Kurdun peşinden koşuyorlar. Önce göğsüne vuruyor yere yıkıyorlar. Kalkmadan boynuna yapışıyorlar. Nefessiz bırakıp, sonunda öldürüyorlar. “Kurt boğmak” eylemi böylece tamamlanıyor.
Haberlerde “104 emekli amiral yargılanıyor” yazıyor. Yanlış, kimse farkında değil. Amirallerden ikisi, Orhun Özdemir ve Raif Naldemir hayatını kaybetti. Yaşları 52 ile 92 arasında değişen 102 amiral kaldı. Bir de imza atmadığı halde, TESUD Başkanı emekli General Namık Kemal Çalışkan onlara eklendi. Haliyle 102’si amiral 103 sanık oldu.
Tam ismi “Emekli Amirallerin Duyurusu”ydu. Montrö ve sarıklı amiral hassasiyetiyle, 3 Nisan 2021 akşamı ilk kez ortaya çıkmıştı. Artık apartmanlarda yaşayanların, okullarda velilerin bile kurduğu WhatsApp grubunda hazırlanmıştı.
Yayımlandıktan sonra gözaltına alındılar. 23 Aralık’ta dava açıldı. 3 Şubat’tan itibaren ise ifadeleri alınmaya başlandı.
Tesadüf değil…
O günlerde Amiral Mehmet Sarı’nın cüppeli, sarıklı fotoğrafları ortaya çıkmıştı. Yetmemiş, TBMM Başkanı Mustafa Şentop, “Bir cumhurbaşkanı Montrö’yü de feshedebilir mi” sorusuna “Teknik olarak evet” yanıtını vermişti. Üstelik Şentop’un sözlerinden önce Cumhurbaşkanı da “Montrö Anlaşması Türkiye’ye ne kazandırmıştır ne kaybettirmiştir? Bunu hiç düşündünüz mü?” diyerek Montrö’ye karşı tavrını ortaya koymuştu. Amiraller, kendi görev alanlarında bulunan, yıllarca korumak için uğraştıkları anlaşma kapsamında görüşlerini açıklayarak aslında anlaşılır bir çıkış yapmışlardı. Ancak kendilerine “Size ne oluyor” diyenler arasında Erzincan Tapu ve Kadastro 24. Bölge Müdürlüğü de vardı!
ERDOĞAN’DAN RANDEVU ALSALARDI
Hani “dün ne yediğimizi unutuyoruz” ya…
Bu süreçte Rusya ile Ukrayna savaşa tutuştu. Türkiye için hem denge kurmak hem savaştan uzak durmak hem de savaşın Karadeniz’in dışına taşmasını engellemek kritik hale geldi. Yerden yere vurulan Montrö bir anda fark edilmesin mi! Amirallerin yargılanmasının önünü açan Hulusi Akar dahil, hükümet üyeleri, Montrö’ye sahip çıkma yarışına girdi. Montrö’yü “aşındıranları” eleştirdiler!
Harbin bittiğinden habersiz nöbete devam eden Japon askerleri gibi… Cumhurbaşkanlığı’nın avukatı geçen günlerde davaya geldi. “Cumhurbaşkanı veya Milli Savunma Bakanı’ndan randevu alıp seslerini duyurabilseler veya bir televizyonda anlatsalardı” dedi ve ekledi: “Bildiriyle yapılan açıklama, fikir özgürlüğü kapsamı dışındadır.”
Böylece fikir özgürlüğünün sınırlarının, Erdoğan hukukundaki yerini öğrenmiş olduk. Bir de bundan sonra görüş açıklamak isteyenlerin, Cumhurbaşkanlığı’ndan randevu alması gerektiğini!
643 AYNI DİLEKÇE
Dava kamuoyunun gündeminden düştü ama savunmalar devam ediyor. Sürdükçe de bilgiler ortaya saçılıyor. Amirallerin değil ama şikâyetçilerin organize bir hareket içerisinde olduğu görülüyor. Amiraller hakkında, tam 643 kişi; virgülü, noktası, hatta yazım yanlışları bile aynı olan suç duyurusu yapmış.
Bunların içinde 16 milyon nüfuslu İstanbul’dan üç kişi varken Kahramanmaraş’tan ise 41 kişi var. Rize’den Memur-Sen, Ardahan’dan Ensar Vakfı, Sinop’taki Din Görevlileri Derneği yöneticileri bile nedense şikâyetçiler arasında. Siirt’ten imzasız bir dilekçe bile savcılık tarafından kabul edilmiş!
