Şu seçilsin bu seçilsin, iyi ülkeyi yapay zeka yönetsin. Ne Cumhurbaşkanı, ne başbakana gerek var. Parlamentoya da gerek yok, Ankara’daki Meclisi çiçek borsası yaparız, Beştepe’yi Siber Stüdyoya dönüştürürüz. ARGE merkezi yaparız. Seçime de gerek yok. Zaten kafanıza Chip taktıktan sonra sizin kimi tercih edeceğiniz belli.
Eğer Norm dışı bir düşünce oluşacak olursa zaten otomatik olarak Resetlenecek. Sorun yok yani. Bu Demokrasi pahalı, seçmeni gönlüne bırakırsan ya Davulcuya ya Zurnacıya gidermiş. En doğrusunu da zaten Yapay zeka/Yapay bilinç bilir. Zaten bu kadar çok partiye ne gerek var? Çöp bunlar. Bu insanların da çoğu çöp, bu kadar çok insana da gerek yok.
Bu senaryoya göre Yeni Normal dönemin Norm koyucuları yani Çağdaş, ultra moden tanrıları (!?) öyle buyuruyorlar. Her kararları mümkün olan en doğru karar, hepsi bilimsel ve en hızlı şekilde gerçekleştirilecek, en yüksek ekonomi ve refah düzeyini garanti eden projeler.
Asıl sorun, bu kadar insanı nasıl İTLAF edecekler? Göreceksiniz ani ölümler artacak, Panik olmasın diye bölgesel dağılım gözetilerek, yaş, cinsiyet, meslek, risk grubları gözetilerek bir TEMİZLİK yapılacak.
Mesela “buzağı” ölümlerinde olduğu gibi, yeni doğan ölümleri patlayabilir. Buzağıların başına gelen bizim de başımıza gelebilir. İlginç değil mi bebek ölümleri hep aile içinde dar çevrede kalır. Zaten senaryoya göre, doğum öncesi sakat doğum riskine karşı bir test yapılacak. Daha öncesinden patlayan bir kısırlık, hem erkek ve hem kadında. Tedavi olalım derken sakat doğum. O gıda, tekstil, kozmetik, hayat tarzı, hareket tarzı sakat doğum riskini artıracak. Testin kendisi zaten risk oluşturacak. Çocuğunuzun sakat doğum riski %10 ise, mesela çocuğun rahimde izalesi değilse sigorta edilemeyeceği, sakat doğum yapacağı için teşviklerden yararlanamayacağı uyarısı yapılacak.
Zaten şimdiden bazı ülkelerde Ötenazi ve intihar yasalaştırıldı. Doğum kontrolü ve çocuk aldırma/Kürtaj halen de çok yaygın olarak uygulanıyor. Bir de başımızda bir sezeryan belası var. Hemen her konuda MR ve röntgen gibi cihazlardan film talebi, akıllı telefonlar, elektromanyetik alan yoğuşması erkek ve kadınların yoğun RF ve kimyasallara maruz kalması, hava, su, toprak, bitki ve hayvanların maruz kaldığı genetik risk taşıyan yem ve gıdalar, zirai ilaç, veteriner ilaçları, diğer olumsuz etkiler, geni ile oynanmış gıdaların hepsi bu riski artırıyor.
Belli yaş grubundan, yaşlı kategorisindeki kişilerin eksiltilmesi toplumda pek dikkat çekici olmayacaktır. İntiharlar da öyle. Özellikle, evsiz, işsiz, barınma sorunu olanlar, akol ve uyuşturucu kullananlar, kriminal risk grubundan kişilerin tasfiyesi genelde fark edilmez. Mesela yabancı-göçmen grubu da farkedilmez. Terör, savaş da zaman zaman lokal olarak düşünülecektir. Tetiklenecek tabii afetler, yangınlar, salgınlar da önemli bir araç. Kitlesel ölümler için Hindistan ve Çin’e dikkat.
Bizim zihnimizi COVİD günlerinde fotmatladılar. Media ile o HES diey bize yutturdukları EV HAPSİnde mabedleri, okulları kapatıp Media ve internet üzerinden 2 yılımızı çaldılar. Aşı ve PCR ile bahanesi ile damarlarımıza enjekte ettikler Nanotüpler ve Grafenlerle birlikte genetik kodlarımız kopyalandı. Global bir sağlık temelli Gen atlası çıkarıldı. Artık bundan sonrası kolay.
Bu orman yangınlarına ve Chemistrail’lere dikkat. Bunlar belli operasyonlar için psikolojik, toplumsal, politik ve sağ açısından manüpilasyona zemin oluşturmaya yönelik işler. Şimdi Hindistan ve Malay bölgesinde “Nipah virüsü”nün saldırısına hazır olun. Bize anlatacakları yeni bir Yarasa hikayesi hazırladılar bile. 16 Mayıs 2023’de, Reuter üzerinden haberi servis ettiler bile!
Biz o SinoVac, yerli ve milli (!?) TurkoVac’ları, en tehlikelisi o mRNA’ları ve avuç avuç verdikleri o hapları yutup, o maskeleri takıp burnumuzu uzatıp o PCR çubuklarını soktururken “hapı yuttuk”! Daha doğrusu “oltayı yuttuk”. Oltayı yutan balık yem istemez! Bugün bile kimse bu felaketi bir (Haşa) Beka meselesi olarak görmüyor. Hesap sormak şöyle dursun, soru da sormuyor. FETÖ gelir, PKK gelir, BÇG, ADD, ÇYDD gelir korkusu ile susuyoruz. Oysa o rolleri kırmızı maskeliler değil, yeşil maskeliler, başkaları değil, bizden birleri mi üslendi sanki?
