Gazete Duvar'dan İrfan Aktan'a konuşan İstanbul bağımsız milletvekili Ahmet Şık, AKP-MHP'nin ancak mutlak zafer elde edebilecekleri bir sistemi kurarlarsa, seçim olacağını aksi bir durumda seçim döneminin kapandığını belirterek, muhalefetin ise sosyal medyaya sıkıştığını söyledi. Şık, muhalefetin önderlik sorunun olduğunu ve bu ihtiyacı karşılayacak tek kişinin eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş olduğunu söyleyerek, sessiz kalınması halinde Demirtaş'ın hapiste kalmaya devam edeceğine dikkat çekti.
İşte söyleşiden bir bölüm:
Twitter’ı kullanmayı neden bıraktınız?
Avukat Ebru Timtik’in öldüğü gece, tıpkı daha önceki ölümlerde olduğu gibi sanal dünyada yine aynı sözcüklerle ve aynı cümlelerle karşılaşıp reel hayatta ise bunca yalnız olmamıza öfkelenerek hesabı bir süreliğine askıya aldım. Muhaliflerin seçim sandığına hapsedilmesi ve sosyal medyanın linç şehveti peşindeki rehineleri haline gelmesi nedeniyle yaptım bunu. Bu dediğimden sosyal medyayı önemsiz ya da etkisiz bulduğum anlamı çıkarılmasını istemem. Ancak Saray faşizmi ile bu şekilde hesaplaşmanın mümkün olmadığını düşünüyorum.
Nasıl hesaplaşılabilir peki?
Temel hak ve özgürlüklerin her dönemde kolayca alaşağı edilebildiği, demokrasi fakiri ve medyasız bu ülkede devletten hakkın olanı alacağın, iktidara had bildireceğin ve sesini duyurabileceğin yerin tek adresi sokaktır. Bu ağır koşullara rağmen bir avuç insanın sokakta yürütmeye çalıştığı hak mücadelesine dâhil olmak yerine Twitter’dan, Facebook’tan vicdan rahatlatmak çok rahatsız edici. Sosyal medyada esip gürleyen binlerce insan varken bunun sokağa hiçbir şekilde yansımaması, tepkilerin kuvveden fiile dönüşmemesi garip değil mi? 1968’de Fransa’daki protestolardan kalma çok güzel bir slogan var: “Barikat sokağı kapatır, yolu açar.” Bu slogan bir hayat bilgisine dayanıyor ve bizde bu bilgi var. Barikatın Twitter’dan, Facebook’tan kurulamadığını gördük.
REJİMİ KORKUTAN TEK GÜÇ KADINLAR
Fakat Anayasa’da güvence altına alındığı halde muhalefete, mağdurlara toplu gösteri ve yürüyüş hakkı tamamen rafa kaldırılmış. Sosyal medyada da ciddi kısıtlamalar, tweet attı diye hakkında soruşturma açılan on binlerce insan var. İnsanların sokağa çıkmalarının herhangi bir yolunun bırakılmadığı ortamda sosyal medyanın tek mecra haline gelmesi şaşırtıcı mı? Elbette insanların korkularını, kaygılarını anlıyorum. Ama öncelikle şu tespiti yapmak gerek: Rejimin kendi destekçilerine saldığı korku daha büyük.
Nasıl yani?
En tepedeki dahil hepsi korku içinde. Hangi suçlara karıştıklarını ve bunun hukuki karşılığının ne olduğunu çok iyi biliyorlar. “Yapıyorlar, çünkü yapabiliyorlar” tespiti, iktidarın gücünü değil bizim güçsüzlüğümüzü, ya da sahip olduğumuz gücü gösteremediğimizi anlatıyor aslında. Ancak, bizi sokağa çıkarmaktan alıkoyan her ne ise, biz sokağa çıkıp demokratik haklarımızı talep etmediğimiz sürece bize çok daha ağırını yaşatıyor, yaşatacak. İnsanların vazgeçemediği konforları var. Ama bilmeliler ki, gasp edilen haklarına itiraz etmedikleri sürece, şimdi sahip olduklarını sandıkları o konforları da peyderpey ellerinden alınacak. Çünkü sessizlik, korku iklimini besleyen en etkili zehir. Doğru zamanda, doğru yerde, doğru ve güçlü sesi çıkarmanın panzehir olduğunun da kanıtı var; kadınlar. Gezi isyanından bu yana, rejimi korkutan tek güç kadınlar. Ülkeyi bir faşist cuntaya teslim eden ve ardından herkesin sindiği ya da iktidarın çizdiği hatta hizalanmakta tereddüt etmediği bir karanlık dönemin başlangıcı olan 15 Temmuz kalkışmasından bu yana sokaklarda hakkının peşinde olan tek güç kadın hareketi. Sadece İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik saldırıya bile öylesine kuvvetli bir direnç gösterildi ki, iktidar frene basmak zorunda kaldı. Dolayısıyla Türkiye muhalefetinin, etki değerlendirmesi yapması için önünde böylesi somut, güncel bir örnek var.
SOSYAL MEDYAYA YAYILDIĞIMIZI DEĞİL, SIKIŞTIĞIMIZI ANLAMANIN VAKTİ GELDİ
Yani sizce muhalif insanlar, sizin yaptığınız gibi sosyal medyayı askıya mı almalı?
Elbette hayır. Zaten haddim de değil bunu söylemek. İnternet çağına doğmuş genç arkadaşların sosyal medya mecrasını çok önemsemelerini anlıyorum. Oradan yapılan faaliyetlerin hayatlarında kapladığı yerin de farkındayım. Ama buradan bırakın bir devrim yapmayı, iktidara had bildirmenin bile mümkün olmadığını görmek gerekiyor. Artık sosyal medyaya yayıldığımızı değil, sıkıştığımızı, muhalefeti etkisizleştirdiğini ya da iktidara rahatsızlık vermediğini anlamamızın vakti geldi.
