Anayasa Mahkemesi'nin Berkin Elvan ile ilgili kararına muhalefet eden AYM Başkan Vekili Engin Yıldırım kararında, Berkin Elvan ailesinin bazı itham ve iddialara katlanmak zorunda kaldığını ve haysiyetlerinin de zedelendiğini belirtti.
Gezi Parkı eylemlerinin yaşandığı bir dönemde evinden ekmek almak amacıya bakkala giden Berkin Elvan, 16 Haziran 2013’te başına polisin attığı gaz bombası fişeğinin isabet etmesi sonucu ağır yaralandı. Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılan Elvan, 269 gün komada kaldıktan sonra 11 Mart 2014 tarihinde hayatını kaybetti. Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm ve babası Sami Elvan, dönemin İstanbul Valisi ile Emniyet Müdürü hakkında soruşturma izni verilmemesi nedeniyle Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu.
Başvuruda, Vali ve İl Emniyet Müdürü’nün verdiği emirler doğrultusunda güvenlik güçleri tarafından protestoculara güvenlik güçlerince yoğun şekilde müdahalede bulunulduğunu, Berkin Elvan’ın ölümünde bu yetkililerin de sorumlu olduğu vurgulandı. Aile, ayrıca Berkin Elvan’ın dönemin Başbakanı Erdoğan tarafından “terörist” ilan edilmesi nedeniyle de mağdur olduklarını kaydetti. Anayasa Mahkemesi İkinci Bölüm, başvuruyu kabul edilemez buldu. Kararın gerekçesinde, “olayda başvurucuların, güvenlik güçlerinin müdahalesi ile üst düzey kamu görevlilerinin talimatları arasında ceza hukuku kapsamında bir illiyet bağının bulunduğunu savunulabilir kılan bir bilgi veya belge ortaya koyamadığı” öne sürüldü.
AYM, Berkin Elvan’a “terörist” denilmesi nedeniyle ailenin eziyet ve onur kırıcı muameleye maruz kaldıkları yönündeki başvuruyu da reddetti.
"BU TARTIŞMA SIRASINDA..."
Cumhuriyet'ten Alican Uludağ'ın haberine göre, AYM Başkan Vekili Engin Yıldırım kararın bu yönüne muhalefet etti. Başvurunun bu yönünden “kötü muamele yasağının ihlal edildiği”ni belirten üye Engin Yıldırım, karşı oy yazısında dönemin siyasilerinin söylemlerini eleştirdi:
“Çoğunluk görüşünün aksine başvurucular çocuklarının hangi koşullarda yaşamını yitirdiğine acı ve çaresizlik içinde tanık olmuşlardır. Berkin Elvan başvurucuların gözü önünde adeta erimiş ve trajik bir şekilde vefat etmiştir. Gerek koma sürecinde, gerekse de vefatından sonra merhum çocuk üzerinden kamuoyunda birtakım siyasi tartışmalar yaşanmış ve durumuyla ilgili çeşitli spekülatif değerlendirmelerde bulunulmuştur. Çocuklarının 269 gün boyunca komada ölümle pençeleşmesine ve 15 kg’ye düşmesine şahit olan başvurucular bunun getirdiği üzüntüyle elem ve ıstırap çekerken bir de çocukları üzerinden kendilerini kamusal bir tartışma içinde bulmuşlardır. Bu tartışma sırasında başvurucular çocuklarıyla ilgili ortaya atılan bazı itham ve iddialara da katlanmak zorunda kalmış, haysiyetleri de zedelenmiştir. Bütün bunların başvurucuların yaşadıkları üzüntüye farklı bir boyut ve şekil kazandırmayarak kötü muamele yasağı bakımından mağduriyetlerine neden olmadığı söylenemez. Komada can çekişen çocuklarının durumuna doğal olarak üzülen başvurucuların durumu merhum çocuk etrafında yapılan tartışmalardan dolayı salt üzüntünün de ötesine geçerek farklı bir şekil almıştır.”