Abdurrahman Dilipak: Toplumsal Cinsiyet” lobisi son günlerde yeniden aktif hale geldi

“Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” olarak tanımlanan kavram aslında kelimenin ağızınızdan çıktığından çok daha sorunlu bir anlam taşıyor.

Toplumsal Cinsiyet” lobisi son günlerde yeniden aktif hale geldi. Üniversitelerde son derece aktifler. Sessiz ve derinden gidiyorlar. Ankara köşeye sıkıştırılmış durumda. Ayasofya’nın bu süreçte kontrollü olarak deprem için güçlendirme ve restorasyon sebebi ile büyük ölçüde ibadete kapatılması sözkonusu. İsterseniz Şantiyelerde insan güvenliği konusu ile ilgilenenlere sorun. Teknik olarak, yasal çerçevede çatı ve minarede yıllarca sürecek resterasyon için ziyaretçi ve ibadet için kullanım yasalara uygun mu?

Bu LGBT ve GENDER konusunda Ankara artık bir karar vermeli. Oraya öyle buraya böyle konuşmak kimseye güven vermiyor. Bu tartışma Diyaneti de, siyaseti de, iktidarı da, muahelefeti de zorluyor. Bu süreç “iyi yüzlü”  politikalarla yönetilemez. Bu şekilde işin ciddiyeti büyük ölçüde sulandırıldı ve inandırıcılığını da kaybetti. Unutmayalım ki, insanların devlete itibarları, dinlerine sadakatların güvencesi olduğu ölçüdedirİnsanlar bu iktidara güvenleri bu dini hassasiyetlerinden kaynaklanmaktadır. Eğer bu konuda siyasilerin samimiyeti sorgulanmaya başlarsa, tepki o şiddette büyük ve tahripkar olur.

Söyleyeyim, Ayasofya konusunda bu restorasyon senaryosu 1 yıl önce gündeme geldi. Ve bugün uygulamaya geçiriliyor. Öte yandan, sadece kişiler değil, aynı şekilde Üniversiteler de “Toplumsal Cinsiyet” konusundaki tutumları, duyarlılıkları ile ilgili olarak notlandırılıyor. Eğer bu bağlamda eğitim programları, akademik programlar uygulamıyor, konuya pozitif bir bakış açısına sahip değilseniz, hiçbir uluslararası akademik programa çağırılmıyor, fon desteği alamıyorsunuz.

YÖK bu konuda ne yapıyor bilmiyorum ama ülkemizdeki bütün akademiler ve akademisyenler bu SatanistPedefoli çetesinin tehdit ve baskısı altında. Bu ahval ve şerait altında ya “uluslararası sisteme” tabi olacaksınız ya da sistem dışı kalacaksınız. Onun için İstanbul sözleşmesi, 6284, Kimlik kartındaki GENDER maddesi bu konuyla ilgili. Bu konuda Mahinur hanım da aynı senaryonun bir parçası olarak böyle mi konuşacak? Halka YALAN mı söylenecek, sistemin patronlarının dediğimi yapılacak? Uluslararası sistemin AK Partiye desteği, bu ülkede bu anlamda Müslüman dindar kitlenin kontrol altında tutulmasına yönelik bir desteğe mi evrilecek?

Ever, Türkiye’deki Üniversitelere “TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ”NE İMZA ATMADAN AB PORJE KAPISI KAPALI. Türkiye’de akademik çalışmalarını sürdüren bilim insanlarının AB projelerini yapabilmeleri ve AB fonlarından faydalanabilmeleri için “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” başlıklı bir metnin altına üniversite olarak imza atmaları gerekiyor. Tüm üniversitelerin senato toplantılarında gündem maddesi olarak ele alınıp, senatodan geçirilmeden ilgili üniversiteden bilim insanının herhangi bir AB projesi yapmak üzere başvuru yapması teknik olarak mümkün değil. Öyle ki insanlık için ufuk açıcı bir bilimsel proje de yapsanız öncelikle başvuru dosyanızda üniversiteniz tarafından imzalanmış bu evrakın beyan edilmesi gerekiyor. Aksi durumda başvurunuz ya geçersiz oluyor ya da dikkate alınmıyor.

