Biliyorsunuz, dine girişte ilk kelime LA’dır. Yani HAYIR! Hayır kelimesi, Türkçe’de LA’nın karşılığıdır ama Türkçe ifadesinin şöyle bir güzelliği var, Kelime-i Tevhid'in ilk kelimesi olan LA, İlahlık iddialarına karşı, Şeytani olan herşeyi de kapsayan anlamda Arapça karşılığı HAYIR! Bizin İlahımız Allah'tır ve O'ndan başkası değil.
“Hayırlı olmak” anlamında “Hayır” olan “iyi olmak, iyilik etmek, üstün olmak, üstün kılmak, Allah’ın lutfü ikramı olan şeyler”i ifade etmesi açısından önemli. “Mal ve servet” mânasına da gelen “hayr” ayrıca “en iyisi, daha iyisi”, “şer” de “en kötüsü, daha kötüsü” anlamına gelir.
Râgıb el-İsfahânî “hayr”ı; “akıl, adalet, fazilet ve faydalı nesne gibi herkesin arzuladığı şey” diye tanımlar.
Bir şeyde nasıl “Adalet” yoksa “Zulüm” var ise, “Zulüm adaletin yokluğu” ise,” Şer”de “Hayr”ın yokluğudur.
“Şer’i olmak ise “Şer ile ilgili bir kavram değil,” “Hak-Hukuk, Meşruiyet” ile ilgili bir kavramdır.
“Şeriat”, Şer olan şeyleri reddeder.
“Hayır” kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de 176 yerde geçer. Mesela “Hayrunnas, men yenfeunnas” örneğinde olduğu gibi. Yani “İnsanların hayırlısı, insanlara hayırı dokunandır.”
Ben de bu kuraldan yola çıkarak 80 sonrası, “Halka hizmet Hakk'a hizmet vesiledir” diye bir slogan üretmiştim, Özal da bunu “Halka hizmet Hakka hizmettir” diye kullandı. Kelime-i Tevhid’deki bu cümle yapısı, aynı zamanda “Def-i mazarrat, celbi menafiden evladır” kuralının da kaynağıdır. Yani, zarar veren şeylerden uzaklaşmak ya da onu kendimizden uzaklaştırmak, bir faydayı teminden önce gelir. Bu bir Mecelle kuralıdır.
“Hayır” diyebilmek önemli. Kamran İnan’ın “Hayır diyebilen Türkiye” isimli bir kitabı da var.
Genç siviller’in “Dünya 5’den büyüktür” sloganı güzeldi ama gel gelelim, dünyanın DSÖ’den bile, Bill Gates’den bile küçük(!?) olduğunu gördük. Firavun'a tapanlar Firavun'dan küçüktür ama Musa, Firavunlar ve onların peşinde koşanlardan, tek başına daha büyüktür. Çocuk Davud, Tanrı kral Goliath’dan yani Calud ve 100.000 kişilik asrın en büyük ordusundan daha büyüktür, Allah'ın yardım eli onun elleri üzerinde olduktan sonra.
Kur’an-ı Kerim bize peygamberine bile, savaş altında, onun sözü ile ilgili olarak “Bu vahiy mi, yoksa sizin görüşünüz mü” diye soran gençlerle yapılan istişareyi, sonuç gençlerin düşündüğü gibi olmamasına rağmen teyid eder. Hz. Ömer, o “aranan Ömer, Adil Ömer”, Halid b. Velid-i azleder. Niye biliyor musunuz? Nerede ise zaferi Allah'tan değil de Halid'den bekliyor olacak kadar ona bağlandıkları ve onun sözünün üstüne söz söylemedikleri, söyleyecek olanları susturdukları için.
Ben Hanifiyim. Tüm alimlerimize, müçtehidlerimize imamlarımıza selam olsun, hepsi de benim için muhteremdir. Hanefici değilim. Zaten ben sadece Müslümanım, Müslümancı da değilim. İmam-ı Azam Ebu Hanife (RA) Hocası İmam-ı Caferi Sadık’ın İmamet konusundaki görüşüne katılmıyor, Hilafeti savunuyordu. Soydan gelen Masumiyet görüşüne de katılmıyordu. Öte yandan iki talebesi birden kendi görüşüne karşı çıktıkları zaman onları susturmuyor, kendisine o konuda bir görüş sorulduğunda, ben böyle düşünüyorum ama iki talebem bana katılmıyor, onların görüşü de şu yöndedir, isterseniz siz onların görüşüne katılın ya da onlarla da bir konuşun diyordu. İmam-ı Azam aynı zamanda, Sistem olarak savunduğu Halifeliğin ''kurbanı'' oldu diyenlerde var. Kendi görüşündeki Halifenin seçimle gelip, biad adını verdiğimiz cenneti satın alacak bir sözleşme/Ahid konusunda usul ile ilgili ısrarı sebebi ile Halifelik makamını işgal eden kişi tarafından işkence ile ve sonrası zehirlenerek şehid edildi. Bazan savunduğunuz sistem yozlaşıp rayından çıkınca savunduğunuz değerlere karşı bir cinayet aracına dönüşebiliyor.
