Önce İçişleri Bakanı Süleyman Soylu kurdu o cümleyi:
“15 Temmuz onların fiili darbe girişimiydi. 14 Mayıs da Batı'nın siyasi darbe girişimidir, bu kadar açık ve nettir. (28 Nisan 2023)”
“Darbe” değerlendirmesine tepki gelince Soylu bir açıklama daha yaptı ve bir gazetecinin “Bu sözler hükümet dışında partilere oy kullananlara darbeci demek olmuyor mu?” sorusuna şu yanıtı verdi:
“Öyle şey olur mu? Amerika'yı söylüyorum. Biliyor musun Amerika'yı? Irak'a ve Afganistan'a yaptıklarını biliyor musun?”
(Parantez açalım: 20 Mart 2003'te Irak'ın işgaline kim, nasıl onay verdi? İktidarda kim vardı?)
Bu açıklamanın ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Başdanışmanı Mehmet Uçum, bir televizyon kanalında şu cümleleri kurdu:
“2023 seçimlerinde bir iktidar değişikliği Türkiye'nin tam bağımsızlık sürecine darbe olur. ‘Batıcı mandacı' iktidar felsefesinin egemen olacağını, (Türkiye'nin) hem coğrafi bütünlüğünün hem siyasi birliğinin tehlikeye gireceğini düşünüyorum. Bu başarılabilir mi? O ayrı konu.”
Soylu ve Uçum ne demek istedi?
Dört yıl öncesine gidelim:
Joe Biden'ın, Demokrat Parti adaylığı daha kesinleşmeden önce, 16 Aralık 2019'da Amerika televizyon kanalı FX'te yayınlanan The Weekly programının çekimleri medyaya yansıdı. Biden şu cümleleri kurdu: “… Bence yapmamız gereken ona (Erdoğan'a) karşı farklı bir yaklaşım izlemek. Muhalefetin liderlerini desteklediğimizi açık şekilde belirtmeliyiz. Yaptıklarının bedelini ödemeli. Geçmişte yaptığım gibi, onlarla (muhalefet) doğrudan iletişimde olup, hâlâ var olan unsurlarını destekleyip onları Erdoğan'ı mağlup etmeleri için cesaretlendirebiliriz. Darbe ile değil, seçimle.”
Evet… Beştepe'den ve İçişleri'nden yankılanan “bağımsızlık sürecine darbe” cümlesinin altında yatan Biden'ın 2019'da yaptığı açıklama: “Muhalefet liderlerini desteklemeliyiz.”
İktidarın bir kanadı “ABD ve Batı'nın seçimlere müdahil olduğunu, operasyon yaptıklarını” iddia ediyor. Ancak… İktidarın bir başka kanadı “bağımsızlığa darbe vuracak” kanadın desteğini istiyor.
Biden ve metafor
İktidara yakın isimlere “darbe” açıklamalarını sorduğumda da aldığım yanıt şu oldu:
“Bu bir siyasi metafor, bu ifadeden başka şeyler çıkarmak akla ziyan işler. Biden'ın Erdoğan'ı devirme stratejisine yapılan bir gönderme. Başka bir şey değil.”
Ancak… Daha önceki gün Cumhurbaşkanı Erdoğan dedi ki: “Benim milletim Kandil'den aldığı destekle Cumhurbaşkanı olana bu ülkeyi teslim etmez…” Bu açıklama kuşkuları körükleyen açıklamalar değil mi?
14 Mayıs seçim gecesiyle ilgili “kaygı” duyan geniş bir kitlenin hassas olduğu yere dokunmak siyasi iletişim açısından ne getirir ne götürür?
Dahası da var!
Örneğin…
HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu'nun şu açıklaması:
“Cumhurbaşkanlığı seçiminde Cumhur İttifakı'nın adayı Sayın Erdoğan ne kadar yüksek oy alırsa muhalefetin bazı hevesleri var. Şimdiden zemin hazırlıyorlar. Eğer fark az olursa inşallah diyoruz ki birinci turda bitecek ama fark az olursa şimdiden kendinizi hazırlayın.”
Kamuoyu bu açıklamaları alt alta okuduğunda doğal olarak kaygılanmakta haklı!
Ecevit'e yapılan neydi?
Evet… Biliyoruz!
Kara Harp Okulu ve Savunma Bilimleri Enstitüsü'nde lisans, yüksek lisans ve doktora dersleri veren Prof. Dr. Haydar Çakmak, “1801'den günümüze ABD'nin Askeri Müdahaleleri” kitabında 218 yılda 39 darbe girişimini ve darbesini anlatmıştı. Trablusgarp'la başlayan, Meksika'yla devam eden, Latin Amerika'da doruğa çıkan Amerikancı askeri darbelerden Türkiye de nasibini almıştı. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 12 Haziran 2007 Fetullah Sivil Darbesi… Ve… En son 15 Temmuz 2016'da aslında bir NATO-ABD darbe girişimi olan Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) kalkışması.
Burada bir eksik var:
DSP'nin lideri Bülent Ecevit'e yapılan “sivil darbe”. 3 Kasım 2002 seçimleri öncesinde Ecevit ve arkadaşları, ABD'nin Irak'a işgal planına direndiği için yıkıldı. Bunu bugün Yeşil Sol Parti'nin milletvekili adayı Cengiz Çandar söylemişti.
Açalım…
Çandar demişti ki: “Eğer, Afganistan'daki Taliban rejimine yönelik olarak başlatılan ‘terörü ve terörist barındıran ve üreten rejimler'i hedef alan ‘kampanya'nın, içine -her ne pahasına olursa olsun- Irak'ı alarak genişlemesi bir ‘Amerikan politikası' halini alırsa; o gün geldiğinde Bülent Ecevit, Türkiye'de Başbakan olarak bırakılmayacaktır. (30 Kasım 2001)
Ve Çandar, bunu yazdıktan bir yıl sonra ABD Irak'a müdahale etti, Ecevit iktidarı seçimlerle seçimlerle oyun dışı kaldı. Usta gazeteci Ali Sirmen de Cumhuriyet'teki köşesinde şu tespiti yaptı: “… Entrika filmlerini anımsatan bu gelişmeleri o zamanlar kimileri nedense hiç yadırgamadı ve emperyalizmi gündeme getirmedi. Amerikan emperyalizmi, 2001 yılında Irak'a müdahalesine yardımcı olması için Türkiye'deki iktidarı darbe ile değil, seçimle yıkıyor ve kimsenin de gıkı çıkmıyordu. Şimdi ise o gönderilenin yerine getirilen iktidarın da gönderilmesi gündeme gelince, yandaşları yeri göğü inletiyorlar. Bu Biden zırvaları gerçekten insanı bayıyor. Yıllar yılı iktidarların Amerikan yapımı askeri ve de sivil darbelerle yıkılmasına sessizce seyirci kalanların, şimdi Biden olanları söze dökünce yeri göğü birbirine katmaları biraz komik kaçmıyor mu? (21 Ağustos 2020)
Sonuçta… Amerika “işine gelmeyen” iktidarların değişmesini hep ister. Mesele; Türkiye'yi müdahalelere bu kadar açık hale getirenlerin bugün “bizi yıkmak istiyorlar” isyanında. Buradan muhalefetin çıkaracağı ders yok mu? Var ve bunu da yazacağım. Sadece şunu söylemek gerekiyor: 14 Mayıs sonrasında kim gelirse gelsin uluslararası operasyonlara karşı dik durma zorunluluğu var!