Damla damla birikiyor. Şıp şıp duyuyorsun. Bir bakıyorsun, koca bir deniz olmuş. Önümde duran iki raporu okurken “ne çok şey öğrenmişiz” diye düşündüm.
İlkini CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır ile Antalya Milletvekili Rafet Zeybek hazırlamış. Kapağında “Mafya-Siyaset-Ticaret İlişkileri” yazıyor. Aslında iki vekil geçen yıl temmuz ayında tamamlamış. Derken, bir yılda o kadar çok şey olmuş ki... Bunun üzerine Başarır oturup yeni bir rapor daha yazmış. Olmuş iki tane.
Ali Mahir Başarır, dün, partinin lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na sundu. Haliyle, mafya-siyaset-ticaret üçgeninde bildiklerimiz, gün gün güncellenir hale geldi.
Yönetim sistemi: Narkopolitik düzen
Bütün parçaların toplamından daha fazlasıdır diyoruz ya...
CHP’li vekiller, ilk raporda, Türkiye’deki mafyanın siyaset için mi yoksa siyasetin mafya için mi olduğunu sorgulayıp, “narkopolitik” tespiti yapmışlar:
“Başta Meksika, Kolombiya olmak üzere Güney Amerika ülkelerinde uyuşturucu kartellerinin kazançlarını korumak, uyuşturucu ticaretini sorunsuz yapabilmek için kendi ülkelerinde kendi işlerine yardımcı olan siyasilere verdikleri destek üzerine oluşan narkopolitik kavramı ile uyuşturucu kartelleri uyuşturucu ticareti için yasal ve politik koruma sağlayacak siyasilere yerel ve genel destek vermektedirler. Karteller oy satın alma ve baskı ile seçmen üzerinde etki etmekte, destek verdikleri siyasilerde yasal koruma ile yargı ve kolluk garantisi vermektedir.
Sedat Peker’in iddiaları sonrası oluşan uyuşturucu, rant, FETÖ borsası, şantaj üzerine kurulan mafya, ticaret, siyaset üçgeninin Türkiye’de de siyasi iktidarında mensubu olduğu kişiler ve onlara yakın iş insanları üzerinden yapıldığını göstermiştir.
Tüm süreç içinde Panama’da yakalanan ve Mersin Limanı’na gelecek olan gemide 616 paket kokain yakalanması üzerine yeni uyuşturucu rotalarının belirlenmesi iddialarında eski Başbakan Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım’ın deniz ticareti iş sahasında olması, Venezüella ziyaretinde bulunması, Kıbrıslı iş insanı Halil Falyalı ile yakınlığı, eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın Bodrum’daki marina yönetiminde olması ve bu marina üzerinden dağıtımın organize edilmek istendiği iddiaları, narkopolitik konusunun ülkemizde uygulandığını göstermektedir."
Rapordaki tespit: Odaktaki siyasetçi Soylu
İlk rapor, “Siyaset-mafya-ticaret ilişkilerinin odağındaki isim” diyerek Süleyman Soylu’yu işaret ediyor. CHP’li vekillere göre, Silivri Emniyet müdürünün intiharından, Sezgin Baran Korkmaz vakasına, Sedat Peker’e koruma verilmesinden sigorta şirketinin aldığı işlere kadar birçok olayda, Soylu’nun sorgulanması gerekiyor. Taşkesenlioğlu ailesi üzerinden yükselen iddialarda da Soylu’nun adı, ikinci raporda şöyle yer bulmuş:
“Sedat Peker 24 Ağustos’ta yaptığı Twitter açıklamalarında Zehra Taşkesenlioğlu’nun mahkemeye verdiği boşanma dilekçesini ilk olarak Süleyman Soylu’ya yolladığını iddia etmiş ve ayrıca Ünsal Ban’ı da kibar bir yolla tehdit ettiğini iddia etmiştir. Konular çok karışık olduğu için boşanma dilekçesinin Süleyman Soylu’ya yollanması konusu gündemde çok işlenmemiş ve bu ilişkinin bağı araştırılmamıştır.”
Emekli maaşıyla olur mu? Ağar milyonları nasıl buldu?
CHP milletvekillerinin hazırladığı raporun birinci bölümünde, Mehmet Ağar ve Tolga Ağar da var. İki ismin Yalıkavak Marina başta olmak üzere, pek çok şirkette görülmesini sorgulayan rapor, Ağarlara dair şu tespiti yapıyor:
“Bu ülkenin İçişleri bakanı, polisi, askeri yokmuş gibi ‘ben koruyorum burayı’ diyebilmektedirler. Kamuda hiçbir sıfatı ve hukuki gücü olmayan eski bir bakan ve marina yöneticisi devletin kurumlarını adeta hiçe saymaktadır. Bir marina yöneticisi, kendisini devletin Emniyet teşkilatından büyük görmektedir. AKP iktidarında, AKP harici herkes yönetimde söz sahibi olmuş durumdadır.
