Beklentilerin kışkırttığı talebi hiçbir gerçek karşılayamaz. Siyaset sürekli vadederek beklentileri yükseltti. Göklerin hazinelerinin anahtarı kimsenin ellerinde değil.
Bir defa dengeler bozuldu. En düşük memur maaşı 22.000 lira olacak diyorlar. Çünkü memurun yanında çalışan işçi, amirinden daha fazla maaş alıyor. İlk düğmeyi yanlış iliklemişseniz o öyle devam eder. Eğer kol düğmenizi gömlek yasasına iliklerseniz, elinizi-kolunuzu hareket ettiremezsiniz. Siyaset biraz denge ve ahenk, uyum işidir aslında. Burada olması gereken eşitlik değil, adalet olması gerek ama yargıda sağlayamadığınız adaleti burada nasıl sağlayacaksınız ki? Adaleti ıskalamışsanız, ahlaksızlık boy gösterir. Adaletin fosili, zehirli sarmaşıkların gübresi olur.
Hele hele bir kişi birkaç maaş, karı-koca, evlad maaş alırken, diğer bir ailede tek kişi maaş alıyorsa burada dengeyi tutturmak zor. Herkes emeğini arzederse emeğin kalitesi de düşer, değeri de, arz talebden yüksekse, emek ucuzlar. İşe rüşvetve torpil karıştı mı, işler tepe takla olur. Torpillinin işini garibana yüklerler, o da bir de rüşvet almıyorsa anasını ağlatırlar kişinin.
Emeğin maliyetini artırdığınızda bütün sektörlerde mal ve hizmetin fiyatı artacaktır. Bunu durduramazsınız. Bu yola saparsanız, bu iş bir yerde patlar. Madem ağlayana sussun diye veriyorsunuz o sürekli isteyecek ve ağlayacaktır. Eee, kaynak nerede?
Para bas ver, borç al borç öde, sanayisine, yatırımcısına dağıt...
Paranız bir süre sonra pul olur. Enflasyon / Devalüasyon, Faiz girdabına girdiniz mi, hele bir de siyasi kriz, ekonomik kriz, uluslararası piyasalardaki bir dalgalanma ve bir tabi afetle, bütün bu işleri altüst eder.
Bakın, “iç tehdit”, “dış tehdit” örgütleyerek bir yere kadar giderseniz. Bu silahla fazla oynarsanız patlatırsınız ve sonu trajik olur. Umut pompalayarak da bir yere kadar gelirsiniz, mamayı kestiğiniz an kıyamet kopar. Bu mama işi de, uyuşturucu bağımlısı gibidir, hep daha fazlasını ister.
Çıkarlar üzerine kurulu “al gülüm-ver gülüm” aksiyonu mutlaka kritik bir zamanda, beklenmedik bir kırılmaya, ardından öfkeli tepkilere yol açabilir. Şuuraltına itilen iddialar gerçekmiş gibi algılanmaya başlar ve öfkeli tepkiler patlayabilir. Siyasette vefa yoktur. Aldatılmışlık duygusuna kapılan aşıkın öfkesi de aynı şekilde şiddetli olur.
Bugün, bu şartlarda bir ülkeyi yönetme talebinde olanlar neye talip olduklarını, yarın için neyle imtihan edileceklerini biliyorlar mı? İstanbul depremi ya da GAP depremi olursa ne yapmayı düşünüyorlar. Bu Mafya, çeteleşme, uyuşturucu, kumar, kara para baronlarıyla, bu vurguncularla, rüşvet, torpil, hukuksuzlukla nasıl mücadele edecekler? Bunu kimle yapacaklar? Piyasa ve maliyenin hali malum. Toplum Pandemiden sonra ekonomi ve siyasi şokla dinle bağını kopardı sanki. Bakın, kimse bu ülkeyi, bundan sonra bu şekilde yönetemez. Herşeyin bir istiab haddi vardır ve haddinden fazla şiddet gayedeki hikmeti yokeder.
