“Çağımız... İşaret edilenden çok işareti, hakikisinden çok sahtesini, gerçeklikten çok hayali, özden çok görünüşü yeğliyor... Çünkü bugünlerde yanılsama kutsal sayılıyor, gerçek ise küfür.”
Alman filozof Ludwig Feuerbach’ın neredeyse iki asır önceki sözüdür ve bugünü de betimler.
Örneğin... Her yerde aynı manşeti okuduk: “Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde yeni sayfa!” O sayfada kalın harflerle yazılan şu cümleyi görmemiz istendi: Türk vatandaşlarına Ege’deki 10 adada vize kolaylığı müjdesi de çıktı.
Gelin görün ki defter eski ve önceki sayfalar ağırlık yapıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Atina ziyaretine dair kafadaki soruların en kaba hali şuydu: “Türkiye ne verdi de vize kolaylığı aldı?”
Yanıt aramak için Başbakan Miçotakis’e kulak veriyoruz, şöyle diyor: “Tek anlaşmazlık konusu, Ege ve Doğu Akdeniz’de kıta sahanlığı ve ekonomik münhasır bölge sınırlarının belirlenmesidir.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı dinliyoruz, şöyle diyor: “Doğu Akdeniz’deki gerginlikler en çok bölgenin önemli ülkeleri olan Türkiye ve Yunanistan’ı olumsuz etkiler. Bu nedenle biz buradan ne gibi imkânlar elde ederiz, ülkelerimizin yararına ne gibi olanaklar oluştururuz bunun hesabı, gayreti içerisinde olmamız lazım. Bu konuya Sayın Miçotakis’in olumlu yaklaştığını söyleyebilirim. Temennimiz odur ki biz bardağın dolu tarafıyla ilgilenelim, boş tarafıyla ilgilenmeyelim.”
Özetle, Doğu Akdeniz konusundaki çatışmalar tartışmaya evrilmiş durumda. Ve sanki söylenenin altında başka bir sır var. Anlamaya çalışıyorum...
AKP MEDYASININ KRİTİK HABERİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yunanistan ziyaretinde haliyle Atina Büyükelçisi Çağatay Erciyes de yanındaydı. Diplomat Erciyes, bu kritik koltuktan önce Dışişleri Bakanlığı İkili Siyasi İşler ve Denizcilik-Havacılık-Hudut Genel Müdürü olarak görev yapıyordu. O koltukta beş yıl oturduktan sonra, 1 Şubat 2023’te Atina’da Türkiye’yi temsil etmek üzere görevlendirilmesi önemliydi.
Zira...
Çağatay Erciyes sıradan bir diplomat değildi. Ben yazmayayım, AKP medyasından alıntılayayım...
Yeni Şafak gazetesinin 23 Şubat 2020 tarihli haberinin başlığı “Elçi Mavi Vatan’ı içine sindiremedi” şeklindeydi. Haberde aynen şöyle yazıyordu: “Washington’da Doğu Akdeniz’deki enerji konularının görüşüldüğü toplantıda Büyükelçi Çağatay Erciyes, büyük bir skandala imza attı. Libya ile imzalanan münhasır ekonomik bölge anlaşmasını savunmayan Erciyes, ‘Benden anlatmam istendiği için anlatıyorum. Türk iddiası diyemiyorum çünkü Türkiye’yi temsil ediyorum’ sözleriyle Türkiye-Libya sınırını doğru bulmadığını ima etti.”
Yani...
Yanisi şu: Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’deki talepleri arasında ne vardı?
Türkiye-Libya anlaşmalarının iptali ve Libya’daki Türk varlığına son verilmesi.
Şimdi...
Halbuki Libya anlaşmalarının temeli “Mavi Vatan” doktrinine dayanıyordu. Öyle ya, Mavi Vatan Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan hak ve menfaatleri doğrultusunda ilan edilmiş ya da ilan edilmesi öngörülen 462 bin kilometrekarelik Türk deniz yetki alanlarının tümüydü. Bir anlamda Türkiye’nin denizlerdeki Misakı Milli’si Mavi Vatan’dı.
Türkiye ile Libya arasında imzalanan “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası” da işte bunu kapsıyordu.
Mavi Vatan kavramının yaratıcılarından Cem Gürdeniz ve Cihat Yaycı bunu yıllarca kitaplar ve haritalarla ortaya koydu. Daha sonra, Türk dış politikası da deniz yetki alanlarında aktif ve askeri güce dayalı bu Mavi Vatan doktrinini benimsedi.
Ancak görünen o ki...
Mavi Vatan konusunda Yunanistan gibi düşünen diplomat Çağatay Erciyes’in Atina’ya büyükelçi olarak atanması bir aks değişikliğine işaretti. Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Atina sayfasının “yeni” olması da bunun devamıydı.
Sanki, şu soruyu ileride tartışacağız gibi duruyor: Bir gece ansızın Yunanistan’a gidecekken bir gece ansızın Mavi Vatan’dan taviz mi verdik?