15 TEMMUZ’DA SOKAKTAYDIM!
Geçen hafta savunma yapan, 40 yıllık görevinin üç yılını Balyoz kumpasıyla hapiste geçiren, emekli Amiral Can Erenoğlu’nun savunmasını okuyorum. Kendisine darbe iması yapılmasına, “Emekliysen otur yerinde” denmesine isyan ediyor:
“FETÖ’nün 15 Temmuz hain darbe girişimine karşı direnmek için o gece ilk sokağa çıkan emekli amiral oldum. O gece yanıma bir tırnak çakısı bile almadan Genelkurmay Başkanlığı’nın önünde darbe şüphelilerine direnen halkımıza katıldım. Demir parmaklıkların bir kısmını halkımızla birlikte kırarak yüzlerce masum Mehmetçiğ’in kan dökülmeden dışarı çıkarılmalarına vesile oldum. Helikopterden üzerimize ateş edildiğinde mermiler 20 santim önümden geçti. 16 Temmuz sabahı yanıma gelen ve bu davada yargılanan emekli Amiral Caner Bener ile birlikte Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın önüne gittim. Orada da darbe şüphelilerinin üzerime ateş etmesine rağmen teslim olmalarına yardımcı oldum. Çünkü vatan savunması ve vatan sevgisi emekli olunca bitmiyor.”
ORDUEVLERİ DE ÜNİVERSİTE DE YASAK
Dün de duruşma devam etti…
Ergenekon kumpasından 2 buçuk sene hapis yatmış Amiral Alaettin Sevim’in avukatı Ziya İlker Göktaş savunma yaptı. Göktaş’ın savunmasında dikkat çeken bir ayrıntı vardı. Madde madde anlattığına göre, MSB’nin amirallerin duyurusuna sert tepki vermesinin birincil nedeni “sarıklı amiral”di.
Göktaş, MSB’nin sanıkları daha mahkemeye çıkmadan suçlu ilan ettiğini söyledi:
“Alaettin Sevim’in 8 Nisan 2021 tarihinden itibaren beş yıl süreyle askeri tesislere girişinin yasaklandığını öğrendik. Oysa müvekkilimiz ve gözaltına alınan emekli amiraller, 13 Nisan 2021 tarihinde Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliği’nin karşısına çıktılar. Yani sanıklar sulh ceza hâkiminin karşına dahi çıkmadan beş gün önce, Milli Savunma Bakanlığı tarafından suçlu ilan edilmiştir. Bu da kararın idari değil, siyasi bir içerik taşıdığını göstermektedir.”
Göktaş, Ergenekon kumpasında hedef alınan Sevim’in emekli olduktan sonra görev yaptığı üniversitesindeki görevinden de edildiğini anlattı:
“Piri Reis Üniversitesi’ndeki görevi sırasında hiç şüphesiz ki anlattığı konulardan birisi Montrö’dür. Ayrıca birçok sempozyum, konferans ve benzeri akademik çalışmalarda Montrö konusunda sunumlar yapmıştır. Maalesef bu soruşturma başladığında görev yaptığı üniversiteden baskılarla ayrılmak zorunda bırakılmıştır. En iyi bildiği konulardan birisi olan Montrö konusundaki açıklamaları nedeniyle, artık emekli bir askerden önce akademisyen olan müvekkilimin yargılanması trajikomik bir olaydır.”
ALİYEV’İN DOKTORUNA YASAK
Sadece akademisyen Sevim değil. Bir de tıp profesörü var. Ertan Demirtaş da amiralliğin ardından kalp uzmanı bir profesör olmuştu. Ziya İlker Göktaş, onunla ilgili hikâyeyi şöyle anlattı:
“Emekli Amiral Prof. Dr. Ertan Demirtaş, rahmetli Haydar Aliyev’in özel doktorudur. Vefatına kadar doktoru ve arkadaşı olarak yanında kalmıştır. Birçok devlet bakanı ve yöneticisinin tedavilerine yardımcı olduğu birisidir. Gelelim asıl kritik noktaya, Demirtaş’ın bu suçu (darbe) işlemesi için elverişli vasıtası nedir?”
Bir zamanlar TSK’yi yöneten amiralleri, önce Ergenekon-Balyoz kumpaslarıyla hapse atarak göğüslerine vurdular. Onlar 15 Temmuz’da bile sokağa çıkarak ülkelerine sahip çıkmaya devam etti. Ülkenin tapusu olan anlaşma hedef alındığında hep birlikte ses verdiler. Yine gözaltına aldılar, mahkemelere yolladılar. Yetmedi boyunlarını sıkar gibi orduevlerini yasakladılar, işlerinden ettiler, yurtdışına çıkarmadılar.
Kurtlar boğulmaya direniyor ya... Acaba onları yıllardır nefessiz bırakan çakallar hep aynı mı dersiniz?