Nilgün Cerrahoğlu, yazar Adalet Ağaoğlu'nun, aydın olmanın, bilimsel düşünmenin ve eleştirel aklın gereği olan basit kuşkuyu bile bir yana bırakarak, sadece siyasal islamcı AKP iktidarı ve o dönemdeki ortağı illegal Gülen Cemaati'nin iddialarını sorgulamadan Ergenekon davalarına verdiği desteği anımsatarak, "Topluma bir özür bile sunmadı" diye yazdı.
Bilindiği gibi bu hafta Yargıtay, Ergenekon diye bir örgütün olmadığını ve davanın bir tertip olduğunu hükme bağladı.
Bugün ülkeyi dinci faşizan bir diktatörlüğe sürükleyen AKP iktidarına Ağaoğlu'nun verdiği desteğe de işaret eden Cumhuriyet yazarı Cerrahoğlu, "En ön safta sürecin borazanlığını yapan o aydınlar, bir an dönüp bir 'vicdan muhasebesi' yapmadı. Kendileriyle yüzleşmedi" dedi.
Nilgün Cerrahoğlu bugünkü köşesinde Ergenekon operasyonu ve davaları süreci için, "Göz önündeki bu hukuk cinayetine engel olamadık. Engel olamadığımız gibi çok insan kafasını öte yana çevirdi" diy yazarak, Adalet Ağaoğlu'nun o dönem de Dursun Çiçek'in kızı İrem Çiçek için kullandığı ağır, haksız ve vicdansızca ettiği sözleri de anımsattı.
ERGENEKON REZALETİ
Cerrahoğlu'nun ilerici, solcu veya asgari ölçüde de olsa demokrat kabul edilen bir aydının yakışan tutumu alamayan; dolayısıyla dönemin bütün hoyratlıklarına, insan hakları ihlallerine ve anti-demokratik uygulamalarına ortak olan Ağaoğlu hakkında şunları yazdı:
"Numunelik sayıda az insan 'Ergenekon utancının' vicdani ve ahlaki ağırlığını taşıdı.
Sıradan yurttaşları bırakın, 'aydın' diye ortalıkta dolanan insanlar; 'Ergenekon'a -aşikâr tüm hukuksuzluklara rağmen alkış tuttu.
Kimi 'kazanan ata oynamanın' vurdum duymazlığını yaşadı...
Kimi -sözde- kısasa kısas askeri müdahalelerin hıncını aldı.
Adalet Ağaoğlu’nun bir mülakatta örneğin söylediklerini hatırlıyorum. Adına hiç yakışmayan ilkel bir “göze göz dişe diş'' mantığıyla İrem Çiçek misali babasını savunan kadınlar için, “Diyarbakır’da, F tipi cezaevlerinde binlerce insan haksız yere yattı, hâlâ yatanlar var'' demişti:
“Ergenekon olmadan önce onların hanımlarının, kızlarının hiç sesi çıkmadı. Şimdi mahkeme kapısında subay babasını savunuyor fakat zamanında darbeden sonra içeri alınan insanlar umurlarında olmamıştı. Şimdi Silivri kapısında ''Haksızlık’ diye bağırıyorlar!''
Bu “Madem öyle işte böyle'' mantığı Adalet Hanım gibi vaktiyle çok saygın bellediğimiz isimlere, “aydınların görevinin her durumda haksızlık ve hukuksuzluklara karşı çıkmak olduğunu'' unutturdu.
Ergenekon’un doğrudan ayrıca tabii bir de “maşası olan'' ve Ergenekon’un “meşruiyet inşasında'' görev alan aydınlar var.
Onlardan hiç bahsetmiyorum bile.
En ön safta sürecin borazanlığını yapan o aydınlar, bir an dönüp bir “vicdan muhasebesi'' yapmadı. Kendileriyle yüzleşmedi. Topluma özür sunmadı."