Şuna inanmamızı istiyorlar:
Çok uzun zamandır birlikte çalıştığınız bir şirket müdürünüz var. Onu dış ticaret konusunda tam yetkili yapıyorsunuz, imza yetkisi de verip kanunen sorumlu hale getiriyorsunuz. Sonra, sizin faaliyet alanınızda paravan başka şirketler de açılıyor ama bu kez kâğıt üstündeki sahibi o müdürünüz oluyor. Gün geliyor, o müdürünüz o diğer şirketler üzerinden faaliyet alanınız dışında bir şeyi Kolombiya’dan sipariş ediyor. Kargolar daha Türkiye’ye gelmeden biri Almanya’da diğeri Amerika’da açılıyor. Görülüyor ki sipariş kolilerinin içine değeri çok yüksek oranda kokain karıştırılmış. Yabancılar Ankara ile irtibata geçiyor. Soruşturma başlatılıyor. Güvenlik personeli kargocu kılığına giriyor. Gelin görün ki suçüstü yani uyuşturucuyu teslim alma aşamasında baskın yapılması gerekirken başka bir şey oluyor. Savcılık her nedense kargoların içeriğini aynı renkte kumla değiştirtip size operasyon yapıyor. İki kez tutuklanmanız istenip, ancak üçüncüsünde cezaevine girseniz de hemen iddianameniz çıkıyor ve yargılanmaya başlıyorsunuz. Mahkemede “Babamın emekli maaşıyla geçinmeye çalışıyorum” diyen o müdürünüz, sizin hiçbir şeyden haberiniz olmadığını iddia ediyor. Yetmiyor, sipariş edilen 111 kilo kargodaki kokainin “yanlışlıkla gönderildiğini” söylüyor. Sonuç: Dört buçuk ay tutuklu kalmanız yeterli görülerek siz cezaevinden çıkarılıyorsunuz, müdürünüz içeride tutuluyor.
Holding patronu Ali Osman Akat’ın uyuşturucu kaçakçılığı davasından tahliye edilmesinin görünürdeki özetini okudunuz. İktidardan birlikte fotoğrafı olmadığı insan kalmayan Akat’ın aslında nasıl kurtulduğunun perde arkasını da bir gün öğreniriz.
5 MİLYON LİRALIK UYUŞTURUCUN VARSA SERBESTSİN
Ama işte bir değil, iki değil, üç değil...
Daha geçen hafta haber sitelerinin ortak manşeti şuydu: “Suç örgütü lideri Fırat Delibaş’ın ikinci adamı M.D. yakalandı!”
Habere göre Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü ekipleri, bir evde uyuşturucu satışı yapıldığı yönünde ihbar aldı. Söz konusu adrese operasyon düzenleyen ekipler, evdeki M.D., M.I. ve S.A. isimli üç kişiyi gözaltına aldı. Evde yapılan aramalarda 8 kilo 690 gram metamfetamin, 280 gram kimyasal madde, iki adet uyuşturucu kullanımında kullanılan aparat, iki adet hassas terazi, uyuşturucu madde ticaretinde kullanıldığı değerlendirilen dört adet cep telefonu, uyuşturucu madde ticaretinden elde edildiği değerlendirilen 100 lira ve 700 dolar para ele geçirildi.
Ya sonra?
Haberlerin altında tek bir cümle çığlık atıyordu:
“Şüpheliler adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.”
Evet, yanlış okumadınız. Bir suç örgütü üyesi yaklaşık 5 milyon lira değerinde metamfetaminle yakalanıyor ama serbest bırakılıyor.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu geçen ay düzenlenen Uyuşturucu ve NARKO Terörle Mücadele Toplantısı’nda şöyle dedi:
“Metamfetaminle mücadelemizi güçlü şekilde yapar ve yenersek Türkiye, dünyada uyuşturucuya bağlı ölümler konusunda en az ölümü yaşayacak ülke olacak. Bunu başarabilir miyiz, başarırız. Buradaki dert, metamfetamini mağlup etmektir.”
Ee madem bu kadar hayati bir konu, nasıl serbest kalıyor bu insanlar?
Bakın, arabasında uyuşturucuyla yakalanıp Menzilci olduğu için beraat eden Emniyet Müdürü Zafer Ç’yi hatırlatmıyorum bile.
Sadece son üç haftada olanlara bakarak soruyorum:
Zamanında verilen yargı kararlarına karşı eski Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ile açık polemiğe giren Bakan Soylu yine ses çıkarır mı?
Yoksa birilerinin derdi aslında “metamfetamini mağlup etmek” değil mi?