Abdurrahman Dilipak: Siyaset haramlarını da bir kenara not edelim

Helal siyaset nasıl olur?

Elbette bir Müslümanın hayatında Helal ve Haramın ayrı, özel ve üstün bir yanı vardır. Mutlak anlamda Haram’dan sakınır ama hayatı Helalle.  Sınırlandırılmış değildir. Müslümanın hayatında Mübah esastır. Haram olmayan her şey Mübahtır. Bu Helal / Koşer işi Musevilikten bize geçti.

Muhkem ayetler ve sahih sünnetle bize ulaşan Helaller ve Haramlar dışında içtihad yoluyla, araz, etki ve mahiyeti itibarı ile Müteşabih konularda Mezheblerdeki görüş ayrılıkları konusunda bir Müslüman konuyu, “ruhsat” ve “azimet” penceresinden değerlendirir, şüpheli konusunda ihtiyad eder.

Öte yandan hiç kimse müteşabih bir konuda, azimet ya da ruhsat yolu mutlak doğru olarak takdim edemez. Sonunda o hüküm beşeridir ve zamanın değişimi ile hüküm de değişebilir. “Muhkem nas” ile sabit bir konuda içtihad da olmaz. İçtihad olmayan bir konuda mezhep de olmaz.


Bizi o hale getirdiler ki, yediğin, içtiğin giydiğinle sınırlı bir “sertifikalı helallik” icad edildi. Böcek te sentetik et de artık Helal diye sertifikalandırılabilir bu gidişle. Domuz, İnek, koyun ve Keçi karması Klonoid canlılar var. Köpek ve koyun karması klonlanmış ırk hayvanlar var piyasada. Dikkat edin. Her sertifikaya güvenmeyin. Bir şeyin Helalliği ile ilgili o kadar çok kriter var ki? Konu sadece kesimle ilgili değil. Geni ile oynanmış tohumlar, gıdalar, İnsan fıtratını bozan kimyasallar, ya da Riba konusu, koruyucu maddeler, hileli üretim ve daha bir çok konu.

Siyaset haramlarını da bir kenara not edelim. Kibir, israf, ehliyet, liyakat, Vekalet, Velayet, Adalet ve daha bir çok konu. Kanunlar ve yönetmelikler, genelgelerle bize “Raina” demeye zorluyorlar. Hani biz “Unzurna” diyecektik!

Şimdi başımıza bir de “Yeni Osmanlıcılık” belası çıktı. Sanki Osmanlı'nın her yaptığı doğru. Lale devri var, Tanzimat var, İttihat Terakki dönemi var. 2. Mahmut döneminde “Ya kelleni ya da fetvayı gönder” diyen bir sultan var. Mustafa Kemal'de ya bu yasa bu şekilde çıkar ya da bazılarının kafaları boyunları üzerinde kalmaz” gibi bir şey söylerken, o da aynı şeyi söylemiş oluyordu. “Fetva kapısı”, durduk yerde kapanmadı!? Siyaset Diyanete müdahele edince “Fetva yokuşu”nda işler karışmıştı, daha Osmanlıda, Cumhuriyet ve Laiklik yokken.

Osmanlıdan bir şeyi kopyalamak şer’i açıdan sorunu çözmeye yetmiyor.. Fatih'e kadar durum farklı, Kanuni döneminde durum farklı. Lale devri farklı, Tanzimat farklı, İttihat Terakki farklı. Osmanlı bir bütün değil ki?

2. Mahmut ile Mustafa Kemal aslında çok da farklı karakterler değil. Osmanlı'nın son dönemi ile, Cumhuriyetin ilk dönemi de çok farklı değil. Osmanlı'nın son dönemi İttihat Terakki'nin askeri kanadının elinde oyuncak oldu, Cumhuriyetin ilk dönemi, İttihat Terakki'nin siyasi kanadının elinde oyuncak oldu. Cumhuriyet dediğiniz ne ki, aslında o bir ”MonarşikCumhuriyet”ti (!?)

“Türk aydını” kadar “Türk siyasetçisi” de özüne yabancılaşmış, genel anlamda din, tarih, gelenekten bağımsız, jakoben, oportünist bir topluluktur. Batı karşısında ezik, yurttaşına karşı kurnazdır. Algı operasyonları ile, rakiplerinin kendilerinden daha acımasız, tehlikeli olduğuna inandırmak için korku pompalayarak mesafe kazanmaya çalışan topluluklardır. “Çoban Sülü”  ya da Karaoğlan, Morisson Süleyman ya da!

Sol’un unutulmaz lideri Bülent Ecevit 1957'de Rockefeller Vakfı'nın bursu ile ABD'ye gidiyor, Harvard Üniversitesi'nde Ortadoğu ile ilgili incelemeler yapıyor... O sırada, Henry Kissinger da Harvard'da rektör... Ayrıca Ecevit'in hocalarından biri...

