Biliyorum, unutuldu gitti. Ama hikâye akıp gitmeye devam ediyor. İşte gazetecinin fikri takibi burada devreye giriyor. Öyleyse hatırlatayım...
ABD’de, New York Güney Bölgesi Federal Mahkemesi’ndeki davanın detaylarını anlatmıştım. Arizona merkezli Kaplan Grup tarafından, dolandırıcılık suçlamasıyla açılan davanın hedefinde, ASAP Lojistik isimli şirketin yanı sıra şirketin İcra Kurulu Başkanı Debbie (Deborah) Cross adında ABD’li bir iş kadını vardı. Şikâyetçilerin verdiği dilekçede, Türkiye’nin Washington Büyükelçisi -eski AKP milletvekili Murat Mercan’a yönelik de ithamlar yer almıştı. Şikâyetçilere göre Cross, kendisini MKE temsilcisi olarak tanıtarak mühimmat satma vaadiyle ABD’de dolandırıcılık yapıyor, başta büyükelçi olmak üzere çeşitli resmi bağlantılarını kullanıyordu. Dilekçede “Türkiye’nin ABD büyükelçisine birkaç milyon dolarlık ödeme yaptığına ilişkin bilgi ve inanç vardır” ifadeleriyle, Mercan’a ağır bir suçlamada bulunulmuştu. Mercan’ın Cross ile fotoğrafları da buna delil olmuştu.
Yazılarımın ardından Mercan’la telefonla konuştum, yolsuzlukla suçlanmaktan haliyle rahatsızdı. Hukuki adım atacağını söylüyordu.
Suçlamaların hedefindeki Cross ile de bir söyleşi yaptım. O da dolandırıcı değil mağdur olduğunu anlatıyordu. Ensar Vakfı Beşiktaş İlçe Başkanı İlker Küçüker tarafından kandırıldığı iddiasındaydı. Küçüker’in kendisini MKE (Makine Kimya Endüstrisi) temsilcisi olarak tanıttığını, şirketine piyasadan çok ucuza mermi teklif ettiğini ancak sonradan vermediğini iddia etti. MKE’nin aynı isimlere açtığı davayı da ortaya çıkarmıştım. MKE, kendi silahlarını Güney Kore’de satma yetkisine sahip olan Küçüker’in sahte belge hazırlayarak ABD’de müşteri topladığını iddia ediyordu.
İki dava birbiriyle örtüşüyor, bütün parçalar tamamlanınca bir gerçek ortaya çıkıyordu: Küçüker’in Nisan 2022’ye kadar MKE’nin Güney Kore temsilcisi olduğu ve MKE’ye ait olmayan silahları MKE’ninmiş gibi dünyaya pazarladığı. Cross’un anlattığına göre Sırbistan’daki bir silah fabrikasında üretilen mermiler, sanki MKE’ninmiş gibi, sahtecilikte kullanılmaya çalışılmıştı.
Yazılarımın ardından bir açıklama da devlet kurumu DEİK’ten geldi. Onlar da Küçüker’in özgeçmişinde yazan DEİK görevinin sahte olduğunu söylüyordu. Kısacası hem devlet hem kurumları hem unvanları; uluslararası bir sahtecilik ve dolandırıcılıkta kullanılmıştı.
Aylar geçti... ABD’deki dosyanın kapağını yeniden açtım. Acaba Murat Mercan beklenen adımı atmış mıydı?
ANTETLİ KÂĞITLA YANIT
Gerçekten de dosyaya, 16 Eylül 2022 tarihinde, Türkiye Büyükelçiliği antetli bir evrak girmiş. Evrakta Mercan’ın imzası var. “Her şeyden önce iddialar gerçekdışı” diyen Mercan, yazdıklarımı işaret ederek “Şikâyetin kamuya açıklanmasının ardından, olay medya spekülasyonlarının konusu haline geldi” diyerek rahatsızlığını belirtiyordu. Diplomatik dokunulmazlığını hatırlatan Mercan, bu nedenle dava kapsamında yargılanamayacağını, ABD mahkemelerinin kendisi üzerinde bir yargı yetkisi olmadığını ifade ediyordu. Talebini ise şöyle aktarıyordu: “Bu fıkranın (suçlamanın yapıldığı 125. madde) kamuya açık olan orijinal şikâyetten ve mahkemenin davacılardan kabul edebileceği değiştirilmiş herhangi bir şikâyetten çıkarılmasını saygılarımla arz ederim.”
Mahkeme hâkimi Paul Oetken, Mercan’ın talebini şikâyetçi Kaplan Grup’a aynı gün iletmiş. ABD yasalarına göre, delilsiz bir suçlamanın şikâyet eden tarafa zarar vereceğini, şirkete hatırlatmış. Kısacası, Mercan hakkındaki ithamları geri çekip çekmeme konusunda, karar vermesini istemiş.
Bu arada, Mercan’ın bu yazışmada büyükelçilik antetli kâğıt kullanması dikkat çekiyor. Zira suçlama elçiliğe yönelik değil, Mercan’ın şahsına yönelik. Bu yöntem doğru mu? Sorduğum Dışişleri uzmanları, bir büyükelçinin, Dışişleri Bakanlığı’nı, suçlamalar hakkında bilgilendirme yükümlülüğü olduğunu, izin alması gerektiğini söylediler. Ancak bu durumda, Dışişleri’nin izniyle, diplomatik dokunulmazlığı hatırlatan antetli kâğıtla yanıt verebileceğini anlattılar. Bu gelenekler şimdi sürüyor mu, bilmiyorum. Belki de Mercan, Dışişleri Bakanlığı’nı, söz konusu dava konusunda bilgilendirmiş, resmi yanıt vermesi istenmişti. Washington Elçiliği kaynakları da bunu teyit etti. Her halükârda, büyükelçiye yönelik şahsi bir ithamda, resmi evrakla yanıt görmek şaşırtıcıydı.
GERİ ADIM YOK
Peki Kaplan Grup ne yaptı? Hâkim, yanıt için 14 gün süre vermişti. Sürenin dolmasına bir gün kala, Kaplan Grup’un dilekçesi dosyaya girmiş görünüyor. Hemen açıp, Mercan’a yönelik suçlamaların yer aldığı 125. maddeye baktım. Dilekçe güncellenirken bu kısım değiştirilmemişti. Doğal olarak Kaplan Grup, “İddialarımızın arkasındayız” diyordu. 17 Mart 2023’te sundukları dilekçede dahi, Cross’a, büyükelçilik bağlantılı suçlamada bulunuyorlardı. Bu arada, benim Cross’la yaptığım röportaja da atıf vardı. Konuştuğum elçilik kaynakları da, Kaplan Grup’un geri adım atmadığını, sadece Cross’un “Büyükelçiye yönelik suçlamalardan vazgeçin” talebi olduğunu teyit etti.
Ne olacak, göreceğiz...
Hafıza aklın ısrarlı eylemi, hatırlamak hastalıklarımızın ilacı değil mi zaten!