"Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzaladığı için 686 nolu KHK ile Ankara Üniversitesi'nden ihraç edilen akademisyen ve Gazete Duvar yazarı Mühdan Sağlam, ihraç edilen ve haklarında soruşturma başlatılan 'Barış Akademisyenleri'nin yaşadıklarını anlattı.
Sağlam, KHK ile ihraç edilen akademisyenlerden intihar edenlerin, nikahı kıyılmayanların, sağlık hizmeti alamayanların olduğunu aktarırken, "Başımız dik ama ciğerimiz yanıyor" dedi. Akademisyenlerin bir kısmının TÜBİTAK burslarının kesildiğini, SGK'nın iş bulanlar için "Siz bunun kim olduğunu biliyor musunuz" diyerek "Almayın" uyarısı yaptığını belirten Sağlam, "Cem Küçük sosyal ölüme terk edelim demişti. Onun için ne varsa yapıldı" ifadesini kullandı.
Mühdan Sağlam, KHK ile üniversitelerden ihraç edilen Barış Akademisyenleri'nin yaşadıklarını anlattı. Twitter hesabından açıklamalarda bulunan Sağlam, "Tezim için geç olsa da pasaport için başvuracağım. Pasaport bizlerin anayasal hakkı. Ancak yargı paketinde bu da şarta bağlanmış. 'Beraat edeceksiniz, bakanlık uygun bulacak, polis soruşturacak'. Ekmeğe el basmamız eksik kalmış. Yani var olan hak anayasaya aykırı düzenlenmiş" dedi.
"Yargılanan hocalarımızın bir kısmı aynı mahkemeden bazen 1 yıl 3 ay, bazen 3 yıl üstünde ceza aldı"
"16 Ocak 2016'da Barış için Akademisyenler Bildirisi'ni imzaladım. 7 Şubat 2017' 686 nolu KHK ile Ankara Üniversitesi eliyle 100'ün üzerinde akademisyenle ihraç edildim. OHAL döneminde 406 Barış Akademisyeni KHK eliyle, yüzlercesi istifaya/emekliliğe zorlanmayla ihraç edildi.
"İhracımız sonrasında pasaportlarımız iptal edildi. Pasaport başvurumuzda hakkımızda mahkeme kararı/yurtdışı yasağı olmamasına karşın tahdit olduğu söylenerek başvurumuz reddedildi. Tehdidi kaldırması için savcılığa gittiğimizde savcılık yazılı yanıt vermedi ve tahdidi kaldırmadı.
"Bu zaman diliminde 800'den fazla Barış Akademisyeni'ne terör örgütü propagandasından dava açıldı. Savcılık 2 binden fazla isimden bir kısmına dava açtı, bir kısmına açmadı. Yargılanan hocalarımızın bir kısmı aynı ACM'den bazen 1 yıl 3 ay bazen 3 yıl üstünde ceza aldı.
"Aynı hakimin ya da yan dairesindekinin neden farklı cezalar verdiği bilinmiyor"
"Savunmalar yazılı, isnat edilen suç aynı olmasına karşın aynı hakimin ya da yan dairesindekinin neden farklı cezalar verdiği bilinmiyor. Ayrıca büyük bir yetki karışması yaşandı. İnsanlar o mahkemeden öbürüne koştu. Ekonomik zorluklar bir de duruşmalara gitme masraf eklendi.
"Bazı hocalarımızı cezası infaz edildi ve hapis süreci başladı. Tam o dönemde AYM'den hak ihlali olduğu, metnin düşünce özgürlüğe girdiği kararı çıktı. Daha önemlisi Savcılık bu metnin Bese Hozat'ın konuşması sonrasında onun direktifiyle yazıldığını iddianameye koymuştu.
"AYM dedi ki 'Savcılık varsayımda bulunmuş"
"Yani bize siz Bese Hozat size seslendi siz bu metni imzaladınız dendi. Bu iddia mahkemede önümüze kondu. Derken AYM dedi ki, burası önemli: "BEZE HOZAT'IN AKADEMİSYENLERE SESLENDİĞİ BİR KONUŞMASI YOK. SAVCILIK VARSAYIMDA BULUNMUŞ. BÖYLE BİR TALEP DE YOK."