Hiç sanmam ki, Efgan Ala nüfus cüzdanına GENDER yazan kararnameyi imzalarken GENDER’in ne demek olduğunu bilsin. Ya da Soylu, sıra kendine geldiğinde yeni kimlikleri bastırırken bu ne diye sorsun.Bir çok bakan, bakan olmadan o konuda makaleleri, açıklamaları olan, fikri sorulan ve o konuda kendine itibar edilen kişi değil. Zaten o makamdan ayrıldıktan sonra da unutulup gidiyor. Ne kendi bir şey diyor, ne kimse onlara bir şey soruyor.

Böyle siyaset mi olur!. Bu “Kahtırical”dir. Ehliyet ve liyakat krizidir. Siyaset bu anlamda aslında  bir adam öğüten değirmendir.
Milleti “Faiz” hikayeleri ile nasıl oyalayıp aldattılar. Ve insanlar da bu yalanlara kandı. Faiz, “Feyzlendirmek, nurlandırmak, bereketlendirmek” anlamına gelen bir kelime. “Faiz” erkek adıdır, “Faize” kadın”. Ve enflasyon eşittir Faiz, Riba değildir. Haram olan ise Riba’dır.

Neden kimse enflasyona sebep olan işlerin ve devalüasyonun haram olduğunu söylemiyor. Birini finans sistem üzerinden yasal tefeciler çalıyor, ötekini karşılıksız para basarak ve paranın değerini düşürerek aynı işi yapıyor.  Hırsızın kimliği beni niye ilgilendiriyor ki, hırsız hırsızdır. Osmanlı'da altın paraları zımparalayan ya da ayarı, gramı ile oynayan sahtekardan ne farkı var bunların. Bana bu anlamda TL’nin, ya da diğer ülke “Kaime”lerinin helal olduğunu söyleyecek bir müftü var mı? Paraya helal sertifikası almak isterlerse alırlar, ya satın alacak bir müftü bulurlar, ya da Hiyerarşi içindeki birine, “Ya fetvayı ya da kelleni gönder” demeseler de, “ya fetvayı ya istifanı gönder” derler. “Gavur Padişah” “kelle” işitiyordu, bizim çağdaş politikacılar “ilmi siyaset” yaparak “diplomatik bir dil” kullanıyorlar.

Sahi kaç politikacı ya da kaç bürokrat, yaptığı iş ile Allah'ın hükmünün farkında. Bunları kim hangi mantıkla neye göre seçiyor. Bu adamlar bu kafa ile NAS’ı, siyaseten NESH ediyorlar, kimsenin de sesi çıkmıyor.

Ya hu, askerimiz, polisimiz, istihbaratçımız, korucumuz, bekçimiz, Havf fıkhını bilir mi. Yaptıkları iş hakkında Allah’ın hükmünü bilir mi? Bilmez, bilmediğini de bilmez. Bilmek de istemez. Çünkü o bu bilginin elini ayağını bağlayacağının farkındadır. O dinden azade olunca her konuda hür ve muhayyerdir. Nasıl olsa şeyhinden tevbe alır, Allah'ta onu affeder.

Haber vereyim Allah cahilleri ve zalimleri affetmeyecek. Şeytan onları Allah’la aldatıyor. Bu akılsızlıkla giderlerse Allah onların amirlerinin de memurlarının da ne dualarını kabul eder, ne tevbelerini, ne de namazlarını. Dindar görünmek için Cami yaptıranlara gelince eğer camiyi ifsatlarına alet ederlerse o camiler “dırar mescidleri”ne döner. Yoksa “Gavur Padişah” dedikleri, Osmanlı'da en çok cami yaptıran padişahtı ve kendisi de iyi bir hattatdı. Ama hala onun adı ile anılan cami yoktur. İki cami dışında da onun hattının duvarda asıldığı başka cami yoktur.

Siyasetçiler bilsinler ki, gerçekten iman etmiş biri için, devlete sadakatları, dinlerine sadakatlarının teminatı olduğu ölçüdedir. Daha fazla değildir ve olamaz. Yasama, yürütme, yargı, servet, silah ve iktidarın sözkonusu olduğu heryerde ve her zaman bu böyledir. İnsanlar devleti, malları, canları, namusları, akıl ve inançlarının emniyeti olsun diye ve üstünde yaşadığı toprağın altındaki ve üstündeki canlı ve cansız değerleri, fıtratı korumak için  kurarlar. İnsanlar devlet için değil, devlet insan içindir. Kutsal olan kıral değil Haktır.

Din ve devlet büyüklerini, servet sahiplerini, Allah'tan başka hiç kimseyi mutlaklaştırmayın, İlah ve Rab edinmeyin!

Siyaset velayet değil, vekalet müessesidir. Adalet mülkün temelidir.
Nasıl ki, karanlık aydınlığın yokluğu ise, zulüm adaletin yokluğudur.
Adalet olmadan Helal siyaset olmaz.

BU AKŞAM BÜLENT DENİZ'İN SUNUMUYLA DERİN GERÇEKLER CANLI YAYININDA BULUŞMAK ÜZERE
Selam ve dua ile.