ya Kafirdir, ya Müşriktir, ya Münafıktır, ya Fasıktır. Kimileri ise, “iman ettik” deseler de iman etmiş değillerdir, iman edici de değillerdir. Kimilerinin cahilliklerine gelince ya iman ettik dedikleri şeyin ne olduğunu bilmiyorlar, ya da bilseler de o şartı yerine getirmiyorlar, atalarından gelenek olarak gelen şekilde yaşayıp gidiyorlardır.
Her kim ki, başkalarını kendi mezhebine, tarikatına, partisine, ideolojisine, cemiyetine sizi davet ediyorsa, onlardan uzak durun. Onlar Hak üzere bir topluluksa, ve davetleri, Allah, Resul ve Kitab’a ise onlara itibar edin. Onların sözlerine değil işlerine bakın, Adalet üzere mi hareket ediyorlar. Ehliyet ve liyakat’a dikkat ediyorlar mı, istişare ve şura ile mi karar veriyorlar. Ölçüyü ve tartıyı doğru tutuyorlar mı, onlar ilim ve hikmet sahibi kişiler mi, yalan söylerler mi, kibir mi var tevazu mu? Edep, haya ve fuhşiyat konusunda yüksek bir hassasiyet sahibi midirler. Söz verdiklerinde sözlerinde duruyorlar mı? “Kul hakkı” konusunda hassasiyet sahibi midirler.
Allah resulü, kendine çağırmadı. Allah'a çağırdı. Allah’ın açıklanmış rızasının beyanı olan kitaba çağırdı. Kul olarak kendine değil, Cibril-i Emin olan, Allah'tan aldığını uygulama ile gönderen ve açıklayanın getirdiklerini aktarma görevi dolayısı ile Nübüvvet ve Risalet’in getirdiği şeye çağırdı. Allah (cc)’nin haşa yeryüzünde ne gölgesi var ve ne de temsilcisi. Onun eşi, benzeri, ortağı da yoktur.
Bir kadın kalkmış, siyasi liderini “o bizim peygamberimiz, Allah gibi adam” diyor haşa. O kadının cahilliği, hezeyanından ibaret bir şey değil bu. Bu meczupların ortam bulmasına sebeb olan akılsızlık, cehalet, algı operasyonu sonunda birileri “Rızık veren”, “kaderi değiştiren” birilerinin peşinden gittiklerini düşünüyorlar.
Bu tipleri yakacak ateş, bunlara hayat ortamı hazırlayan, toplum mühendislerini, Algıları yöneten PR uzmanlarını, saray dalkavuklarını, siyaset meddahlarını, onların Media’cılarını ve trollerini de yakacak. Haşa “devletin de toplumunda bekası” onların gelmesi ya da gitmesi ile ilgilidir. Osmanlı'nın son zamanlarında da vardı bunlar, insanlara “Kullarım” diye hitap eden birileri! Koca devlet, sadece dışarıdan saldırılarla yıkılmadı. İçeriden de bir çürümüşlük vardır. Bu anlamda kendilerini “la yüs’el” gören bir saray varsa, orada entrika da vardır.
Bizim medeniyetimizde insanlar “Beni bana, beni nefsimle başbaşa bırakma Rabbim” diye dua ederler.
Bu konuda zaafı olan insanlar olarak sürekli imanımızı gözden geçirmemiz gerek.
Öyle deniyordu ayette değil mi?: “Ey iman edenler, iman ediniz” Öyle ya, “iman ettik” demekle yakamız bırakılıvermeyecek!
Bugünlük de bu kadar.
Selam ve dua ile.