Bu gidişle seçim tartışmaları bitmeyecek. Cumhurbaşkanlığı seçimi bitse de Mart'ta seçim var, onun için durmak yok yine yola devam denilecek. Zaten bu sonuçlara göre yerel yönetim seçiminde , dar bölgede hem hile daha zor, hem de muhalefet cephesi iyi bir aday profili ile çıkar ve bu sonuçlardan ders alarak bastırırsa AK Parti'nin işi çok zorlaşır. Bakalım Kılıçdaroğlu Mağduriyet rolü oynayıp, örgütlenmiş bir yenilginin arkasına bir zafer mi gizleyecek, ya da bir zaferin arkasından, ülkenin ağır ve zor meseleleri altında ezilip yenilgiyi mi tadacak. Yenilginin arkasında gizli bir zafer, zaferin arkasına gizlenmiş bir yenilgi olabilir.
Ya da mağduriyetle birlikte, pazarlıkla Ogan’a oynayıp, ters köşe mi yapacak. CHP'yi, seçimde stratejik planlarını emanet ettikleri kendini sattı. Şimdi taktik bir ileri-geri hamle ile konumunu güçlendirebilir mi? Şimdi merak edilen bu.
Bu durumda aslında kimsenin bu noktada iktidarı devralmaya gücü de mecali de yetmez. Bakarsınız Kılıçdaroğlu, kazanmayı değil, mağduriyet pelerinine bürünüp, az farkla yenilgiyi bir yangın merdiveni gibi kullanabilir. İktidarı devraldıklarında bakanlıklarla ilgili ilk yapması gerekenler raporu, CHP üst yönetiminin gözünü korkutmuş olmalı. Mevcut yönetim kadrosu ve yerine atanacaklar konusu 6lı masa ve CHP açısından içinden çıkılması zor bir mesele.
Sahi hiç düşündünüz mü, Kılıçdaroğlu adaylıktan çekilse ne olur? Mesela, Kılıçdaroğlu “seçime hile karıştı ve bu şartlarda ben seçime katılmıyorum” der mi? Bu çok zor bir ihtimal. Düşünün o zaman ne olur? CHP kendi içinde yamalı bohça gibi. Herkes var. Üstelik kimin eli kimin cebinde belli değil. Bu hesap tutarsa Erdoğan Ogan’la karşı karşıya kalır. Kılıçdaroğlu’nu destekleyenler ve MHP’den birileri de Ogan’a oy verirse ne olur? Tüm evdeki hesaplar altüst olur. Ama bu derinliği bilinmeyen bir dereye girmek gibi bir hadiseye dönüşür.
Türkiye siyaseti bu gün bu kadar belirsizliklerle dolu ve kırılgan bir siyaset. Erdoğan’ın kadroları da bunun farkında ve bundan sonrası Erdoğan için çok kolay olmayacak. Bu Erdoğan’ın sağlığı, yakın çevresi ve karizması içi de büyük bir risk olabilir mi? Bu süreç Erdoğan’ın kendi arzusu olduğu kadar, çevresindekilerin kendi gelecekleri için bir arayışın beraberinde getirdiği emrivaki, korku ve umut yüklü beklentilerin oluşturduğu bir süreç gibi de algılanabilir.
Türkiye’nin bu süreçten kurtuluşu, Dindarların ve Kemalistlerin kendi iç hesaplaşmasından, özeleştirisinden geçiyor. Kürt sorunu, Laiklik krizi ve histerisi, terör, ahlaksızlık, rüşvet, torpil, yolsuzluk hepsi gelip burada düğümleniyor. PKK ve FETÖ ne derseniz deyin, bu dün Tek Parti ve Şeriat hesaplaşması, daha sonra baştan sona bir kurgu olan soğuk savaş takdikleri ile örgütlenen CHP-DP hesaplaşması (!?), Darbeler dönemi, Özal dönemi, SSCB’nin dağılması, önemli kavşak noktaları bunlar. FETÖ, BÇG bu dönemde örgütlendi. Asıl kırılma Millenium’da yaşandı. İkiz kulelerin vurulması, Irak’ın, Afganistan’ın işgali, 28 Şubat, Ergenekon, Balyoz, 15 Temmuz, Tezkere, BOP, PYD, Arap Baharı, Başkanlık rejimi hep bu dönemde. Ve bugüne geldik. Erdoğan tek başına %50’den fazla oy aldığı günlerden, MHP, YRP, BBP, HUDAPAR desteğinde 49,5, Kılıçdaroğlu 44.89.. Dışarıda Sinan Ogan %5.17, Ata İttifakı %2.44, İnce 0.44, Sosyalist Birlik %0.29 ve şimdi 2. Tura hazırlanıyor Türkiye..