Yeni “Yarasa hikayesi” hazır. Son derece akademik, son derece gerçekçi, mantıklı. Hikaye çevresi bir arka planla başlıyor: Hikayemiz Hindistanın ormanlarında Kerala'da yoğun ağaç kaybı ve hızlı kentleşme ile başlıyor. “Nipah” gibi bir virüsün ortaya çıkması için yangınlar, çevresel şartlar ideal şartları oluşturmuş. Reuters’in görsel efektlerle süsleyerek anlattığı hikaye şöyle devam ediyor: ''Ölümcül bir yarasa virüsü insanları enfekte etmenin yeni yollarını nasıl buldu, şimdi size bunu anlatacağız. Önce yarasalardan domuzlara sıçradı. Sonra domuzlar insanlara verdi. Artık beyne zarar veren Nipah virüsü, bir ara konak olmadan yarasalardan insanlara geçmenin bir yolu buldu ve Malezya'daki bir çiftlikte , yarasaların yedikleri meyvelere tükrükleri bulaştırdıklar. Ölümcül mikrop bulaşan bu meyveler yere döküldü ve domuzlar bu kontamine meyveler yediler ve virüsü gizemli bir beyin şişmesi hastalığına yakalanan insanlara bulaştırdılar. 2018 de nasıl oldu ise bu yarasalardan bulaşan ölümcül mikrop Malezya’da Domuz çiftliğinde görüldü ve çiflik çalışanları arkası arkasına hastalığa yakalandılar. Hastalığın nasıl bir hastalık olduğu ve kaynağı anlaşılana kadar 100’den fazla kişi öldü. Ve artık çok geç.. Asya için GlobalReset’çiler için, bu kez Hindistan menşeli yeni bir mikrop bulundu. Çok geç olmadan aşısı da bulunur artık. Bu hikayeyi bize anlatan 7 ayrı Reuters uzmanı var. Bunlara inanmamazlık yapamazsınız. Yazanlar Deborah J. Nelson, Ryan McNeill, Sreekanth Sivadasan, Allison Martell, Ruma Paul, Andrew RC Marshall ve Adolfo Arranz.''
Aslında bu hikaye şöyle başlıyor: ''Changaroth, India / 3 Mayıs 2018'de Hindistan'ın güneybatı kıyısına yakın bu köyde ailesiyle kalırken yüksek ateşle uyandı. 26 yaşındaki elektrikçi asistanı Muhammed Sabit, hemen Hindistan'ın Perambra kentindeki devlet hastanesine gitti. Gözlem için diğer hastalarla birlikte bir koğuşa yerleştirildi. Sonraki 24 saat içinde semptomları hızla kötüleşti. Kusma, sayıklama, titreme ve şiddetli öksürük. Personel onu, dang humması ve sıtma gibi sivrisinek kaynaklı hastalıklara karşı test edildiği bir tıp merkezine yönlendirdi. Hepsi negatif geldi. Doktorlar onu antibiyotik ve antiviral ilaçlarla tedavi ettiler, boşuna. Reuters'e, ciğerleri sıvıyla doldu, oksijen seviyeleri düştü Epidemiyologların "indeks vaka" dediği Sabit, iki gün sonra öldü. Sağlık personeli ölüm nedenini “viral ensefalit” olarak kaydetti. Ancak gerçekte onu neyin öldürdüğünü gerçekten bilmiyorlardı Nipah virüsüne yenik düştüğünü anlamak doktorların neredeyse iki haftasını aldı. O zamana kadar 22 kişi daha enfekte olmuş ve ikisi hariç hepsi ölmüştü. Virüs bu şekilde yayıldı.'' Kaynak: (Enfeksiyon Hastalıkları Dergisi).
Doktorların, Sabit'in yarasalardan bir virüs kaptığını fark etmesi yaklaşık iki hafta alacaktı. İşin ilginç yanı (Salgından hemen sonra bir bilimsel araştırma yayınlanıyor. Hatta birkaç bilimsel araştırma birden) Bu bilimsel araştırmalara göre, o zamana kadar babası, ağabeyi, teyzesi, sağlık çalışanları ve aynı odayı paylaşan hastalar da dahil olmak üzere 22 kişi daha enfekte olmuştu. Hastalananlardan sadece iki kişi hayatta kalmıştı.
Bu hikayenin elbette gerçek bir yanı var ama anlatılan bu hikayenin ben bize anlatılmayan başka yönleri olduğunu düşünüyorum, tıpkı “Wuhan”, “Hubei”, “canlı hayvan pazarı” hikayesi gibi. Hikayenin Hindistan’dan Malezya’ya uzanan ve bir Müslüman kişi üzerinden anlatılması da bana hayli ilginç geldi.
Sevgili kardeşlerim, dünyayı bekleyen çok tehlikeli gelişmeler sözkonusu.
Biz neyle meşgulüz. Bakın kavga etmek için bile önce yaşamanız gerek...
Birileri sizi - bizi birbirimize kırdırıp bizlerden kurtulmak istiyor. Kaçtığımızı sandığımız şeye koşuyor olmayalım sakın.
CoVID’den gereken dersi almamışsak daha beterini bekleyin.
Bu Asya, bizim için ise özel bir senaryo hazırlıyorlar, çünkü biz onlar için, sorumluluğu bize aid olmak üzere ucuz değil, Bedava DENEK’iz ve biz İslam ülkeleri, Türk dünyası, Balkanlar, Kafkaslar ve Afrika halkları için RolModel’iz.
Unutmayın Kore de “Ucuz asker”dik(!?), o günler geride kaldı, bu yeni post modern siber savaşta gönüllüyüz artık.