İşin daha üzücü yanı, Türkiye’de YÖK dahil aklınıza gelebilecek her türlü bilimsel kurumda bilimsel çalışma başvurusu için de bu metnin altına imza atılmış olması gerekiyor. “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” olarak tanımlanan kavram aslında kelimenin ağızınızdan çıktığından çok daha sorunlu bir anlam taşıyor. Cinsiyet dediğimizde hepimizin aklına geldiği gibi kadın-erkek eşitliği, yani “Biyolojik Cinsiyet” kastedilmiyor. Hatta kimi üniversite senatolarında bu metne imza atmak üzere dayatma yapılan bilim insanları “o halde metinde ifade olarak ‘kadın-erkek eşitliği’ kavramını kullanalım” şeklinde şerh düşmek istediklerini dile getirdiklerinde bunun da kabul edilemeyeceği ve metnin aynıyla geçmediği takdirde proje imkanlarından yararlanılamayacağı üzerine basılarak söyleniliyor.

Yani, kimi Üniversitelerin “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Eğitimi” adı altında etkinlik düzenlemesi, bu batı kapısını açık tutmak için “Dostlar alışverişte görsün” kabilinden zevahiri kurtarma girişimi

Aşağıda sunduğumuz ekran alıntısı, dünya çapında prestijli bir bilimsel dergiye makale göndermek için takip edilmesi gereken ilk adımı gösteriyor. Değerli bir bilimsel çalışmayı sunan kişinin cinsiyeti herhalde o çalışma hakkında üzerinde durulması gereken son konu olsa gerek. Ancak ne ilginç ki daha eseri sisteme yüklemeye başlamadan karşınıza çıkan bu ekranda gerekli doldurmaları yapmadan ilerlemeniz ve makalenizi sisteme yüklemeniz mümkün değil.

Şimdi şu soruyu sormak gerekir: Dünyaca ünlü ve prestijli bir bilimsel dergiye yayınlanmak üzere sunulacak makalenin ön değerlendirmesinde neler sorulmalı? Eserin orjinalliği, literatüre katkısı, konusu, kullanılan model ve teknik gibi içerikler yerine yazan kişilerin cinsiyetinin ne olduğu ya da olmadığı makaleye ne katkı sağlayabilir?
Hadi bir an için farklı kültürlerden bilim insanlarının isimlerindeki farklılıklar dolayısıyla hitap ederken hata yapmamak adına cinsiyetini sorma gereğini duyduklarını kabul edelim. O zaman neden durduk yerde 3. Cinsiyet tercihlerini de tercih butonu olarak koyma gereğini duyuyorlar? Paylaştığımız bu ekran alıntısı sadece bir bilimsel dergide değil, neredeyse tüm dergilerde maalesef zorunlu olarak bulunduruluyor.

Olay şu: Bir akademisyen bilimsel makalesini, uluslararası bir akademik makale arama motoruna yüklemek isterse, (ki orada yer alan makaleler ve oradan yapılan paylaşımlara atıflar, akademisyenin kariyer puanını belirliyor) önce bir akreditasyon sayfasına yönlendiriliyor. Yeni uygulamaya göre kendinizi GENDER olarak, yani “Toplumsal cinsiyet” kimliği ile LGBTQI+ olarak tanımlamanız isteniyor. Hatta doğuşta beyan edilen cinsel kimlik ayrıca sorgulanıyor. Eğer bunu yapmazsanız, bir sonrasına geçemiyorsunuz. Yani makaleniz onların nezdinde yok hükmünde, çöp hükmünde oluyor.

Dahası yapay zeka makalenizi kontrol ediliyor, bir yandan intihal var mı, öte yandan kritik bir takım kavram ve kurumlara bakışınızı kontrol ediyor. Tabi bir yandan da orijinal bilgi ve fikirler bilgi ajanslarına aktarılıyor. Tabi bütün bunları, sizin hakkınızda geldiğiniz ya da yaşadığınız ülkelerdeki konumunuzla ilgili bir referans kaynağına dönüşüyor.

Evet, “bu gidişle ne din, ne diyanet kalacak aç gözünü / Dinle peygamberi zişanın ilahi sözünü.”
Bizler ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz.
Fitne zamanıdır.
Bu zamana özel donanımlar, tedbirler gerekli.
Dünyevi ikbal hesapları ile insanlık bilinen akibete doğru yokuşaşağı koşar gibi gidiyor.
Dikkatli olalım. Tevbe edenlerden , sabredenlerden, fitneye karşı direnenlerden olalım diye selam ve dua ile.