(Muayene istasyonları) Muğla ve 12 ilçesinin işletme hakkını Mehmet Ağar’ın oğlu AKP milletvekili Tolga Ağar, 20 yıl için 30 milyon dolar karşılığında almıştır. Tolga Ağar bunun için, 4 Mart 2008 tarihinde, İstanbul’da 500 bin YTL sermayeli şirket kurmuştur.
HEP AYNI ELLER
Dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, TÜVTÜRK’ün tanıtım toplantısında, konuşma yapacağı salona girdiğinde Mehmet Ağar ile karşılaştı. Oğlu, TÜVTÜRK’ün Muğla iş ortağı olan Mehmet Ağar da davetli olarak geldiği toplantıda protokol sıralarında otururken gördüğü Bakan Yıldırım’la tokalaşmak için ayağa kalktı. Yıldırım da Ağar’ın yanına giderek ‘Nasılsınız’ diye sordu. Bu örneklerden yola çıkarsak, siyasi ilişkilerin ticaret alanında nasıl kullanıldığını anlaşılabilir. Bu şahıs, Elazığ milletvekili ama Muğla’daki araç muayene istasyonlarının sahibiydi. Bodrum’da Yalıkavak Marina’da yönetim kurulu üyesidir. Babası, kısa zaman önceye kadar Bodrum Yalıkavak Marina’da yönetim kurulu başkanı idi.
Paranın izini sürdüğümüzde, takip ettiğimizde Türkiye’de hep iktidara yakın isimler karşımıza çıkmaktadır. Hiçbir ticaret geçmişi olamayan para kazanmamış bir kişi iş dünyasına 30 milyon dolar ile nasıl girebilmekte, emekli maaşı 17 bin TL civarı olan Mehmet Ağar mı 30 milyon doları sağlamıştır, gibi cevap bekleyen sorular vardır. Mehmet Ağar’ın babası memurdu, kendisi önce memur sonra siyasetçi, hayatında hiç ticaret yapmamıştır. Oğlu Zülfü Tolga Ağar ise 33 yaşındayken 2008 yılında Muğla ve 12 ilçesinin taşıt muayene istasyonları işletme hakkını 20 yıl için 30 milyon dolara alıyor. Parayı takip ettiğimizde karşımıza yine AKP çıkıyor."
SBK bağlantılı otele gitti mi? Oğul Yıldırım protokolde
Raporda sorgulanan isimlerden biri de Binali Yıldırım ve oğlu Erkam Yıldırım. Oğul Yıldırım’ın, Venezüella’ya test kiti götürmek için gittiği açıklamasını gerçek dışı bulan CHP’li vekiller, şu tespiti yapmış:
“Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım’ın iş için tek gittiği yer ise Venezüella değildir. Erkam Yıldırım, ‘Denizcilik Anlaşmaları’ kapsamında 2016 yılında da dönemin Ulaştırma Bakanı Ahmet Arslan, dönemin Panama Büyükelçisi Kadriye Şanıvar Olgun ile aynı fotoğraf karesinde yer almış ve Türkiye’yi temsil eden bir bürokrat gibi Panama-Venezüella hattında sürekli olarak bakanlık temsilcileriyle birlikte olmuştur."
PARAMOUNT OTEL’DE YILDIRIM
Binali Yıldırım’ın adı, raporda, Sezgin Baran Korkmaz ile ilişkili Paramount Otel iddialarında da yer alıyor:
"Otelin genel direktöründen çamaşırcısına kadar herkesle irtibat kurduk ve bu irtibatlar sonucunda ise oteldeki çoğu kişinin, Binali Yıldırım’ın bu otelde kaldığına ilişkin ifadelerini daha önce de kamuoyunda paylaşmıştım. Bu konuyla alakalı olarak Binali Yıldırım’dan herhangi bir yanıt gelmemiştir. Binali Yıldırım’ın 2017 Ağustos’ta bu otelde kaldığı tarafımıza ulaşmıştır. Bu bilgiyi doğrulayan bir yazı olarak ise 20 Ağustos 2017 tarihli, Aydınlık gazetesinden İsmet Özçelik’in haberine göre, ‘Geçtiğimiz günlerde Bodrum’da bir yat buluşması gerçekleşmiş. AKP’nin 16. kuruluş yıldönümünden önceki hafta. Çok dar bir buluşma. Yatta, Abdullah Gül, Başbakan Binali Yıldırım, Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki baş başaymış. Yemekte balık olarak levreği tercih etmişler. Bodrum-Ören bölgesinde dolaşmışlar’ sözleri yer almıştır. Ve karşı cenahta bulunan bu ismin, bu yazısıyla o tarihlerde Binali Yıldırım’ın Bodrum ve çevresinde olduğu kayıtlara geçmiştir."
