O karanlık yıllar…
6 Kasım 2012'de, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri'de görülen Ergenekon davasında, Mahkeme Heyeti Başkanı Hasan Hüseyin Özese, duruşmada gizli tanık “Deniz''in dinleneceğini belirtti. Gizli tanık kimliğini açıklamak istediğini, sesi ve görüntüsü bozulmadan ifade verebileceğini söyledi. Gizli tanık odasında ifadesi alınan kişinin PKK'lı Şemdin Sakık olduğu anlaşıldı.
Aynı gün…
Ergenekon davasında yargılanan Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ açıklama yaptı:
“Bugün; Silivri'de Türk Silahlı Kuvvetleri ile PKK Terör Örgütü karşı karşıya bırakılmıştır. Bugün; Silivri'de Türk Ordusunun PKK'ya karşı yürüttüğü mücadele yargılanmaktadır. Bir tarafta; ömürlerini PKK Terör Örgütü'ne karşı mücadele ile geçiren, ancak bugün haksız ve mesnetsiz suçlamalarla Ergenekon davasında sanık sandalyelerine oturtulan Türk Ordusunun Komutanı ve Karargahı.”
Neden bu tarihi hatırlatmayla başladım? Çünkü; 2016'dan bu yana süren ve hakkında gizlilik kararı olan bir davaya benzediği için.
Darbe girişiminden 19 gün sonra ifade
15 Temmuz 2016'da FETÖ'cü hain darbe girişimi yaşandı.
19 gün sonra…
4 Ağustos 2016'da Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı'na Gizli Tanık “Kar” ifade verdi. “Kar” ifadesinde, 2003-2009 arasında “iş güç bulabilirim umuduyla” örgütün evlerinde kaldığını söyledi. Örgüt abisinin de Cizre'deki FEM Dershanesi'nde bir öğretmen olduğunu açıkladı. Evlerde kalan öğrencilere soruları verdiğini anlattı, 2007'de üniversiteyi kazandığını ve Van'da okumaya hak kazandığını ifade etti. Gizli tanık “Kar” Van'da, yeni bir örgüt abisine devredildi. İfadesine göre, evin abisi Gülen örgütüyle ilgili ideolojik eğitim verdi sonrasında da “durumdan rahatsız” olduğu için evden ayrıldı, devlet yurdunda kalmaya başladı. 2010'da örgüt “Kar”ı yeniden eve çağırdı ve Van'da ücretli öğretmen oldu. Bu arada “himmetçi” de oldu. 2012'de Cizre'ye döndü.
Ve geliyoruz ifadesindeki en kritik bölüme…
“Örgütün son dönemdeki hedeflerinden biri siyasi parti ele geçirmek, sızmaktı. Ya da parti kurmak istiyorlardı. Bildiğim kadarıyla bu konuda Meral Akşener isimli kişi kullanılmaktadır.
“Meral Akşener'in cemaat toplantılarına katıldığını biliyorum. Bunu örgüt mensubu kişilerden öğrendim. Kimliğim anlaşılmasın diye hangi örgüt üyelerinden bu bilgiyi öğrendiğim konusunda isim vermek istemiyorum.
“Ekip, belirli aralıklarla toplantılar yaptı. 2015-2016 yıllarında bu toplantıların sayısı arttı. Çünkü Meral Akşener'i MHP'nin başına getirmek istiyorlardı.
“Hakim-savcılar kendilerine verilen görevleri yerine getirdi. Ancak olmadı. Toplantılarda Akşener darbe planı yapmaya çalışıyordu.
“MHP'nin başına geçemeyince örgüt Meral Akşener'i başbakan yapma kararı aldı. Bu arada 15 Temmuz yaşandı. Bu darbe girişimini ABD'ye giden isminin Adil olduğunu öğrendiğim biri yönetti.”
Bu ifadenin ardından ne mi oluyor?
Dosya başka bilgilerle birlikte Ankara Cumhuriyet Savcılığı'nda birleşiyor. Ankara, gizli tanık “Kar”ın nerede olduğunu soruyor. Ancak…
“Kar” bulunamıyor.
