Bugün dini, dindarlar tartışıyor.
Hem cemaat ve hem de dinin esası üzerinden tartışılıyor. Bu sonuçtan iktidardan başlayarak hepimiz suçluyuz. Diyanet de, İlahiyat da, Cami dernekleri de, Tarikat da, Kur’an Kursları, İmam Hatipler de.
İsmailağa’da olanları görüyorsunuz. Buraya adım adım gelindi ve kimse bu gidişe dur diyemedi.
Hani “İslam gelecek dertler bitecek”ti. “Müslümanlar”(!?) geldi ama sonuç değişmedi.
Manzara ortada!
O zaman sormamız gerekmez mi, nerede yanlış yaptık diye!
Bir FETÖ’cü, kendini başka bir cemaatten gösteriyor, ama masonik çevrelerle iç içe. Ama o kişiyi birileri eleştirince ait göründüğü cemaat mensupları onu sahipleniyor ve eleştireni FETÖ’cülükle suçluyor. MAK’ın son kamuoyu araştırmasında, FETÖ’nün yerini başka bir cemaat aldı mı diye sormuşlar, katılanların % 31’i “Hayır” demiş. Bu kesime dikkat!
İmam-Hatiplerde, İlahiyatlarda, Diyanette sorun olup olmaması ayrı bir konu, bu kurumlara düşmanlık ayrı bir konu. Bu konuları tabu haline getirip eleştiriye kapalı hale getirmek de ayrı bir konu.
“Allah (cc), Kitap ve Resul (sav)” kutsal, ama bunlarla ilişkilendirilen kişi ya da kurumlara kutsiyet atfetmek de başka bir şey.
“Tarikat” konusu da öyle. Bu millet FETÖ’yü de gördü, Kalkancı’yı da, Adnan Oktar’ı da! Daha birçok örneği var bunun, Osmanlı’dan bu güne, say say bitmez.
Israrla tekrarladığım bir konu var, insanları neye ve kime ve ne kadar inanıp güveneceğinden şüpheye düşürmeye çalışanlar, Müslümanları dini mezhebi, etnik, ideolojik, politik, felsefi ve vicdani kanaat farklılıkları üzerinden. Birbirine karşı kışkırtarak bu işi bitirmek istiyorlar. Bu sürecin sonunda, atomize olacaklar, birbirlerine karşı kışkırtacak ve bu sonuçtan dolayı birbirlerini suçlayacaklar, farklılıklarına rağmen barış içinde bir arada yaşayamaz hale gelecekler.
Bu noktada, birbirleri ile uğraşmanın sonucu nötralize olacaklar.
Çevresindeki insanlar umutlarını ve güvenlerini kaybedip dağılacaklar. Bunu gören insanlar ise neye ve kime inanacaklarını bilmedikleri için agnostik hale gelecekler.
Bugünkü hal ve gidiş bu. Yokuş aşağı gider gibi gidiyoruz.
Bir süre ne arkamıza bakabiliriz ve ne de önümüze. Duramazsınız da. Siyasette, sermaye/iş çevrelerinde, cemaat yapılarında, STK’larda durum bu. Hatta bu ihtilafları göreceksiniz aileleri de vuracak.
Cemaat denilen yapılardan hemen hepsine sızdılar. Önde gelen isimlerin meziyetleri, özellikleri, zaafları, aile ilişkileri, iş, dost ve arkadaş çevreleri, çıkar ilişkileri, ihtirasla istedikleri şeyler, korkuları ve umutları, sağlık durumları, kaset ve dosya varsa o konuda gizledikleri, hepsi not edildi.
Kimin hangi durumda nasıl davranacağına varana kadar biliyorlar.
Zaten artık sadece telefon dinlemiyorlar, ortamı dinliyorlar.
Cemaat çevrelerinde etkili isimlerin çoğunun siyaset ve sermaye konusunda zaafları söz konusu. Korunma ve büyüme için para ve iktidar ilişkileri önemli. Zaten siyasiler de kamuoyu desteği açısından onlara muhtaç. Sonunda tencere yuvarlandı, kapağını buldu. Sermaye ve siyaset ilişkisi beraberinde kadrolaşmayı getirdi, beraberinde kayıt dışı işler ve ilişkiler gelişti.
Büyük tarikatların çoğu ile doğrudan ya da dolaylı olarak kimi ile dirsek teması kuruldu, kimi ile kol kola girildi. Bunlar başlangıçta hoşa gider. Baş döndüren, heyecan veren gelişmeler yaşanır. Az zamanda büyük işler başarılır. Ve zaten bütün tehlikeli işler bu “iktidar ve servet aşkı”nın insanların aklını başından alan sarhoşluğu ile başlar.
Unutmayalım ki, cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir. İktidarın siyasi gücü, Cemaat’in sosyolojik tabanı ve manevi gücü birleşince akıl ve vicdan birbirini kontrol edemez olur.