Paralar yurtdışına kaçırıldı mı? Şirketler Londra ve Malta’dan çıktı
AKP milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu ve eşi Ünsal Ban arasındaki boşanma davasının ardından ortalığa saçılan iddialar da Başarır’ın yazdığı ikinci raporda yer buldu. Eski SPK Başkanı Ali Fuat Taşkesenlioğlu’nun da aralarında olduğu isimler hakkında rüşvet ve irtikaptan soruşturma açılmasını öneren raporda, rüşvet paralarının yurtdışına kaçırıldığı sorgulaması yapıldı:
“Tüm bu iddialar sonrası üst düzey bürokraside vergi kaçırma, offshore ve yolsuzluk sevdası olduğunu bildiğimiz için araştırmalarımızı Londra’ya yönelttik ve beklediklerimizle karşılaştık.
Ünsal Ban adına bir arama yapıldığında ilk olarak karşımıza çıkan şirket “MX TECHNOLOGİES LTD” olarak geçmektedir. Bu şirket, 25 Mayıs 2022 tarihinde 1000 pound sermaye ile kurulmuş olarak gözükmektedir. Şirket halihazırda aktif olarak gözükmektedir. Şirketin tescil adresine ilişkin araştırmada (aynı adreste) 84 tane şirketin bulunduğunu fark ettik. Bu 84 tane şirketin birçoğunun kurucusu Türk vatandaşı olarak gözükmektedir. Bu şirketlerin içerisinde diş hekimleri, borsacılar, Instagram bloggerları vs. görülmektedir. Çoğunlukla bu işler offshore yani vergiden kaçmak için kullanılır. Genellikle bu hususta kurulan şirketlerin servet kaçırmak için kullanıldığı bilinir. Bu sebeple araştırılması elzem gözükmektedir.
Daha sonra araştırmalar neticesinde Ünsal Ban’ın aynı adreste başka bir şirkette daha ortaklığının bulunduğu ortaya çıkıyor. Bu şirketin adı ise “Gainex Global Ltd” olarak gözükmektedir. Gainex Global Ltd, 28 Şubat 2022 tarihinde kurulmuş olarak gözükmektedir. Şirket halihazırda aktif olarak gözükmektedir.
Şirketin müdürü ise ‘Başak Gülen Darcan’ olarak gözükmektedir.
Şirket üç ortaklı olarak gözükmektedir. Bunlar; Süleyman Yıldırım, Halil Gökhan Özkal, Ünsal Ban olarak gözüküyor. Şirketin sermayesi 3 bin pound olarak belgelerde yer almaktadır.
Ünsal Ban’ın Malta’da şirketlerle de ilişkisi olduğu gözükmektedir. Ünsal Ban’ın şirketinin Malta’nın başkenti olan Valetta şehrinde olduğu yine kayıtlara yansımıştır.
Ünsal Ban’ın birinci ve ikinci derece dahil olmak üzere tüm akrabaları, birlikte çalıştığı insanlar (şoför vs.), kayın hısımları vs. hepsinin banka hesapları, yurtdışında şirketlerinin olup olmadığı vs. hepsinin araştırılması gerekmektedir. Çünkü Ünsal Ban bu ağı tek başına oluşturmamıştır. Bu bariz bir şekilde açıktır ki eşinin milletvekili olmasının nüfuzunu ve eşinin kardeşinin SPK başkanı olmasının nüfuzunu açık bir şekilde kullanmıştır. Bu çerçevede rüşvet, irtikap ve görevi kötüye kullanma gibi iddiaların bütün hepsinin detaylı bir şekilde röntgeninin çekilmesi gerekmektedir.”
MASAK artık yetişemiyor Karapara cenneti Türkiye
Ali Mahir Başarır’ın kaleme aldığı ve dün Kılıçdaroğlu’na sunulan raporda, MASAK’ın durumu da sorgulandı:
“Sermaye Piyasası Kurulu’nun başvurusu sonrası açılmış olan soruşturmada MASAK tarafından incelenmesi gereken dosyalar olduğunda SPK uzmanının görevlendirilmesi beklenir ancak MASAK bünyesinde halihazırda SPK uzmanının olmadığı gözükmektedir. Bu durumda yapılacak olan incelemeler eksik kalacaktır.”
