AKP-MHP bloku yenilebilir!

Totaliter başkanlık anayasası, referandum değil, faşizan bir plebisit (yani tek seçenekli oylama) ile topluma kabul ettirilmek isteniyor. Ülkenin sokulmak istendiği bu yola ''hayır’ demek, belki tek başına adaleti, özgürlüğü...

Totaliter başkanlık anayasası, referandum değil, faşizan bir plebisit (yani tek seçenekli oylama) ile topluma kabul ettirilmek isteniyor. Ülkenin sokulmak istendiği bu yola ''hayır’ demek, belki tek başına adaleti, özgürlüğü ve eşitliği sağlayıp acılarımızı dindirmeyecek, ama bu ''hayır’ Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar yükselen gerici karşı devrim dalgasını kırmak anlamına gelecektir. Bu faşist başkanlık anayasasına karşı koymak, demokratik hak ve özgürlüklere ilkesel düzeyde sahip çıkmak demektir.

Plebisitten, “kıl payıyla'' bile olsa ''hayır’ sonucunun çıkması, rovenşist bir kinle ülkenin boğazını sıkan siyasal İslamcı hareketin yenilgisi olacaktır. Bu dinci saldırıya direnmek, insanlığın ilerici birikimini savunmak ve haklın hukukunu korumaktır. Bu gerici kalkışmaya ve saldırganlığa ''hayır’ demek, toplumu uçurumunun kenarından çekip almak, yıkıcı bir iç savaş felaketini önlemektir.  Bu anayasaya ''hayır’ demek insanların rahat bir nefes almasını sağlamak demektir.

Bildiğiniz gibi faşist başkanlık anayasası Meclis’te görüşülmeye başladı. İktidar, toplumun tartışmaları izlememesi için olağanüstü bir çaba sergiledi. Meclis TV ilk gün yayın yapmadı, yandaş ve yanaşma medya yeniden “Penguen'' belgeseli günlerine döndü. Aralarında Kültür Türk (Tele 1) TV’nin de olduğu sadece üç kanal, Halk TV ve Ulusal Kanal Meclis’in kapalı devre yayınlarını CHP’li milletvekillerinin yardımıyla internet üzerinden alarak tartışmaları canlı olarak yayınladı. CNN Turk, NTV, Haber Turk gibi sözde “merkez'' ya da “ana akım'' medya kanalları utanç verici bir sessizliğe büründü.

CHP’liler, MHP’nin bir kanadı ve HDP Meclis’te bu totaliter başkanlık anayasasına direndi. Özellikle CHP’nin direnişi, Deniz Baykal’ın partisi adına yaptığı kapsamlı ve toplumu uyarıcı konuşma önemliydi. Ancak, CHP’nin toplumu harekete geçirmek yerine, insanları televizyonlarının başına çağırmak ve nasıl mücadele ettiklerini izlemelerini istemesi anlaşılır gibi değildir.

Meclis’te sergilenen direniş elbette önemlidir, ancak sokakta, halkın harekete geçirilerek direnişin toplumsallaştırılması da en az Meclis’te sergilenen direniş kadar yaşamsaldır. Hatta toplumun bu faşist başkanlık anayasasına hukuksal haklarını kullanarak direnmesi, sonucu etkileyecek ve diktatörlük girişimini yenilgiye uğratılmasını sağlayacak asıl etkendir. Bu kader günlerinde halkı “seyirci'' haline getirmek doğru olmayacaktır.

Şimdiden direnmeye başlamazsak, Erdoğan-AKP yönetiminin kendi milletvekillerine de baskı yaparak, sonuç almaya çalışacağı açıktır. AKP, geleneksel siyaset yapma tarzını sonuna kadar kullanacak, hile, sahtekarlık ve yalanı en önemli mücadele aracı olarak bir kez daha kullanmaktan kaçınmayacaktır. Dini inançları istismar edecek, tehlikeli bir mezhepçi çizgi izleyecek ve her ne pahasına olursa olsun başkanlık anayasasını Meclis’ten ya da referandumdan geçirmeye çalışacaktır.