Tamam, bağımsız bir devlet, başka bir devletin dayatmalarına karşı HAYIR diyebilmeli. Bir FERD’de devlete, ya da bir BAKAN; partili de başkanına HAYIR diyebilmeli Bir Müslüman için, biri size bir şey der de siz o şeye talep edilen yönde EVET ya da HAYIR demek zorunda bırakılıyor, ya da siz bunu mutlak bir irade karşısında mecburiyet olarak görüyor ya da başkalarını bu yönde düşünmeye ve davranmaya zorluyorsanız, onu/onları İlah ve Rab konumuna yükseltiyorsunuz demektir. Hayır demek, illa da, her zaman isyanı gerektirmez. Muhkem Nas konusunda mutlak HAYIR zarurettir. Başkalarının mal, can, namus, akıl-inanç ve nesline yönelik bir tehdit karşısında ayık ve yakın bir tehdit algısı HAYIR demek için yeterlidir. Öte yandan, HAYIR diyenin eylemlilik hali, tehdi gördüğü şeyin, kaynağın uyguladığı şiddetle eşit olmalıdır. Söz, davet ve çağrıya ise aynı yönde cevap verilebilir. Eğer uyum yoksa TALAK olayında olduğu gibi yollar ayrılır. Yani size uygulanan bir şiddet yoksa siz de şiddete başvuramazsınız. Haddi aşan her şiddet gayedeki hikmeti yokeder. Kimi de dernek, vakıf, genel başkanı ya da devlet başkanının her dediğine aynen uymak zorunda değildir. Onun için onlar karar vermeden önce İstişare ve Şura yapmış olması gerekir. İstişare alimlere, o konuda ehliyet sahibi insanlara danışmak, o karardan yarar ya da zarar görecek olanların görüşlerini alıp endişelerini gidermek zorundadır. ''Ben yaptım oldu'' olmaz.
Devlet topluma fikir dayatmak değil, toplumdan ve onların kanaat önderlerinden görüş almak zorundadır. Devleti ya da herhangi bir cemiyeti yöneten kişi, Allah’a, resulüne, kitaba uymanın dışında, onlardan onların maslahatı için işler yapmak üzere BİAD alır. Biad “karşılığında cennetin satınalındığı sözleşme”yi ifade eder. Biad, her zaman herkesle yapılabilir. Bu bir kişinin bir başkasına iteati değil, Farz-ı kifaye olan ya da hayır olan bir iş konusunda Allah rızası için yapılan sözleşmedeki söze iteatı ifade eder. Bu işin başkanı, koordinatörü, sekreteri, o her kimse herkesi verdiği söz çerçevesinde sorumlu tutar. Usulüne uygun alınan meşru kararlar konusunda ortay gaye için karşılığı Allahtan beklenilerek hizmet edilir.
Sözleşme dışı dayatma olmayacağı gibi oylama yapılan hususlarda, elbette, itibari anlamda icma kesin delik olacaktır. Cumhurla alınan kararlarsa, karşı görüş sahipleri isyan ve engelleme yapmamak üzere onlar o konuda muhalif kalabilir.
Onlara karşı baskı ve haksızlık yapılmaz. Onlar da bozgunculuk yapmazlar.
Tekil kalındığında şiddet, isyan yoksa münferden yollarına devam edebilirler
Lidere sadakat “öl de ölelim, vur de vuralım” ölçüsünde olamaz.
“o herkesi dinler, son sözü o söyler, onun sözü üzerine kimse konuşamaz, herkes kendi görüşüne uygun olmasa bile uymak zorundadır” dininiz mezhebiniz, kabileniz” değil, elbette bizim dinimizden olacak da, asıl burada öne çıkartılan husus, kitabın genelindeki kurallara ve asrı saadet ve selefi döneme bakıldığında “yetkisini sizden alan, sözleşmeye/ahde sadık kalan ve size hesap veren” konumda olmasıdır.
Bugünlük de bu kadar.
Selam ve dua ile.