Davutoğlu'nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle;
"İslam dünyasında da içler acısı bir tablo söz konusu. Kendi halkına karşı kimyasal silah kullanan, kurdukları yolsuzluk çarklarıyla serveti kendi ellerinde tutarken halkını yoksulluğa mahkum eden, ülkenin dar kaynaklarını istismar ederek elde ettikleri milyar dolarlık servetleri Batı bankalarına aktaran, özgürlük ve adalet ölçülerinde dünyanın en kötü karnelerine sahip olan liderler; güçlerini kaybettikleri anda hesap vermekten korktukları için her yolu mübah görerek iktidarlarını sürdürme çabası içindeler. Daha da kötüsü dini ve milli sloganları hoyratça kullanarak, iktidarlarını meşrulaştırmakta hiçbir beis görmüyorlar. Böylesi kritik bir eşikte, özelde Sayın Erdoğan'ın genelde Türkiye'nin güzel bir örneklik teşkil etmesi tarihte derin bir iz bırakabilir ve ülkemizi insanlığa öncü edecek bir konuma getirebilirdi. Ancak son yaşananlar maalesef bu hedeften çok uzakta olduğumuzu hepimize gösteriyor.
"Taksim'deki hain terör saldırısı sonrasında devlet adabına uymayan bu ilişki daha açık bir şekilde ortaya çıkmış durumda"
Devlet adamlığı ve liderlik, 3 ana güven unsuruna oturur. Birincisi, devlet sistemi içindeki siyasi elit ve bürokrasi ile kurulan güven ilişkisi. İkincisi, halk ile kurulan güven ilişkisi. Üçüncüsü ise uluslararası alanda muhattaplarla kurulan güven ilişkisi. Bugün bu üç alanda da Türkiye'de ciddi bir güven bunalımı yaşanmaktadır. Son dönemde Cumhurbaşkanı ile İçişleri Bakanı arasındaki ilişkiler ast üst olmaktan çoktan çıktı. Taksim'deki hain terör saldırısı sonrasında devlet adabına uymayan bu ilişki daha açık bir şekilde ortaya çıkmış durumda. Cumhurbaşkanı, İçişleri Bakanı'nı istiskal edercesine doğrudan validen bilgi aldığını söylüyor. İçişleri Bakanı, Cumhurbaşkanı 2 gün sonra Amerikan Başkanı'yla görüşeceğini bile bile terör saldırısının faili olarak Amerika'yı göstererek Cumhurbaşkanı'nın görüşmedeki diplomasi alanını daraltıyor.
Bugün İçişleri Bakanı Soylu'nun görev alanının başladığı ve bittiği yerde kime karşı sorumlu olduğu da belirsizdir. Soylu daha önce damat Bakan Berat Albayrak'ın heveslendiği gibi fiili başbakan konumu kazanma peşinde. Terör saldırısıyla ilgili gerçekten bir dış bağlantı söz konusu ise devlet geleneğine sahip ve demokratik hukuk işleyişine uygun bir yönetimin işleyiş biçimi açıktır. Ne mi bu işleyiş biçimi? İçişleri Bakanı'nın elinde böyle bir dış irtibat ve odak bilgisi varsa, yapacağı iş bellidir bizim yönetimimizde; bu bilgiyi kamuoyu ile paylaşmadan önce Dışişleri Bakanı ve MİT ile birlikte değerlendirip, Cumhurbaşkanı'na arz eder. Cumhurbaşkanı; İçişleri Bakanı, Dışişleri Bakanı, MİT Başkanı ve ilgili devlet görevlilerinin katılacağı bir güvenlik toplantısı talimatı verir. Cumhurbaşkanı; değerlendirmeleri dinledikten sonra İçişleri Bakanı, Dışişleri Bakanı, MİT Başkanı'na gerekli talimatları verir. O anda İçişleri Bakanı'nın dış irtibat konusundaki görevi biter; içeride kamu düzenini sağlamak üzere görevinin başına döner. Dışişleri Bakanı ve MİT Başkanı aldıkları talimatlarla harekete geçer.
Peki devlet bilincine ve geleneğine sahip bir yönetimin atması gereken bu adımlar atıldı mı? Hayır. İçişleri Bakanı önce kendisini MİT Başkanı yerine koyup, dış istihbarat ile de yetkili görerek terörün arkasındaki dış odaklarla ilgili bir iddiayı sokakta kamuoyu ile paylaştı. Sonra Dışişleri Bakanı görevini de üstlenip kendisi Dışişleri Bakanıymış gibi ABD'yi itham etti ve nihayet Cumhurbaşkanı rolünü de çalıp taziyelerini kabul etmeyeceğini cümle aleme duyurdu. Peki Dışişleri Bakanı'nın attığı bir adım oldu mu? Hayır. Daha da ötesi Cumhurbaşkanı'nın bu iddiaları teyit eden bir açıklaması ya da yaptığı üst düzey bir güvenlik değerlendirme toplantısı oldu mu? Hayır. Cumhurbaşkanı herhangi kapsamlı bir açıklama yapmadan ABD Başkanı Biden ile görüşmek üzere Bali'ye hareket etti.
"Sanki Türkiye Cumhuriyeti Devleti 2 ayrı hiyerarşi ile yönetiliyor"
Bu konuda İçişleri Bakanı'na destek kimden geldi? Devlet mimarisinde hiçbir tanımlanmış görevi olmayan Bahçeli, Cumhurbaşkanı'nın Biden ile görüşme süreci içinde bir eş cumhurbaşkanı edasıyla ABD'yi en ağır ifadelerle suçladı. Peki bu tablo karşısında Cumhurbaşkanı ne yaptı? İçişleri Bakanı ve Bahçeli'nin açıklamaları yokmuş gibi ve hiçbir şey olmamış gibi Biden ile tebessüm eden ifadelerle poz verip taziye kabul etti. Sanki Türkiye Cumhuriyeti Devleti 2 ayrı hiyerarşi ile yönetiliyor.
İçişleri Bakanı elinde bilgi ve belge olmadan her zaman olduğu gibi show yaparak kendisi hakkındaki iddiaları örtmeye çalışmışsa ve vazifesini ihmal ve Türkiye Cumhuriyeti'nin dış ilişkilerine zarar vermesi söz konusu olmuşsa derhal görevden alınmalıdır. Hiçbir sorumluluk sahibi olmadan devlet adına açıklama yapma hakkını kendinde gören Bahçeli de derhal cumhurbaşkanı yardımcısı olarak atanmalı ve Türkiye Cumhuriyeti üzerindeki sorumsuz lakin yetkili Bahçeli vesayeti görüntüsü ortadan kaldırılmalıdır. Sayın Erdoğan devlet mimarisinde gerçekten liderlik gösterecekse ve bir güven ilişkisi kuracaksa devletin istihbarat, diplomasi ve yaptırım uygulama yetkisini elinde bulunduruyormuş gibi; şov yapan Soylu kamburundan ve dışarıdan ahkam kesen Bahçeli vesayetinden kendisini kurtarmalıdır."