Ürünü kutudan çıkardığımızda fikrimiz, bunun bir Apple Watch akıllı saate fazlasıyla benzediğiydi.
Saatin ekranına baktığımızda, sağ ve sol yan taraflardan kavislendirilmiş olarak gelmesi, hem göze hoş geliyor hem de daha yumuşak bir kullanım deneyiminin önünü açıyor.
Sağ yan tarafta fiziksel tuşlara yer verilmişken, hoparlör ve mikrofon detayları da es geçilmemiş, iyi de olmuş.
Kayışlar hariç yaklaşık 40 gram ağırlıkta ve 5ATM suya dayanıklı bir yapıyla gelen saatin çerçeveleri için alüminyum alaşım tercih edilmiş. Gerçekten şık göründüğünü söylemekte yarar var, ancak tabii ki dikkatli kullanım önemli. Suya dayanıklı demişken; elinizi yıkarken, duş alırken ya da tempolu sporlarla ilgilenirken “Acaba saatime bir şey olur mu?” diye endişe etmenize gerek yok.
Kavisli ekranın etrafında onu koruyacak detaylar yok. Dolayısıyla örneğin evinizde ya da ofisinizde köşelerden dönerken, kapılardan geçerken, kollarınıza dikkat etmelisiniz. Eğer toplu taşıma kullanıyorsanız, dikkat etmeniz gereken yerlerden biri de burası. Zira yanlışlıkla kıyıya – köşeye çarptığımız oluyor ve ufak bir çarpma sonucu saatin ekranında istenmeyen sonuçlar ortaya çıkabilir. Kendi adıma konuşmam gerekirse, kullandığım ürünün kozmetik kalitesi önemli ve buna olumsuz anlamda bir etki olduğunda, eskisi gibi yüksek hazla kullanamıyorum, bir nevi ondan kurtulmak istiyorum.
Tekrar kayışlara dönelim isterseniz. Kauçuk, yumuşak kayışlar tercih edilmiş. Dikkatimi çeken bir detay, eski ve yeni pek çok saatin kayışında sabir bir halka olur ve kayışı oradan geçirdikten sonra boyutunu ayarlarız. İşte bu halka, Oppo Watch’ta yok ve bu da saati bilekte konumlandırırken ilk etapta sizi biraz zorlayabilir.
Ürünümüzün büyük bir ekranı var diyebiliriz. 1.91 inç değerdeki Amoled ekran, yanlardan kavislendirilmiş ve bu da rahat bir kullanımın önünü açıyor. 402×476 çözünürlüklü ekran, net bir görüntüleme kalitesine sahip. Dış mekân kullanımlarında da genellikle iyi performans sunuyor, ki bunun için parlaklık düzeyinde biraz artış yapmanız daha iyi olacaktır.
Oppo Watch, Qualcomm Snapdragon Wear 3100 işlemci ve Ambiq Micro Apollo3 işlemci ile geliyor. İyi performans esnasında düşük güç tüketiminin hedeflendiği saat, genel olarak iyi bir performans düzeyine sahip.
Tabii şöyle bir soru da sorulabilir: “Snapdragon Wear 3100, Eylül 2018’te tanıtılmıştı. Daha güncel bir işlemci tercih edilemez miydi?” Wear Os işletim sistemi için optimize olarak Snapdragon Wear 4100 ve 4100 Plus’tan sö edilebilir, ancak bunlar yakın zamanda duyurulan işlemciler. Öyle ki, işlemcilerin duyuru zamanı ile bu saatin çıkış zamanı arasında da pek fark yok. Yani bu yeni işlemcilerin bir sonraki saat için kullanılması daha muhtemel duruyor.
Oppo Watch, Google’ın Wear işletim sistemiyle geliyor. Cihazı kısa sürede Android ya da iOS işletim sistemli telefonunuzla eşleştirebiliyorsunuz. Biz, testlerimizi bir Android telefon üzerinden gerçekleştirdik. Oppo’nun belirttiğine göre, saatin bazı özellikleri iOS tarafında kullanılamıyor.
Saat ile telefonunuzu eşleştirdikten hemen sonra, Wear OS ve Hey Tap Health uygulamalarını kurmanız gerekiyor. Böylelikle saatinize dair detayları görebilir, hemen sonrasında bir profil oluşturarak da günlük, haftalık ve aylık aktivitelerinizi takip etmeye başlayabilirsiniz.
Saatin kullanışlı ve genel olarak akıcı bir arayüzü var. Birkaç dokunuşla istediklerinize ulaşabiliyor, yeri geldiğinde sesli komutlar da verebiliyorsunuz. İsterseniz saat üzerindeki uygulama mağazasına giderek pek çok farklı uygulamayı yükleme şansınız da var. Tabii pek çok farklı saat yüzü seçeneğinin olduğunu da söylememize gerek yok sanırız.
Bu saat ile kalp ritminizi takip edebilir, nefes egzersizleri yapabilir ve onlarca farklı spor dalıyla ilgili veriler tutabilirsiniz. İster iç mekân, isterseniz de dış mekân sporlarıyla ilgileniyor olun, karşınızda pek çok seçenek var.
Tabii ki uyku takibi de unutulmamış. Kaç saat uyudunuz, ne kadarı hafif, ne kadarı derin uyku, her detayı görebiliyorsunuz. Burada can sıkıcı bir detay olarak, saatin akşam 20:00 ile ertesi sabah 10:00 arasındaki uyku verilerini kaydedebildiğini söylemeliyiz. Kendi adıma konuşmam gerekirse, hafta sonları evdeyken, öğleden sonraları bir şeyler okuyarak ya da film izleyerek uykuya dalmayı seviyorum. Bu anlardaki verilerin kaydedilemiyor olması can sıkıcı.