Çünkü, Erdoğan-AKP iktidarının Meclis’te ye da referandumda kaybetmesi demek, sadece bir anayasa değişikliğinin reddedilmesi anlamına gelmeyecektir. Bu sonucun, yani yüzde 50’nin üzerinde çıkacak ''hayır’ oylarının yaratacağı siyasal tusunami Erdoğan-AKP iktidarının da sonunu hazırlayacaktır. Böyle bir yenilgi karşısında ne Erdoğan’ın ne de AKP’nin iktidarda tutunması mümkün değildir.

Bu nedenle AKP, seçim hilesi, baskı, şantaj, siyasal rüşvet dahil her yolu ve yöntemi deneyecektir. Toplum bu türden siyasal rüşvetlere, gündelik çıkarları için geleceğini feda etmeye alışkanlığına sahiptir. Nitekim merkez sağ ve muhafazakar iktidarlar çok partili döneme geçilen tarihten itibaren seçmene rüşvet vererek, din-kitap istismarıyla ülkeyi birlikte yağmaladılar.

Durum böyle olunca, iktidara ve gericiliğe karşı toplumsal baskı ve kuşatma çok daha büyük önem kazanıyor. Sandıklara sahip çıkmak, hile ve seçim sahtekarlığına karşı gerek elektronik ortamda gerekse oyların tasnif edildiği seçim merkezlerinde tedbir almak, daha da önemlisi kazanma iradesiyle bir kampanya yürütmek yaşamsal önem taşıyor.

Tabloya bakıldığında, AKP’ye oy vermeyen yüzde 50’nin üzerindeki bir seçmen kitlesinin, Erdoğan’ın totaliter başkanlık anayasası dayatmasından rahatsız olan AKP’lilerin, önümüzdeki referandumda bu dayatmaya direnebileceği görülüyor. Erken yapılan bütün kamuoyu araştırmaları Erdoğan-AKP iktidarının kaybedeceğini gösteriyor. Bu nedenle iktidar, toplumdaki bu eğilimi tersine çevirmek, bir kısım kararsız oyları etkilemek için her türden provokatif tutum içine girebileceğini beklemek gerekiyor.

AKP, köklü bir rejim değişikliğine yol açarak 1923 Cumhuriyeti’nin biçimsel bakımdan da tasfiye edilmesini sağlayacak ve Türkiye’yi mezhepçi-faşist diktatörlüğe sürükleyecek bu anayasa değişikliği için ülkeyi ateşe atmaya hazır görünüyor.

En az aynı kararlılığa sahip olmak ve kazanma inancıyla bu mücadeleyi yürütmek, AKP’yi yenilgiye uğratmak için yetecektir. Nitekim, Meclis’te anayasa değişiklik taslağının maddeleri hakkında görüşme yapılıp yapılmayacağına ilişkin oylamada AKP-MHP önergesinin 338-345 gibi kritik bir oy bandında kalması, kurulan gerici-faşist blokun her an çözülebileceğini gösteriyor. Öyle ki, 8-10 milletvekilinin tutum değiştirmesi AKP-MHP blokunun daha Meclis’te yenilgiye uğraması için yetecektir.

Önümüzdeki günler sürprizlere açıktır.

Keskin Kalem

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Gündem Haberleri

Kendini yaraladığı iddia edildi: Dilan Polat için Adli Tıp Kurumu’na sevk kararı alındı
Diyanet İşleri Başkanı Erbaş: Vekaletle kurban kesim bedeli ne kadar?
28 Şubat Davası ertelendi: Mahkeme davayı 9 Eylül'e erteledi
Dikkat! Tehlikeli Balık Türü Türkiye'de Görüldü
Tüyler Ürperten Öngörüler: Simpsonlar'ın Sırrı Çözüldü!