Sonuçta kişiler; adalet, ehliyet, liyakat gözetilmeden kol kola girmişse ne din ve ne kanun tutabilir onları artık, eğer “gayeye giden her yol meşru” ise!
Servet ve siyasetle tanışmaları Cemaat denilen yapılar için felaket oldu.
Hızla obez hale geldiler. İçeride seküler bir hiyerarşi oluştu. Çıkar ilişkileri çatışmaya döndü.
“Şeyh efendi ölünce” de geriye dini anlamda alamet-i farikaları olan bir şey kalmadı.
Kasetler, dosyalar, tehditler, şantajlar geldi. Cemaat yapıları ve vakıfları bugün çok ciddi bir itibar kaybı içinde.
Sadece maddi çıkar, siyasi tercihleri sebebi ile değil, farklı dini yorumları sebebi ile adeta birbirleri ile “ilmen ve seyfen cihad ediyorlar”.
Çevremize bakın. Bu Adnan Oktar’cılar nereden geldiler, nereye gidiyorlar. Cemaat bunu sorguladı mı?
FETÖ’yü, Kalkancı’yı saymıyorum, Milli Görüşçüler kaç parça oldu ya da Nurcular.
Hani İslam dünyasını birleştirecektik, Hani “İman, ihlas, uhuvved” temelli bir kardeşlik halkası oluşturacaktık. Ya hu, bırakın onları partiniz kaç parça oldu, oluyor, olacak demiyorum, ailemiz ne halde.
Kardeşlerin ortaklıkları ne durumda. Bırakın tarikatların bu işleri çözmesini, inandıkları, o atalarının bozularak bugüne gelen, seremoni, ritüel, ikonalara indirgenmiş din’i, karı ile koca, gelinle kaynana arasındaki ihtilafı bile çözmüyor!
İsmailağa uzun süredir hedefte idi. Kalkancı operasyonunu biliyorsunuz.
Bugün ortaya çıkan fitne, kişiler arası bir hesaplaşma ve meydan okumadan daha çok derinden gelen dip dalganın oluşturduğu zemindeki öncü-erken sarsıntılardan ibaret.
İyi saatte olsunlar iş üzerindeler. Eğer bugün bu durum kontrol edilmezse, yarın bu işin nerede duracağı belli olmaz. Bu Cemaat dünyasında 7 şiddetinde bir depreme dönüşebilir. Biriken ve üstü örtülen şeyler bir anda patlayabilir.
Boşuna demiyorum kaset, dosya, cinayet ve intiharlara dikkat diye.
Mehdi-Mesih, kıyamet fitnesine hazır olun. Artırılmış gerçeklik ve bu medya manipülasyonu ile desteklenen Siber ya da çakma Mehdi ve Mesihler piyasaya sürüldüğünde “düz dünya”dan daha fazla insan takılır bu gidişle bu senaryoya.
Bu da yeni bir pandemiye dönüşebilir.
Tahran’da Türkiye, İran, Rusya bir araya geldi. Bakalım Suriye konusunda nasıl bir gelişme olacak. Dün Ankara’nın bir operasyonundan söz ediliyordu. Bugün İran’ın Türkiye ile Suriye arasında arabuluculuğundan söz ediliyor.
Yani, biz geri çekileceğiz, Suriye’liler evlerine dönecekler öyle mi! Rusya ve İran ile vardığınız anlaşmayı ABD ve PYD kabul edecek mi?
Türkiye; “Rusya, Çin, İran” ile “ABD, AB, İngiltere” arasına sıkıştı. Suriye’de anlaşmazsanız Azerbaycan’da sorun çıkabilir Rusya açısından, ya da Rusya ile anlaşırsın Yunanistan’la sorun yaşarsın.
Ya da NATO Gürcistan-Ermenistan’ın NATO ve AB’ye üyeliğini gündeme taşır, yine Kafkas cephesinde işler karışır.
Sorun daha da karmaşık aslında. Suriye ile sorunu çözün, Irak’ta başlar. Büyük İsrail ve Büyük Ortadoğu Projesini ne yapacaksınız!
Durum hiç de iç açıcı değil. Hava sisli. Önümüzdeki günler daha da hareketli geçecek.
Sadece ekonomi, siyaset değil, toplum hayatında da önemli gelişmeler yaşanacak.
Belki bu durumu açıklamak için şu cümle üzerinde düşünmek gerek: “Gideceği limanı bilmeyen kaptana hiçbir rüzgâr fayda sağlamaz”. Gelecek günlerin geçen günleri aratmaması için bir karar vermemiz gerek, reel politik putuna mı boyun eğeceğiz yoksa “Allah’a dayanacak, sa’ye sarılacak, hikmete ram olacak” ve rıza istikametinde yolumuza devam mı edeceğiz! Selam ve dua ile.