Rakel Dink, arkadaşını, yoldaşını, en yakınını sonsuzluğa uğurlarken şu cümleyi kuruyordu; "Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim."
O karanlık sorgulandı mı peki? Çorum’daki karanlık? Roboski'deki karanlık? Madımak'taki karanlık?
Bebeklerden katiller yaratan karanlığın; hısımlardan, dostlardan ve komşulardan gözü dönmüş canavarlar yaratan karanlığın eserleri hepimizin canını acıtıyor. 42 yıldır Xanê anaların ağıtları bu karanlığın içinde yankılanıyor. Kapı komşusunu, beraber çalıştığı arkadaşını vahşice katledebilen bu karanlık ile ne zaman yüzleşebileceğiz peki? 168 saat süren bir katliamın ardından bir daha geri dönmemek üzere göç eden komşunuzun yokluğunu hangi güzellik ile doldurabileceğini sandınız...
Bir daha aydınlanmayacak olan o karanlık için şöyle diyordu İnci Aral;
"Gülüyorlardı. İğrenç kanlı yüzleri, kirli sarı dişleriyle."
'Resmi kayıtlara göre 111 kişinin öldüğü Kahramanmaraş olayları' diye yazılan her sayı; bir hayat, bir yaşam, bir gelecek... Yüzlerce ismini bilmediğimiz insanın hayatını yok eden bir karanlık...
Maalesef Rakel Dink'in o sözü dün geçerli olduğu gibi bugün de geçerli...
Hrant’ın katilinin sırtını sıvazlayan o karanlık, bir otelde diri diri insanlar yakarken zafer çığlıkları atabiliyor.
Maraş Katliamı'nın bir numaralı sanığını iki dönem milletvekili seçip meclise sokan o karanlık, Suruç'ta kaybettiğimiz 33 gencin arkasından sevinç naraları atabiliyor. Artık bir bebekten değil, binlerce bebekten katiller üretmeye çalışıyorlar. Kimileri insan kanıyla duş yapmayı arzulayıp bu karanlığı yaymaya çalışıyor.
Maraş Katliamı'nın 42. yıl dönümünde 6 aylık Yılmaz bebeği, 80 yaşındaki Cennet neneyi ve yüzlerce canımızı katleden karanlıktan hesaplaşmadan bu acılar bitmez...