"Yani Savcı olmayan bir konuşmadan bize karşı iddianame hazırlamıştı, tek kanıtı kendi varsayımıydı. Mahkemeler bunu önemsedi ve cezalar kesti. AYM kararından sonra hızla beraatler gelmeye başladı. Şimdi pasaport konusu gündemde.
"Var olan anayasal hak, yargı paketinde Anayasa'ya aykırı düzenlenmiş"
"Tezim için geç olsa da pasaport için başvuracağım. Pasaport bizlerin anayasal hakkı. Ancak yargı paketinde bu da şarta bağlanmış. Beraat edeceksiniz, bakanlık uygun bulacak, polis soruşturacak. Ekmeğe el basmamız eksik kalmış. Yani var olan hak anayasaya aykırı düzenlenmiş.
"OHAL Komisyonu'na başvuru yaptık, henüz sonuçlanmadı. Beraat ettiğimiz düşünülürse işimize iade edilmemiz gerekir. Ama burası Türkiye. Gelin şimdi geçmişe uzanalım. İmza metni çıktığında ve sonrasında en tepedeki siyasi isimlerden YÖK'e ve yandaş medyaya bize neler demişlerdi?
"Öyle manşetler atıldı ki, insan, insanlık adına utanıyor"
"'Sizle karanlıksınız, terör maşasısınız, aydın artıkları, ruhunuz karanlık, terör maşaları, hendekçiler, terör seviciler, mandacılar'. Akit, Yeni Şafak, Sabah, Güneş, Hürriyet, Milliyet'te o dönemde öyle yazılar öyle manşetler atıldı ki insan insanlık adına utanıyor.
"YÖK bir yandan, medya diğer yandan, rektörler beri taraftan, ikna odaları kuruldu. 'Atarız, çekin imzanızı' dediler. Bazı hocalarımızın gece 3'te evleri basıldı, okuldaki odaklarında aramalar yapıldı. Kimi derste öğrencisinin gözü önünde ifadeye alındı.
"Sosyal güvencemiz iptal edildi, pasaportlarımız malum, maaşlarımıza el konuldu"
"İhraçlarla sosyal güvencemiz iptal edildi. Pasaportlarımız malum. Maaşlarımıza el konuldu. Devlet akademik dergilere yazılar yollayarak "barış akademisyenlerini kurullara almayın, makalelerini kabul etmeyin" dedi. Demokrasi beşiği dergilerin yüzde 90'ı 'hay hay' dedi.
"TÜBİTAK bursları iptal etti, SGK 'işe almayın' dedi"
"TÜBİTAK durur mu! Burs alanların bursunu iptal etti. Projede olanları projeden attı. SGK iş bulanların iş bulduğu kurumu arayıp "siz bunun kim olduğunu biliyor musunuz" diyerek "almayın" dedi. Cem Küçük sosyal ölüme terk edelim demişti. Onun için ne varsa yapıldı.
"Şöyle söyleyeyim yurt dışında evlenmek isteyen bir barış akademisyeninin nihanı bile kıymadı elçilik. Bizleri atan rektörler ihya oldu. Projeler, ek bütçeler, yandaş isimlere kadrolar daha neler neler... Eee işbirliğinin bir karşılığı olacaktı.
"Bir arkadaşımız canına kıydı, hedef göstermenin vardığı noktaydı"
"İhracımızdan sonra Barış diyen Mehmet Fatih Traş arkadaşımız canna kıydı. Hedef göstermenin vardığı noktaydı. Fatih dayanamadı bu zulme. Fakültesinde ona yapılanları sonradan öğrendik. O isimler Fatih'in canına mal oldu, koltukları büyüdü de büyüdü.
"Sağlık hizmeti alamayan, çocuğunu okula gönderemeyen, kirasını veremeyenler için dayanışan arkadaşlarımız yanımızda oldu. Ancak kanser gibi hastalıklarda duvara tosluyorduk. Avukat dostlarımızın neredeyse tamamı ücret almadı bizden.
"Başımız dik ama ciğerimiz yanıyor"
"Öyle yaralar açtılar ki yaşadıklarımızı hiç unutmayacağız. Gerçekten saç bir gecede beyazlarmış onu gördüm. Başımız dik elbet. Annem bize yapılan için "başımız dik de kızım ciğer de yanıyor" demişti. Öylece bakakalmıştım tam da öyle değil mi..."