Televizyonda aynı suratlar. Asgari ücreti tartışıyor. Adı üstünde, asgari. İnsan gibi yaşamak için verilmesi gereken en düşük ücret. Aslında istisna olmalı. Ama Türkiye’de iki çalışandan birisi bu ücreti alıyor. “Biraz üstü” denilenleri de sayarsanız, ülkenin yüzde yetmişi bu ücretle yaşıyor.
Peki sahiden yaşıyor mu? Esenler’deki yangından sonra sordum: Buna hayat deniyorsa, gencecik çocuk neden yanarak öldü?
Muhammet Ali Yaşar 26 yaşındaydı. Onu tanıyanlar, “Sessiz sakindi, hiç sesini yükseltmezdi” diye anlatıyor. Çok değil, yakın zamanda askerden dönmüştü. Şırnak’ta, sınır karakolunda, komandoluk yapmıştı. Gelgelelim, şehir hayatı kadar onu zorlamamıştı.
Liseyi dışarıdan bitirmeye çalışıyordu. Üniversite mezunları bile işsiz gezerken ona iş yoktu. 3-4 ay boş kaldı. Çalışmaya mecburdu. Annesi babası ayrıydı. Annesi bir taşeron temizlik şirketinde geç saate kadar üç kuruşa çalışıyordu. Babası kaynak ustasıydı. Kalp hastalığına rağmen işine devam ediyordu. Üç kardeştiler. En küçükleri üniversitedeydi. Ortancası öğretmen olmuş ama atanamamıştı. Sözleşmeli öğretmen denilen statüde, asgari ücretin bile altındaki maaşa evet demek zorunda kalmıştı. Ailesini çekip çevirmek zorunda kalan Muhammet Ali, sonunda A-101’de işe girdi.
Ailesine maaşını soruyorum. “Asgari ücretten iki yüz lira fazla” diyorlar. Üstelik hep fazla çalıştığını, bordroya yansımadığını, mesai ücreti almadığını söylüyorlar.
‘UYUDU’ YALANI
“Olsun” demişti Muhammet Ali. Üstelik, A-101’de evlenmeyi hayal ettiği kızla tanışmıştı. Gelgelelim, A-101’in “ciddi” kuralları vardı. Birbirine sevdalılar aynı şubede çalışamazdı. “Ben giderim, sevdiğim kalsın” dedi Muhammet Ali. Onu, boşluk neredeyse orayı dolduracak şekilde çalıştırdılar.
İşinin 3. ayında, son nefesini vereceği mağazayı sabah 8’de açmaya gitti. “Zamanında geldim” demenin bir yoluydu. Kapıdan girince fotoğraf çekti. Şefine WhatsApp’tan gönderdi.
Normalde mağazayı iki kişinin açması zorunluydu. Gelgelelim, gerçek hayat kanunla kuralla işlemiyordu. Zaten kim denetliyordu ki...
Haberlerde “uyuya kaldı” yazıyor. Bu, Muhammet Ali’ye, “kabahatli” demek için üretilmiş bir bahane. Gerçek hiç de öyle değil.
Muhammet Ali, telefonunu girişte bırakıp depoya inmişti. Henüz itfaiye raporu hazırlanmadı ama yangının arızalı olan elektrik kontağından çıktığı sanılıyor. Muhammet Ali, bir süre sonra, alevlerle depoda baş başa kaldı.
Cesedi yaşadığı cehennemi özetliyor. Yüzüne geçirdiği tişörtüne bakılırsa, dumandan korunmak için kıyafetini kendisine maske yapmış. Yakınındaki yangın söndürme tüpü, elinden gelenin yetmediğini gösteriyor. Gelgelelim, olaydan sonra depoya gelenlerin söylediğine göre, “normalden fazla” dolu depoda, kaçacak yolu da bulamadı. Sonunda yüzükoyun düştü. Alevler baygın bedeninin ardını yaktı. Yere kapaklanmış yüzü ve göğsü, kendini alevlerden korumuş gibiydi.
Annesi son kez bile göremedi Muhammet Ali’yi. Önceki akşam, geç saat işten geldiğinde, odasına girmişti. Sabah dükkânı açacak oğlu, çoktan uykuya dalmıştı. Ertesi gün sonsuzluğa uğurlayacağını bilmeden uykusunda vedalaştı oğluyla.
SEFALETLE SINANAN ÜLKE
Muhammet Ali’nin ölümünden sonra Mağaza Market Sendikası da bir açıklama yaptı. Söylediklerine göre Muhammet Ali’nin ölümü kaza değil adeta bir cinayetti:
“Yasak olmasına rağmen mağaza işçiye tek başına açtırıldı, işçinin uyuya kaldığı gerçek değil, mağazanın yangın çıkışı kapalıydı, elektrik panoları uzun zamandır arızalıydı.”
Ölümü iki satır haber bile olamayan Muhammet Ali’nin, ateşler içindeki bedeni soğurken, televizyonlar “asgari ücrete zam müjdesi” haberlerini veriyordu. Muhammet Ali’nin ömrü birkaç yüz liralık o zammı görmeye yetmedi. Daha cenazesi kalkmadan, A-101, yanan mağazasını açmaya çalışıyordu. Parası olanın yaşadığı düzende, 26 yaşındaki bir çocuğun ölümünün soruşturulmayacağını bilmeleri, en büyük güvenceleriydi.
Bakmayın asgari denmesine. Türkiye’de artık ortalama ücret haline geldi. Üstelik bu ücreti almak yaşamanızı bile garanti etmiyor. Dört kişilik bir aile için, açlık sınırının altında. Ailede dört kişi bile çalışsa, yoksulluk sınırının altında kalıyor. Daha yılbaşında, “tarihi” diye duyurulan artış, enflasyon sayesinde, çoktan aldığı zammı kaybetti. Bugünkü kurla 300 doların altına düştü. Haliyle Türkiye, aslında bugün sefaletle sınanıyor.
“Ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır” diyor Ataol Behramoğlu. Muhammet Ali’nin ömürsüz hayatına bakıp söyleyin, asgari ücret ne kadar olmalı?