Sinan Ateş'in kırkının çıkmasına, yastan sebep susanların konuşmasına ramak kalmıştı ki, yeni bir yıkıma uğradık.
Biri bitmeden, bir yas daha tutmaya başladık.
Bir iken, bir günde binlerce Bengisu'muz oldu.
Binlerce Banuçiçek'imiz…
Binlerce Ayşe…
Binlerce Selma…
Binlerce Musa…
Hepimizin gözü önünde işlenmiş cinayetlerin binlerce "geride kalanı" daha…
*
Öyle ya;
Görüp de görmezden, duyup da duymazdan, bilip de bilmezden gelmenin, böylece zemin bulabilmiş ihmal ve usulsüzlüklerin, hesapsız ve cezasızlıkların kurbanıydı onların babaları, onların eşleri, onların kardeşleri, onların evlatları da…
Dolayısıyla, adaleti tecelli ettirme sorumluluğumuz ikiye, üçe, beşe değil yüzbinlere katlandı; enkaz altında.
*
Bu ahval ve şerait içinde, ilk iş bütün o Ayşe'leri, Ayşe Ateş gibi "hesap sorma" azim ve kararlılığına büründürebilmeli.
Ayşe Ateş'in, eşinin uğradığı alçaklığın hesabını sorabildiği ve ucu kime uzanırsa uzansın, istisnasız, kayırmasız, karartmasız her bir mesulün, ayrı ayrı ve layığınca "sebep olduklarının" hesabını verdiği, vermekten kaçamadığı bir düzen tesis etmeli.
Ki…
Ayşe Ateş'in, yolunu karartan deve dişi gibi "gölge"lerde kaybolmadan, bariyerleri, duvarları velhasıl engelleri aşa aşa, bu "namus davası"nı nasıl kazandığını görüp de cesaretlensin memleketin bütün Ayşe'leri!
"O, böyle bir kuşatma, böyle bir tehdit, böyle bir baskı altında başarabildiyse, biz de başarabiliriz" diyebilsinler.
*
Bu bağlamda…
Eşinin uğradığı suikastın hemen ardından sergilediği soğukkanlı, sağduyulu, "Siyasetin konusu yaptırmama" tavrının kıymeti bilinmeyen Ayşe Ateş'in, Ateş ailesinin adalet yürüyüşünü fiilen de başlatmış olması çok önemli.
*
Hanidir yazacağım, aklımda, uygun zaman ve zemini bulamıyordum.
Hem Ayşe Ateş'in Kemal Kılıçdaroğlu'nu ziyareti, hem de Alican Uludağ'ın, suikastın ardından, ancak sonuçsuz kalan birkaç girişimden sonra ve ciddi bir baskı ve direnç aşılarak tutuklanabilen Tolga Demirbaş'ın, bir milletvekilinin de bulunduğu evde yapılan ilk gözaltı işlemiyle ilgili tutanağın kaybolduğuna dair haberiyle oluşan günden vesile olsun, bir şerh demeyeyim de, biriktirdiğim birçok gözleme de dayalı bir sezimi not düşeyim:
Uludağ'ın haberiyle gözlerin bir kere daha çevrildiği malum milletvekili, Sinan Ateş ile hasım olma durumuna rağmen bu suikastın "perde arkasındaki" odak olmayabilir.
Daha büyük başları dikkatten kaçırmak üzere, profilinin uygunluğundan dolayı seçilmiş bir "kurban" olabilir.
"Perde arkasındaki" odak olsaydı, zaten emin olun bu kadar kör kör parmağım gözüne, kamuoyunun önüne adeta "atılmazdı".
Cambaza bak!
Bu suikast, neyi gösterdiklerine bakarak değil bize neyi göstermediklerini bularak aydınlanacak.
Ve aydınlandığı gün belki de bir neslin, nesillerin, içinin en karardığı gün olacak!
Nice insan için "Ne uğruna" sorusunun cevabını arayacağı yeni bir sınav başlayacak; kendi evlatlarına acımayan bir canavarı doyurmak uğruna mı?
ORHAN KARAVELİ…
Yakın tarihin en önemli görgü tanıklarından biriydi.
İstanbul'da olduğum dönemde defalarca ziyaret ettiğim, söyleştiğim, başta Adnan Menderes'in skandallarla dolu meşhur ABD gezisinde uğradığı muamele olmak üzere, özellikle 27 Mayıs'ın taşlarının nasıl döşendiğine dair birinci ağızdan çok önemli ayrıntılar edindiğim, faydalandığım önemli bir gazeteciydi.
Allah rahmet eylesin…