27 Temmuz 2017'de, Tanık Koruma Daire Başkanlığı'ndan gizli tanığın akıbetiyle ilgili bilgi isteniyor. Gizli tanık nerede mi çıkıyor? 6 Şubat 2016'dan bu yana Cizre Ağır Ceza Mahkemesi'nde “silahlı terör örgütü üyeliğinden” yargılandığı bilgisi veriliyor. O dönem FETÖ silahlı terör örgütü değil! “Kar” da PKK üyeliğinden mahkemede! 2012'de Şemdin Sakık, gizli tanık “Deniz”. 2023'te gizli tanık “Kar”. İkisi de PKK'lı.
Poyraz: Aleniyet kazansın, hesaplaşalım
Bu arada bir bilgi daha verelim.
Meral Akşener'in aynı zamanda şahsi avukatı olan İYİ Parti Genel Sekreteri Uğur Poyraz'ı aradım. Poyraz davada gizlilik var dedi ama dava aleniyet kazanırsa herkesle hesaplaşmaya hazır olduklarını ifade etti. Bana, 16 Ağustos 2020'de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na verdikleri dilekçeyi iletti. Dilekçede, 2016 yılında başladığı belirtilen soruşturmayla ilgili bilgilendirme yapılmadığı, 23 Haziran'da yenilenen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi sürecinde “gizlilik kararı” (28 Haziran 2019) alındığı, Akşener'in defalarca “gizlilik kararı” kaldırılsın, kamuoyundan gizleyeceğim, çekineceğim bir husus yoktur” şeklindeki başvurularına cevap dahi verilmediği belirtildi.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na hitaben yazılmış dilekçede şu ifadelere yer verildi:
“Uzun Süre Soruşturma Tehdidi Altında Bırakma” kavramını da gündeme getiren bu yaklaşımın, gerek iç hukukumuz gerekse uluslararası hukukta yeri bulunmamaktadır.
Başsavcılığınızın ivedi olarak bu keyfiliğe müdahale ederek müvekkilim Meral Akşener'in ifadesinin alınmasına ve dosyadaki aynı keyfilikteki “gizlilik kararının” kaldırılarak kamuoyu ile dosya içeriğinin paylaşılmasına karar vermesi gerektiği kanaatindeyiz.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile Milli İstihbarat Teşkilatı da dahil olmak üzere bir çok kurum Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanlığı'na bağlanmıştır.
Cumhurbaşkanı tarafından 07.08.2020 tarihinde yapılan açıklamada da; İYİ Parti ve Genel Başkanı Sn. Meral AKŞENER'e ilişkin “yerli ve milli” vurgusu yapılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı'nın istihbarat birimleri ve gerekli kurumlardan bilgi almaksızın böyle bir açıklama yapması söz konusu olamaz.
Meral Akşener yerli ve milli ise 4 yıldır bu soruşturmayı yapanların, bekletenlerin, sündürenlerin, sulandıranların, siyasete malzeme olmasına sebebiyet verenlerin yerli ve milli olup olmadıklarının tespiti gerekmektedir.
SONUÇ: Meral Akşener her çıktığı canlı yayında “FETÖ dosyamı açın, gizliliği kaldırın” dedi. Çünkü… Bu dosya “gizlilik kararıyla” birlikte yedi yıldır bir siyasi parti liderinin başında “demoklesin kılıcı” gibi duruyor. Sadece bir gizli tanığın ifadesiyle süren davadan bahsediyoruz. Türkiye, 2007'de Ümraniye'de başlayan Ergenekon kumpası sonrasında da Balyoz, sözde Şike, Casusluk, Oda Tv gibi davalarla çok çekti. Büyük hukuksuzluklar yaşandı. Bugün de delili olmayan, soyut iddialarla yürütülen soruşturmalar hukukun önündeki büyük engel değil mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan, Adalet Bakanı ve hukukçuları mutlaka bu sürece el atmalı!