Rapor, buna rağmen halihazırdaki sayıların bile, durumu ortaya koyduğunu söyledi:
“MASAK’a ilişkin verilere bakıldığında son yıllarda önemli değişikliklerin olduğu göze çarpmaktadır. 2017’de 176 bin 411, 2018’de 222 bin 743, 2019’da 203 bin 786, 2020’de 237 bin 531 ve 2021’de 504 bin 995 şüpheli işlem bildirimi MASAK’a yapılmıştır. Bu çerçevede basit bir hesaplamayla bile beş yılda şüpheli işlem bildirimi sayısının beş katına çıktığı gözükmektedir."
Rapor, Türkiye’de karapara ekonomisine dair de fikir sahibi olmamızı sağlıyor:
“Ne yazık ki AKP iktidarı döneminde Türkiye’de hiç olmadığı kadar karapara, uyuşturucu, offshore, mafya, rant, kirli ticaret ilişkileri vs. ortaya saçılmaktadır. Yalnızca 2021 yılında MASAK tarafından yapılan incelemeler sonucunda 181 kişi hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur. Maalesef nüfuzunu kullanarak zenginleşen birçok kişinin dosyası MASAK’ın eline dahi geçmeden kapatılıyor.
(...) MASAK’a yalnızca 2021 yılı için 7 bin 218 adet işlem erteleme talebi gönderilmiştir. Yapılan değerlendirmeler sonucunda da 4 bin 663 işlem erteleme kararı alınmıştır.
(…) Yalnızca 2021 yılında 594 milyon TL, 108 milyon dolar, 193 milyon Avro, 4 milyon sterlin değerinde şüpheli işlemin ertelendiği gözükmektedir. Bir de kayıtlara yakalanmayanları düşündüğümüzde Türkiye Cumhuriyeti’nin suç gelirleri konusunda bataklıktan kurtulması yeni dönemin en önemli konularından biri olacaktır. Çünkü AKP iktidarı döneminde, TBMM Araştırma Komisyonları işlevsizleştirilmiş, Sayıştay gibi denetim organları zayıflatılmış, yargı sindirilmiş bir pozisyona sahip hale gelmiştir. Tüm bu veriler, Türkiye’de karaparanın ve diğer suçların ne yazık ki olağan hale geldiğini ortaya koymaktadır."
Rüşvete, uyuşturucuya, mafyaya karşı Devlet harekete geçmeli
Halk, bir lira daha ucuz ekmek için, kuyruklarda saatlerce bekliyor. CHP raporu, narkopolitik yapıyla kirlenmiş ekonominin, yoksulluğu artırdığını söylemiş. Ortaya saçılan suçları tek tek sıralarken, bir tespitte de bulunmuş:
“Tüm bu iddialar, gerçekler ve veriler göstermektedir ki Türkiye Cumhuriyeti’nin temiz
eller operasyonuna ihtiyacı bulunmaktadır. İddialarda suç unsuru oluşturan konular hakkında
yargının harekete geçmesi, Meclis’te araştırma komisyonlarının kurulması, MASAK’a bu
suçları araştırma noktasında yardımcı olunması ve bu çerçevede geniş yetkiler verilmesi ve
devletin tüm denetim aygıtlarının harekete geçirilmesi gerekmektedir.
(...) Kaçırılan vergiler ne yazık ki kamu hizmeti olarak vatandaşa geri dönmüyor. Alınan rüşvetler, zimmete geçirilen paralar yurtdışında kurulan şirketler vasıtasıyla ülkeden kaçırılıyor. Peki bu durumda ne oluyor? Vatandaş kamu hizmetinden mahrum kalıyor, verdiği verginin geri dönüşünü alamıyor.
(...) AKP’nin 20 yıllık iktidarında gelinen nokta; rant, rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık, geçim derdi, ihalelere fesat karıştırma, karapara, uyuşturucu, mafyalaşma, göçmen sorunu ve daha sayılamayan birçok gerçekliktir. Maalesef Türkiye Cumhuriyeti, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nde bahsetmiş olduğu şu durumla karşı karşıyadır: ‘Bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.’ İşte bu olaylarda, iddialarda iktidar sahiplerinin şahsi menfaatlerinin ülkenin menfaatlerinin önüne geçtiği apaçık bir şekilde görülmektedir.”
Kılıçdaroğlu’na sunulan rapor, Türkiye’nin gerçek bir arınmaya ihtiyacı olduğunu anlatmış. Elbette, bunun için temiz bir el gerekiyor. Kirli su ortada. Peki arındıracak irade nerede?