İnsanlar yazılarımdaki hakikatlerden çok, (bu ifadeler kimin lehine kimin aleyhine) ona bakıyorlar. Yani Haklı olup olmadığıma değil, fikirlerimin değeri olup olmadığına değil. Eğer o fikir işlerine yarayacak şekilde yorumlanabilecekse, sanırım doğruluğundan kuşku duysalar da alıntılayıp haber yapacaklar. Birilerinin liderine, örgütüne, şeyhine dokunmayayım da, ötekiler için ne dersem diyeyim, o sözün doğru olup olmadığı kimsenin umurunda değil.
Yani Hak - Hakikat birçok kimsenin pek de umurunda değil sanki. Allah’tan korkmayanlar, hemen herkesten korkuyorlar sanki. Asıl büyük felaket bu! Yeryüzünü titreten musibetlerin maddi şartlarından önce manevi şartlarını oluşturan gerçek bu. Bir türlü “biz cahillerden, zalimlerden olduk” diyemiyoruz. ''Hatalarımızın ve suçlarımızın da olabileceğini'' kabul etmiyoruz. Kurtuluş içinse, ''bizim liderimiz var, ülkemiz var, dostlarımız var'' gibi tesellilerle kendimizi kandırıyoruz.
Biri birini bir konuda eleştiriyorsa, kendi aynı yanlışı yapıyor olmaması gerek. Ya da kendi çevresinde biri aynı yanlışı yapıyorsa ve o onu eleştirmiyorsa, başkasını eleştirmesi samimiyetinden değildir. Hele başkasını eleştirdiği bir konuda yakını aynı yanlışı yapınca gizliyorsa, dahası yanlışa değil de yanlışı yapana karşı çıkıyorsa, o tepki de sağlıklı değildir.
Peygamberimiz Veda haccı hutbesinde, vahiyle uyarılınca Riba ve kan davasını kaldırırken, orada Hacc'a gelen ve kendine en yakın kişilerden başladı yasak uygulamasına.
Muhalefet yazılarımı cımbızlayıp, kendi lehlerine yorumlayacak, iktidar aleyhine kullanabilecekleri ne varsa alıyorlar ama yandaş, burnu kaf dağındaki besleme media, sizi yok sayabiliyor.
Hani o “AKP’nin Papatyaları” başlıklı yazım çıktıktan birkaç gün sonra işaret fişeğini gören herkes kaleme sarılmıştı. Aylar geçti, her yıl birkaç duruşma oluyor, ne kamu, ne özel media, davadan tek satırla bile bahsetmiyorlar. Muhabir de göndermiyorlar. Suçlamayı yaptılar, savunma konusunda dillerini yuttular. 3 maymunları oynuyorlar: Duymadım, görmedim, bilmiyorum diyorlar sanki. Ya da gözleri var görmüyorlar, kulakları var duymuyorlar, kalpleri var hissetmiyorlar.
Bize emredilmedi mi, sözü dinleyin doğrusuna tabi olun, yanlışına karşı çıkın. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalime karşı olun, zalim babanız da olsa mazlum düşmanınız da olsa. Bakın “Adalet mülkün temelidir”. Devletin anayasa ve yasaların varlık ve meşruiyeti Adaletle mümkündür. Ya hu, hani bir kavme olan düşmanlığınız bile sizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmeyecekti. İnsanın “Adaletin bu mu dünya” diyeceği geliyor, olanları, yaşananları görünce!
Hani Media dediğin Hakk'ın ve halkın gören gözü, işten kulağı, haykıran sesi olacaktı. Geçmiş olsun, onlar “sahibinin sesi.” Öyle olunca “parayı veren düdüğü çalıyor.” İşaret aldıkları gün trol başından “saldır” komutu ile saldırıyorlar.
“AKP’nin papatyaları” davası 22 Şubat’ta, saat 10.00’da K. Çekmece 2 Asliye Ceza’da görülecek. Dava dosyasında bir hareketlilik yok, bir-iki davadan çekilen ve bir müdahillik talebinde bulunan var. İzmir’den AK Parti kadın kolları başkanı Dilek Yıldız müdahillik talebinde bulunmuş. Büyük çoğunluğu sanırım kararsız kaldığı için sesini çıkartmıyor ya da yukarıdan bir işaret bekliyorlar olsalar gerek.
Aslında zaman beni haklı çıkarttı! AK Parti'de giderek derinleşen krize ilişkin eleştirilerin temelinde “AK Parti içindeki FETÖ’nün zihniyet ikizi AKP’ler ve AKP’nin Papatyaları” var. Tartışmanın temelinde yer alan “İstanbul sözleşmesi”nden henüz tam olarak çekilinmese de, bir irade beyanı var. Ortalığı birbirine katan kadın kolları başkanı gitti, Aile Bakanı değişti, ama davalar sürüyor.