Ama pek çok insan için sosyal medya adaletin arandığı, yer yer bulunduğu bir alan…
Bakın, Batman’da intihara sürüklediği İpek Er’e tecavüz ettiğine dair ciddi kuşkular bulunan Uzman Çavuş Musa Orhan’ın tutuklanması konusunda günlerce sosyal medyada kampanya yapıldı. Herif tutuklandı da. Ve pek çok arkadaş bunu bir zafer olarak gördü. Fakat kısa süre sonra serbest bırakılınca da pek çok insan büyük bir yıkım yaşadı. Peki tutuklanması sosyal medya marifetiyle sağlandıysa, serbest bırakılması neyin eksikliğinin sonucu?
Sizce neyin?
Sokak ve sosyal medya birbirinin mütemmim cüzü olmak zorunda. Sosyal medyada bulunan adaletin ömrü, sosyal medya gündeminin ömrü kadardır. Kaldı ki, Türkiye’de toplam 12 milyon Twitter kullanıcısı var. Daha yaşlı kuşağın var olduğu Facebook kullanıcılarının sayısı ise 37 milyon. İktidar karşıtlarının, yanlılarının ve her iki tarafın trollerinin hesapları bu sayıya dâhil. Troller dışında kalan herkes bir körler sağırlar ilişkisi gibi sadece kendi mahallesi ile etkileşim içinde. Haliyle bu mecralardaki gündem belirleme mücadelesinde de muhalefet açık ara önde değil. Rejimin ve işbirlikçilerinin sübvanse ettiği on binlerce troll hesap var. Bunların hedef gösterdiği kullanıcılar saatler sonra kendilerini karakolda buluyor. Çünkü arkalarında bir iktidar gücü var. Peki muhaliflerin arkasında ciddi bir toplumsal güç var mı? Sosyal medya, sokağın gücü olduğu sürece bir güçtür. Aksi halde sadece birbirimizi takip edip oyaladığımız, vicdan rahatlattığımız, trollerle uğraşırken güç ve enerji kaybettiğimiz bir mecra oluyor.
MUHALEFETE ÖNDERLİK EDECEK TEK KİŞİ SELAHATTİN DEMİRTAŞ
Parlamenter muhalefetin olanakları kısıtlı, sokak kapalı, insanlar ne yapsın o zaman?
Parlamenter muhalefetin güçlenmesi, sokak muhalefetiyle paralel ilerlemesiyle mümkün. Bugün engellendik diye yarın aynı sokağa gitmezlik edemeyiz. Her gün inatla, inançla, kararlılıkla sokağa çıkmaz, demokratik hak taleplerini haykırmazsak, faşizmin duracağı bir nokta olmayacak. Ancak şu da bizim yüzleşmemiz gereken bir gerçek ki zayıflatılan muhalefete, topluma önderlik edecek ne bir lider ne bir siyasi parti ne de sendika ya da sivil toplum örgütü var. Türkiye muhalefeti olarak toplumun güven duyduğu bir odağı neden yaratamadığımızı sormak ve bu soruya hem cevap hem de çözüm üretmek zorundayız.
Sizce bu liderlik ihtiyacını kim karşılayabilir?
Bence mevcut muhalefete önderlik edecek tek kişi Selahattin Demirtaş ve tam da bu nedenle hapiste. Ancak bu bir fasit daire. Sen sessiz kalırsan Selahattin Demirtaş hapiste kalmaya devam edecek. Osman Kavala aynı dosyadan iki kez tahliye, bir kez beraat ettiği halde aynı suçlamalarla hapiste tutulmaya devam edilecek. Gazetecileri susturmak için hapsetmeye, seçmen iradesini gasp edip temsilcilerini rehin almaya devam edecekler.
SEÇİM, İKTİDARIN MUTLAK ZAFERİ GARANTİLEMESİ HALİNDE OLUR
Muhalefet, AKP’nin ömrünün tükendiğini, yapılacak bir seçimde iktidardan düşeceğini söylüyor. Aynı fikirde misiniz? Yapılan anketler, AKP-MHP ortaklığının toplamının yüzde 50’yi bulamadığını gösteriyor. Fakat bu, seçim olması halinde teyit edilebilecek bir bilgi. Oysa bence mevcut iktidar bloku ile, AKP’nin kaybedeceği bir seçim yapılmayacak.
Nasıl yani?
İktidar bloku, yeni yasama döneminin başlayacağı ekim ayında Meclis’in siyasi partiler ve seçim yasası ile ilgili bir gündemle toplanacağına yönelik sinyaller veriyor. Mevcut tabloda bile olası bir seçimde iktidar blokunun muhalefetten daha az oy alacağını söylemek bir kehanet değil. Hal böyleyken iktidar bloku, mutlak zaferi garantileyecek bir seçim sistemi inşa etmek istiyor. Çünkü erken seçime gitmek zorunda kalırsa bir sigortaya ihtiyacı var. İşte o gerçekleşirse seçim olur.
Aksi halde?
Aksi halde Türkiye’de seçim dönemi kapanmıştır. AKP’nin seçimle gitmeye niyeti yok. Çünkü bu bir siyasi parti değil, daha önce de söylediğim gibi, demokrasinin tüm araçlarını ve giderek devletin zor aygıtlarını kullanarak iktidarı ele geçirmiş bir mafya. Halihazırda ellerinde böylesi bir parlamenter çoğunluk varken, güçlerini tahkim edebilecekleri bir seçim sistemi icat edemezler mi, edebilirler. Bunu yasalaştıramazlar mı, yasalaştırırlar.