Doster, Sözcü yazarı Ruhat Mengi’nin sorularını yanıtladı.
"DEVA ve Gelecek partilerinin 6'lı Masa'ya dahil edilmesine baştan beri karşı çıktım"
-Sayın Doster, 6'lı Masa'nın bildirisine baktığınızda siyaset bilimci gözüyle özet olarak ne gördünüz? Örneğin; üzerinde çok durulması gereken “Seçimi yenileme kararını Meclis almadığı sürece Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yeniden aday olamayacağını” kesin şekilde söylediler, sizce bildiri yeterli miydi, yoksa eksikler var mıydı?
Birincisi, ben davet edildiğim televizyon programlarında da belirttiğim gibi DEVA ve Gelecek partilerinin 6'lı Masa'ya dahil edilmesine baştan beri karşı çıktım. Neden karşı çıktım; çünkü bu 2 partinin kurucularının büyük bölümü, 2 genel başkanın ikisi birden yakın zamana kadar Adalet ve Kalkınma Partisi'nin en üst düzeyde yöneticileriydi. Ahmet Davutoğlu; genel başkanlık yaptı, dışişleri bakanlığı, başbakanlık yaptı, Ali Babacan'ın ise hem ekonomi bakanlığı var, hem de dışişleri bakanlığı var. Yani, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin yakın zamana kadar bütün icraatlarında en üst düzeyde; başbakan ve bakan düzeyinde onların imzası var, sorumluluğu var, katkısı var. Her iki isim de en küçük bir özeleştiri vermeden, samimi ve inandırıcı bir özeleştiri vermeden, geçmiş dönemin bir muhasebesini yapmadan geldiler ve 6'lı Masa'ya dahil oldular. Partilerinin bir sayısal ağırlığı var mı, yok, üstelik bunlar daha rüştünü ispat etmiş partiler değiller, daha seçime girmediler. Bunların bir siyasal ağırlığı var mı, o da yok, peki bunlar ne gerekçeyle 6'lı Masa'da büyük itibar görüyorlar? Bir kere bu izaha muhtaç. Ahmet Davutoğlu “Ben eski başbakanım” diyerek CHP'den grup kuracak sayıda -seçilme garantili sıralardan- milletvekili talep ediyor, oy oranı yüzde 1'in biraz üstü veya altında ve AKP'nin bütün icraatlarında imzası ve katkısı var, bunları nasıl isteyebiliyor? Keza Ali Babacan o şekilde.
DEVA ve Gelecek partilerine “eşit söz hakkı” tanımalarını yadırgıyorum
Yani ben Kemal Bey'in de, Meral Hanım'ın da “6'lı Masa'nın öncüleri” olarak ve en iri kıyım partilerinin genel başkanları olarak DEVA ve Gelecek partilerine “eşit söz hakkı” tanımalarını yadırgıyorum. Bu, CHP Genel Başkanı'nın kendi 100 yıllık partisinin, devlet kuran, devrim yapan partisinin siyasal ağırlığını, tarihsel özgül ağırlığını ve oy oranı itibarıyla da büyüklüğünü görmezden gelmesi anlamına geliyor bence. O yüzden, DEVA ve Gelecek partilerinin ne bir toplumsal karşılığı var, ne bir siyasal ağırlığı var, ne de genel başkanlarının bir yüksek itibarı var. Eğer 6'lı Masa'da bir çatlak oluşur ise bunların gerisin geri konumlanacakları yer, 6'lı Masa'daki çatlağı gidermek, sorunu tamir etmek, onarmak değildir, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin işine yarayacak şekilde davranırlar.
-“Yeter söz milletindir” lafı Tayyip Erdoğan'dan çıktı lakin sonra 1950'de muhalefetin sloganı olduğu ortaya konunca 6'lı Masa sahiplendi ancak bunu gerçekleştirmek için tüm muhalefet partilerinin daha dikkatli davranması, birbirlerini yıpratmaması gerektiğini düşünüyor musunuz?
Kesinlikle böyle olması gerekir. Özellikle iki büyük muhalefet partisinin liderleri partilerinin Meclis gruplarına, MYK'larına, büyük kurultay delegelerine, parti meclislerine, A takımına daha fazla haâim olmalıdır, bu aşamadan sonra bir partinin etkili organlarında görev yapan, partinin A takımında konumlanmış olan, partinin vitrini olarak konumlanmış isimlerin “partinin resmi kurumsal görüşüyle bağdaşmayan görüşler” dillendirmeleri hem partiyi, hem de ittifakı zor duruma sokar. Halkın güvenini de sarsar. Mesela İYİ Parti'de acaba Meral Akşener partisine yeteri kadar hakim değil mi, konuşanlar ondan habersiz mi konuşuyorlar, yoksa bir danışıklı dövüş mü var? Çünkü CHP Genel Başkanı'nın adaylığı konusunda daha önce başka isimler de konuştular, “Bunlar Sayın Akşener'e rağmen mi konuşuyorlar, onun oluruyla mı” sorusu çıkıyor ortaya. Bunu bilemem lakin aklıma bu soru sıklıkla geliyor.