Bu duruşmada sanırım uzun uzadıya açıklamalar yapmayacağım. Deprem sonrası ve seçim sürecinde toplumda bu konuda tartışma oluşturacak, gerilimi artıracak beyanlarda bulunmak istemem. Ama aslında zaman için bu konuda söyleyecek çok şey birikti. Ve yine de bu duruşmada Türkiye’de bir ilk olacak bir belge sunacağım konuyla ilgili mahkemeye.
Neyse, bunların hepsi bir imtihan. Allah hepimizin yaptığını, düşündüğünü biliyor. Ve mutlaka bu dava din gününde yeniden görülecek. Bu dünyada yapıp yapmadıklarımız, söyleyip söylemediklerimizle, ya kendi cennetimize sırtımızda tuğla taşıyacağız, ya da kendi cehennemimize sırtımızda odun taşıyacağız.
İşin ilginç yanı KADEM, davanın ısrarlı takipçisi iken, yazıda adı geçen Fatma Şahin’den ses yok. IK kaynaklarında benim “Bu fahişe ve türevleri” diye tanımladığım, bugün artık LGBTQIEP+ şeklinde tanımlanan topluluğa bir takım holdingler İK’larında “Pozitif ayrımcılık” uygulayacağını açıkladıkları bir zamanda, bir takım STK’lar kınama mesajları ve protestolar yaparken ben de bunlara karşı, ironik bir şekilde “Bizim yeşil sermaye” ne yapıyor diye sordum. Nasıl olduysa, ben kimin ayağına bastım, ses kimden geldi. MÜSİAD bu davetten kendine yönelik olumsuz bir anlam çıkartmadı. AK Parti Genel merkezi yetmedi, İl Kadın Kolları başkanları, kendi adlarına 81 ilde savcılıklara koştular, yazıdan birkaç gün sonra, eş zamanlı olarak malum media saldırıya geçti. İlçelerden, seçmenlerden tepki yok. Sanırım “kızım sana söylüyorum gelinim sen dinle” kabilinden benim üzerimden İstanbul sözleşmesine karşı çıkanlara aba altında sopa gösterilmek istendi. Ama geri tepti bu “operasyon.”
27.7.2020‘da “ANAP'ı o “Papatyalar”, o “Lale Devri çocukları” bitirdi. AK Partiyi de, bu Erguvani AKP'nin “Papatyaları”(!?) bitirecek bu gidişle” diye başlayan yazıma karşı yapılan suç duyurusu ile açılan dava yıl 2023’e geldi hala devam ediyor... Geçmişte bir “312 General davası” yaşanmıştı! 6 gün sonra 28 Şubat'ın sene-i devriyesi. Ve bugün AK Parti Genel Başkanı, AK Parti Kadın Kolları Başkanı, yönetim kurulu, bir kısım AK Partili kadın milletvekili ve 81 il Kadın kolları başkanının ve KADEM’cilerin suç duyurusunda bulunduğu davanın yeni duruşması 22 Şubat’ta görülecek.
İşin bir de şöyle ilginç yanı var: Bu davanın suç duyurusunu AK Parti genel merkezi örgütlüyor, suç duyurusu merkez tarafından hazırlanmış, teşkilatlarda suç duyurusu da, basın açıklaması da kopyala-yapıştır şekilde yapılmış. Basın açıklaması teşkilat başkanlarının ve yönetim kurulu üyelerinin katılımı ile AK Parti teşkilatında yapılıyor. AK Parti kadın kolları başkanları suç duyurusunda bulunuyor ama suç duyurusunu kendi adlarına yapmış oluyorlar. Geçen sürede kimi öldü, kimi istifa etti, kimi görevden alındı, kimi yenisi seçildi. Gidenlerin şikayetçi olup olmadıkları da belli değil, gelenlere de sorulmuş değil. Bugün de kimse sormuyor bile. “Madem kendi adınıza şikayette bulunuyorsunuz, siz daha önce niye başvuruda bulunmadınız” ne diyecek bu kişiler... Adında “Adalet” yazan Türkiye’nin en büyük siyasi partisinde Adaletin ikame ettirilmesinde ki ironik çelişkinin resmi bu suçlama ve suç duyurusunda özetleniyor aslında.
Mahkemeler “Millet adına” karar verir.
Bu davanın millet vicdanında karşılığı belli, “Hak divanı”nda da elbet bir gün mutlaka bu dava sonucu ne olursa olsun yeniden görülecek.
O gün, insanların akıllarından ve kalplerinden geçenler, kapalı kapılar arkasında fısıldaşarak konuşulanlar, teşkilatlara, basına talimatlar yağdıranlar belli olacak! O zaman görülecek başı dik, başları önlerine eğik olanlar!
Selam ve dua ile.