Son pişmanlık fayda vermez. Pişman olmayacağınız bir karar verin. Biz ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz. O âlemlere rahmet olarak gönderildi ama korkarım Müslümanları bile büyük çoğunluğu O'nun ipini bıraktı.
Saff suresi 2-3.ayetlerde Allah (cc) ne diyordu: “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir”. Ey “iman ettik” diyenler, kaldı ki, sadece yapmayacağınız değil, yapamayacağınız şeyleri de vadediyorsunuz. İnsanların kaderlerini değiştirmekten, onlara rızık vermekten söz ediyorsunuz. İyi bilin ki, “Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah'ı tesbih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Saff:1)
Halimizi görüyorsunuz. Halimiz yaman. Sanki seçime değil, savaşa gidiyoruz. Siyaset kendi bindiği dalı kesiyor. Din, kehanet, mitoloji, astroloji, komplo hepsi birbirine karıştı. Media deseniz o zaten yangına körükle gidiyoruz. Hala seçim olacak mı, olursa iptal edilirse, seçimden sonra dolar ne olur? Ekonomi ne olur? Terör patlar mı? “Kasımpaşalı”, “Bay Kemal”, “Bebecan”, “Serok Ahmet” kendilerine sayın denmesini isteyenler birbirlerine böyle, hatta daha aşağılayıcı bir şekilde hitap ediyorlar. Seviye çok düşük. Hani meşhur sözdür : “Biri ne yaparsa ötekiler ne yapmaz ki” Halka önderlik edeceklerin dili bu ise, ötekilerden ne beklersiniz ki.
Seçim gündemi sanki karabulut gibi ülkenin üzerine çökmüş vaziyette. Bir çok hayati mesele bu karanlıkta, ağız dalaşı ve gürültü içinde kaybolup gidiyor. Oysa dünyada, bölgemizde, ülkemizde birçok çözüm bekleyen acil konu var ama ağız dalaşından onlara sıra gelmiyor. Kimse adaletten, yolsuzluktan, dağılan ailelerden, ahlaki çözülmeden söz etmiyor. Hatta ekonomi bile doğru düzgün konuşulmuyor. Kimi Mesih bekliyor, kimi Mehdi, Ama gözlerinin önündeki Great Resetçi, Pedefolik Satanist, TransHumanizm Deccal’ini görmüyor. Bu konu, Müslüman Türkiye’de İtalya’daki kadar gündem olmuyor. Siyasilerin onda dokuzu İstanbul sözleşmesine, Lanzarote’ye destek veriyor. Sağlık, gıdalarımız, çevre felaketi artarak devam ediyor. LGBT’ye karşı olduklarını söyleyenler de GENDER deyince seslerini kısıyorlar..
Gelecek günleri, geçen günleri aratmasından endişe ediyorum. Böyle bir berbat seçim sonrası şartların daha da ağırlaşmasından endişe ediyorum. Bu endişemin hem manevi, hem de maddi sebebleri var. Şunun şurasında 4 gün sonra Türkiye sandığa gidecek, tartışılan konulara bakın... Bu iddialar, şüyuu vukuundan blle büyük iddialar. Ne yargı olaya el atıyor, ne de suçlananlar çıkıp bir çift laf ediyor. Bakın bu iddiaların hepsinin toplumsal hafızasında kök salan birikimleri var. Bu birikim bir gün patlar. Ve maalesef siyasiler arasında bu konuda bir dehşet dengesi oluşmuş durumda. Bu bilgiler aynı zamanda uluslararası istihbarat örgütlerinin de ajandasında bulunuyor. Bu bilgiler yarın bazı siyasiler, bürokratlar için şantaj dosyasına dönüşecektir. Bundan zarar görecekler, o zaman, sadece o kişiler değil, devlet zarar görecektir.
Aslında siyasi grubların kendi aralarındaki bu çatışmaları, ülkenin, dış müdahelere daha açık hale gelmesine sebeb olmasından endişe ediyorum. Bunun elbette bir sosyo politik, sosyo ekonomik maliyeti olacaktır. Ama aynı zamanda bunun diplomatik anlamda önümüze koyacağı bir faturası olacaktır.
Şu seçim sürecinde, siyasilerin birbiri hakkında söyledikleri, sadece içeride değil, İslam dünyasında, Türk dünyasında, Avrupa’da, komşu ve akraba topluluklarda ve tüm dünyada Türkiye imajını yerle bir etmiştir. Türkiye dünyanın önde gelen uyuşturuşu ülkelerinden, terör ve mafya, kara para ülkelerinden biri imiş gibi bir manzara hasıl olmuştur. Buna kimsenin hakkı yok. Ama bugün ortada böyle bir manzara var. Birtakım tartışmalı isim ve kadrolarla, bundan sonrası daha zor bir süreç olacaktır. Çünkü artık bu yapıların, dış ülkelerdeki benzer yapılarla işbirliğine gittiği yönünde iddialar sözkonusu. Yarın bunlar, yurt içindeki paralarını da dışarıya kaçırmaya çalışacaklardır. Bunlar bir adım sonrasında yabancı istihbarat örgütlerinin tetikçisi durumuna düşebilir. İtiraz ettiklerinde de kendileri o ülkede hapsi boylar, paralarına ve mallarına el konulabilir. Ya da bir köşede kim vurduya gidebilirler.
Bakın, bu işin sağı-solu, alevisi-sünnisi, liberali, milliyetçisi, laiki yok. Tarikat falan dedikleriniz de siyaset ve paraya bulaşınca onların da durumunun ne hale geldiğini görüyorsunuz.
Evet, servet ve iktidar dönüştürücüdür. Ama o büyülü güç, önce kendine sahip olanı dönüştürür. Nasıl şarap şişede durduğu gibi durmuyorsa, o meşru yoldan elde edilen servet, kasada, cüzdanda durduğu gibi durmaz. İşe şeytan karışmışsa, makam sahibi olmak ve o makamı korumakta ki gayri meşru ilişkiler sözkonusu olursa bu iş Şeytanla işbirliği yapmaya kadar gider.
Adaylar nasıl bir “ateşten gömlek” giydiklerini biliyorlar mı aceba? Keşke bilmedikleri bir şeyin peşine düşmeselerdi. Siyaset muhterisler ve müstekbirler için dua ile istenen beladır.
Siyasilerin dudaklarının söylediği, parmaklarının gösterdiği yere değil, ayaklarının gittiği yöne bakın. Bunların çoğu, aslında kaçtıklarını sandıkları şeye doğru koşuyorlar. Keşke düşünselerdi.