Sonuç ne olursa olsun, aslında herkes/hepimiz kendimiz hakkında Allah’ın hükmünün sebebini oluşturacak işler yapıyoruz. Sonuç ne olursa olsun, Kader’dir. O bizim imtihanımızdır. Herkesin bir planı var Allah’ın ise bir hükmü var. Galib olacak olan Allah’ın hükmüdür. Ve herkes yakında yaptığının karşılığını görecektir. İnsanların çoğu, kaçtıklarını sandıkları şeye doğru koştuklarını, akılları aşk ve öfke sarhoşluğunda ayıktığı zaman görecektir. “Beka sorunu” diye dillendirdikleri sorun aslında, onların şuuraltındaki beyin zonklamasının dışa vurumudur diyenler haklı mı acaba? Baki olan mutlak ve kat'en yalnız Allah'tır. Ölümlülerin, yaratılmışın beka arayışı yoldan çıkmanın belirtisidir ve sonuç, büyük ihtimalle mahrumiyete yol açacak olan bir belaya dönebilir. Aman dikkat!
CoVID belasının ardından bu siyasi cinnet halinin sebeb olduğu tefrika ve fitne, din, ahlak, akıl sağlığı ve insanımızın psikolojisi altüst etti. Ekonomi de bunun tuzu biberi oldu, üstüne tüy dikti. Göreceksiniz boşanmalar, intihar, cinnet şeklinde şiddet ve cinayetler, akıl sağlığı, kalp rahatsızlıkları patlayacak. İnsaf edin, böyle siyaset olmaz. Allah hiçbir milletin başına böyle bir felaket vermesin. Ve bu durum 2014 ilk yarısına kadar da devam edecek.
Tarık’ın ve Şira’nın Rabbinin gazabından O'nun rahmetine sığırım. Yeşil kuyruklu kırbacın şimşekleri başımızın üzerinde patlamaya başladığında korkarım çok geç kalmış olacağız. İsrafil'in Surundan önce Mikail'in yapacağı şeyler var verilen habere göre. Ve Azrai'le çok iş düşecek bu dönemde, İnsanlar Cebrail'in peygambere getirdiği mesajlara kulak asılmadığı için. (O meleklere selam olsun). Hem global, hem bölgesel ve hem de ulusal yerli ve milli fitnenin sebeb olacağı yıkımdan mümkün olan en az zararla kurtulmak için, daha akıllı, daha dürüst ve daha cesur olmamız gerek. Övünmeyi ve dövünmeyi, kurtarıcı melikleri arayışından sıyrılıp “İnni küntü minezzalimiyn” deyip, tevbe etmeyecek olursak, bu hal ve gidişin sonu helaktır. Bu gün Türkiye’nin en büyük 3 siyasi hareketinin başkanlarından Bahçeli 75, Kılıçdaroğlu 74, Erdoğan 69 yaşında. En genci Erdoğan.
Siyaset aslında kendisi toplumun himmetine muhtaç bir dede, nerdeki gayrıya himmet ede. Devletten ve siyasetten, cemaat denilen topluluklardan, aslında onlardan, onların sahip olduklarından çok daha fazla şeyler istediğinizin farkında mısınız?
Bir takım işlere onları aracı kılmanız da sizin de onların da itibarını zedeliyor aslında.
Biliyorum onlar da, siz beklenti içinde olunca, sahip olduklarından daha fazlasını vadediyorlar. Bilin ki, göklerin hazinelerinin anahtarı, ordularının komutası onların elinde değil. Onlar, onlara verdiklerinizi sizin arasında taksim ediyorlar. Verdiğinizle aldığınız arasındaki farka bakın ve devlet babanın bu dağılımı adaletle yapıp yapmadığına bakın derim. Ve bir de iş ve sorumlulukları dağıtırken adil mi davranıyor o da önemli. Ananız yapsa da bu taksimi değişen bir şey olmaz, eğer ananız “ananız dert yesin, yarım yarım 4 yesin'' diyorsa. Burada cevabını arayan soru şu: Örnek annenin kaç çocuğu var. (Doğu cevap 8).
Duyumlarımıza göre, ana bazı çocuklarına zuladan daha fazla yumurta dağıtmış ve bu örnekte o hesap bu taksime dahil değil.
Selam ve dua ile.