İslam Özkan'ın, "Son olarak siz, AK Parti’de bir süre bulundunuz ve bakanlık yaptınız. Şimdiki otoriter mantaliteyi andıran şeyleri o dönemde hissettiğiniz oldu mu? Bugünün ipuçlarını o günlerde gördünüz mü?" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Önceki dönemlerde siyasetin farklı isimlerini, örneğin Ecevit ve Baykal yönetimlerini de tanıdım. Oralarda da çok itirazdan pek hoşlanılmazdı. Sayın Ecevit, sayın Baykal da itirazdan hoşlanmayan egosu yüksek bir siyaset adamlarıydı. Ben biraz muhalif tavırlıyım belki, anlaşamadım bu siyaset biçimleriyle. Çekişmelerimiz 1994’ten 2004’e kadar sürdü, sonunda sayın Baykal beni asılsız gerekçelerle ihraç etti. 2007’ye kadar bağımsızdım, o süreçte e-muhtıra verildi; seçimle gelmiş iktidara yönelik bir girişim olmasına itiraz ettim. O süreçte sayın Erdoğan’ın bana ve arkadaşlarıma AK Parti'ye katılmamız yönünde ısrarları oldu. Bir kısım arkadaşımızla birlikte AK Parti’ye katıldım. 2007-12 arasında Kültür ve Turizm Bakanı olarak beş yılı aşkın görev yaptım. 2011’e kadar fazla sorun yoktu. Ama üçüncü seçimi kazandıktan sonra bir tutum değişikliği oldu.
"ÜÇ SEÇİM KAZANMASININ ÖZGÜVEN PATLAMASI KİBİR GÖRÜNTÜSÜN DÖNÜŞTÜ"
Üç seçim kazanmasının özgüven patlaması kibir görüntüsüne ve ben merkezci bir tavıra dönüştü. 2011’den itibaren zaten 1.5 yılımız müthiş gergin geçti. Başkanlık sistemi, İstanbul’daki dikey yapılaşmalar meselesi ayrılık noktamızdı, Suriye konularında tümüyle farklı fikirlerdeydik. En son Gezi Parkı’nın betonlaşmasını Kültür Varlıkları Koruma Kurulu'nun reddetmesi ve benim bu red kararını savunmam ipleri kopardı. 2013 başında bakanlıktan, 2013 sonunda partiden ayrıldım."
Bugün yaptığım eleştirileri, başından beri yaptığım içim kendimi haklı görüyorum. Keşke üçüncü seçimden sonra uyarılarımızı dinlese ve bu savrulmalar yaşanmasaydı. Ne yazık ki, Türkiye siyaseti geçmişten ibret almaktan ve tecrübeden yararlanmaktan uzak. O nedenle aynı şeyleri sil baştan, yeniden yaşıyoruz.