Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, İsveç'in NATO üyeliğine onay vermesinin ardından bana şu mesajı iletti: “7 Haziran'daki köşeni okuyorum ve bugün daha anlamlı.”
“MHP lideri Devlet Bahçeli'nin 28 Mayıs akşamı daha oylar sayılırken yaptığı manidar açıklamayla bitirelim: (Önümüzdeki dönemde çok şey değişecektir, her şey değişecektir. Öyle gözüküyor. İnşallah Türkiye değişmez.)”
Ve dün Bahçeli grup toplantısında “Çok şey değiştiğini” anlattı ve NATO'nun “iki yüzlü olduğuna” dikkat çekti. Ancak… Aynı Bahçeli, NATO'yu eleştirirken, Erdoğan'ın aldığı karara destek vereceklerinin altını çizdi:
“… Hâlâ FETÖ'nün kripto damarının dip dalga içinde faaliyette olduğunu bilmeyen duymayan kalmadı. Bizim için PKK neyse FETÖ de odur. 15 Temmuz 2016'da vatan kurtarılmıştır. Devlet kurtarılmıştır. NATO heyecanlı bir futbol müsabakasını seyreder gibi ihaneti seyretmiştir.
“Bizim NATO'ya bakışımız bellidir. Esasen hiç değişmemiştir. Dünya'nın NATO'dan ve ABD'den ibaret olmadığı bilinmelidir. Fakat Türkiye'nin stratejik tercih ve kararlarının da arkasında duracağımızı, Litvanya zirvesini tek yürek halinde takip edip ülkemizin çıkarları neyi gerektiriyorsa onun yanında olacağımızı üstüne basa basa ifade ediyorum.”
Bahçeli'nin “stratejik tercih” tespiti Beştepe'nin bu konuda daha önce bir karar aldığını da gösteriyor. Beştepe'nin güvenlik alanında önemli bir ismine dedim ki: “NATO da yerli ve milli mi oldu?” İroni barındıran ama bir gerçeğe dikkat çeken bu cümlem üzerine bana verdiği yanıt şu oldu: “Yalınkat değerlendirmelerle konu tam olarak anlaşılamaz. Türkiye bağımsızlıkçı çizgisinden vazgeçmez. Fırsat kolluyormuş gibi ilk fırsatta ‘teslimiyet' diye bağıranlar açığa düşünce ne diyecekler merak ediyorum.”
Beştepe “Teslimiyet yok”, “strateji” diyor.
Yani…
İktidarın bir amacı var ve o amaca ulaşmak için de yöntemler uyguluyor. O amaç ne? Bu tartışılır! Çünkü; iktidarın uzun zamandır gündeminde olmayan Avrupa Birliği'ne üyelik için destek istemek de yeniden programa alındı ve bu son iki haftanın kararı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın “özel” yürüttüğü bir çalışma iddiası var. Bu konuda da şu değerlendirme var Beştepe'de: “Derdimiz AB üyeliği değil. Ki onlar da öyle bir açılım yapmazlar. Ama Batı'nın sahtekarlığını deşifre etmek için AB üzerinden de gitmek çok anlamlı. Ayrıca teorik olarak AB süreci açılırsa (Bizim gündemimizde yok) o zaman ortaklık hukukuna kendi irademizi koyarız. Onların hukukunu ortaklık hukuku kabul etmeyiz.”
Bunların hepsi “devletin aklı” diyebiliriz, kararlar alınır, uygulanır vs. Ancak…
İsveç, PKK'yı fonlamaktan vazgeçti mi?
Geçen yılın iktidar cenahına yakın gazetelerinin manşetlerine baktım.
18 Haziran 2022'de Sabah Gazetesi'nden okuyalım: “PKK'yı İsveç fonluyor. Terör örgütünün yuvalandığı İsveç sadece bir üs değil aynı zamanda en büyük para kaynağı. PKK, dernekler aracılığıyla İsveç hükümetinden aldığı milyonlarca dolarla Kandil'i besliyor. SABAH, PKK'nın İsveç bankalarında topladığı kanlı parayla kurduğu Stockholm-Kandil finans koridorunu ortaya çıkardı. PKK'nın Irak ve Suriye'de Mehmetçik'e karşı kullandığı silah ve mühimmatın alımı da bu kaynaktan sağlanıyor.”
Peki… O günden bu yana ne değişti? İsveç, PKK'nın finans cenneti değil mi? Çıkarılan bazı yasalar üzerinden İsveç'in terörle mücadele ettiğine ikna mı olduk?
O günün bir başka manşetine daha bakalım.
18 Haziran 2022 tarihli Hürriyet Gazetesi: “Şimdi anladın mı Magdalena. (dönemin İsveç Başbakanı) Terör örgütü PKK'nın başkent Stockholm'deki küstah gösterisi, İsveç'in nasıl bir batağa saptığını da göstermiş oldu. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, (PKK, İsveç'in NATO üyesi olmaması için elinden geleni yapıyor.)”
Bildiğimiz şu: 1984'ten bu yana PKK, KCK, YPG hep ABD ve Batı'dan destek aldı, almaya devam ediyor. İktidara göreyse, “Finlandiya ve İsveç, YPG'ye destek sunmayacaklarını taahhüt etti. Bu süreçte İsveç yeni bir terörle mücadele kanunu çıkardı”.
Unutmayalım: ABD'yle, terör örgütüne karşı kaç kez “koordinasyon” kuruldu, kaç kez “ortak hareket etme kararı” alındı? Bugün İsveç, Finlandiya mesele değil, mesele NATO'nun “terör örgütlerini” desteklemesi.
SORU ŞU: Rusya'nın zayıfladığını düşünen iktidar rotayı tekrar ABD-Batı eksenine mi kırdı? 2016'da oluşan “güvenlik paradigmasında” yeni bir dönem mi başlıyor?