Barış Terkoğlu yazdı: Nerden baksan tutarsızlık nerden baksan...

Hayır, yanlış anlamayın. Gazeteci Kübra Par, doğru bir gazetecilik yaptı, doğru sorular sordu.

Gözleri bağlı, kulakları tıkalı sanıyoruz. Oysa onların hukuk dedikleri şeyin kuralı, güçlünün çıkarından ibaret.

Her yerde aynı konu... İktidar güdümüyle verilen İmamoğlu kararının mesajını tartışıyoruz. Eksik ne kaldı derken, en yetkili isim, YSK (Yüksek Seçim Kurulu) Başkanı Muharrem Akkaya da konuştu. “Cezası kesinleştikten sonra listeye dokunmamız mümkün değil, seçime girer ama kazansa bile mazbatası verilmez” dedi. Tepkiler üzerine, dün, sanki konu İmamoğlu değilmiş gibi, “Ben genel prensipleri hatırlattım” dedi.

Hayır, yanlış anlamayın. Gazeteci Kübra Par, doğru bir gazetecilik yaptı, doğru sorular sordu. YSK başkanının yanıtları da kendisinin nasıl baktığını açıklıyordu. Gelgelelim, ortada başka bir tuhaflık var.

Konu Erdoğan olunca sustu

Meselenin bir yanı taraf olmakla alakalı. Öyle ya, İmamoğlu, kazandığı seçimi iptal eden YSK üyelerine, sözde hakaretten ceza aldı. Şimdi adaylığı bu ceza nedeniyle aynı YSK’nin önüne gidecek. YSK, kendisine hakaretten ceza alan birinin adaylığı hakkında, “tarafsız” karar vermeye çalışacak. Üstelik daha konuşmadan, tartışmadan, kararını başkanı önceden açıklamışken... Şarkıdaki gibi nerden baksan tutarsızlık!

Ancak ikinci mesele daha kritik. O da Erdoğan’ın adaylığını ilgilendiriyor. 

Şöyle anlatayım...

İmamoğlu henüz belediye başkanı. Cezası kesinleşmedi. İmamoğlu ya da bir başkası, muhalefetin henüz bir adayı da yok. Buna rağmen İmamoğlu aday olmuş da YSK’nin önüne dosyası gelmiş gibi, YSK başkanı stratejilerini açıklıyor. Doğmamış çocuğa don biçmekten fazlası, olmamış muhalefete yön çizmeye çalışıyor. Elbette Erdoğan adına elbette AKP için.

Gelelim meselenin detayına...

Dün, Liberal Demokrat Parti’nin (LDP) avukatı Ayça Akpek’in uyarısı sayesinde fark ettim. Partinin YSK ile ihtilafları vardı. Bunun için yazışmalar yapıyorlardı. Tam o sırada, 9 Haziran’da, Erdoğan çıkıp cumhurbaşkanı adayı olacağını açıklamıştı. “Bunun için de başvuru fikri doğdu, bakalım YSK ne diyecek dedik” diye karar alma anını anlatıyor Akpek. 10 Haziran günü YSK’ye, “Bir kimse en fazla iki defa seçilebilir” kuralını hatırlatıp sordular:

“Anayasanın açık hükümlerine göre, mevcut cumhurbaşkanının üçüncü defa adaylığı için hangi koşulların gerçekleşmesi gerektiği hakkında Yüksek Seçim Kurulu’nun görüşünün paylaşılmasını arz ve talep ederiz.”

Soran resmi bir siyasi parti. Sorduğu kişi “yine adayım” diyen mevcut cumhurbaşkanı. Yani etiyle buduyla somut bir olaydan, açık bir durumdan bahsediyoruz. 

Peki YSK ne yanıt verdi?

Aynen şöyle: “Kurulumuzca yapılan değerlendirme neticesinde YSK’nin görevleri arasında bulunmayan bir konuda görüş bildirmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekmiştir.”

Hangisi doğru? Görüş bildirmesi mi, bildirmemesi mi? Bir şey söyleyemem. Ancak YSK başkanı, konu İmamoğlu ise görüş bildiriyor, konu Erdoğan olunca “Görüş bildiremem” diyor. Akpek de buna dikkat çekiyor: “Birine cevap verip öbürüne vermemenin nedeni nedir? Bu bir tutarsızlık!”

Bir ayrıntı daha...

LDP, Akpek’in dilekçesiyle, Barolar Birliği’ne de aynı soruyu sormuş. Barolar Birliği, değerlendirme yetkisinin YSK’de olduğunu hatırlatmakla birlikte şu yanıtı vermiş:

“Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir.”

Yani Barolar Birliği, “Meclis ancak erken seçim kararı alırsa Erdoğan aday olabilir” diyor.

Bir konu daha var...

Muhalefetin hsk pazarlığı

İmamoğlu davasına bakan eski hâkim Hüseyin Zengin’in baskı gördüğünü yazmıştım. Zengin, bugünkü hâkimin verdiği kararı vermeyi reddedince Samsun’a sürülmüştü. Zengin, sürgün kararına itiraz etmişti. Öte yandan konu, HSK’nin (Hâkimler Savcılar Kurulu) müfettiş görevlendirmesini gerektiriyordu. Yani HSK müfettişleri, hâkime baskı var mı, bunu kim yaptı diye araştırmalıydı. Ancak, cumhurbaşkanının kararlarını beğenmediği davaların ardından soruşturma açan HSK, sıra hâkim Zengin’e gelince suspus oldu. 

Gelelim bamteline...

HSK sadece AKP’lilerden oluşmuyor. 13 üyeden biri adalet bakanı, öbürü yardımcısı. Kalan 11 üyeden 4’ünü cumhurbaşkanı atıyor. 7 üye ise TBMM’de seçiliyor. İşte bu konuda, iktidar ile muhalefet anlaştı. 4 üye AKP-MHP tarafından belirlenirken 3 üye muhalefetten seçildi. Şu an HSK’de 2 İYİ Partili, bir de CHP’li üye var. 

Muhalefetin iktidarla yaptığı HSK pazarlığı, birçok kişi tarafından eleştirildi. Örneğin duayen avukat Turgut Kazan şunları söyledi: “CHP ve İYİ Parti’nin HSK mutabakatı büyük bir ayıptır. AKP ve MHP’nin belirlediği 10 temsilciye, İYİ Parti’den 2, CHP’den 1 kişi eklense neyi sağlamış olacaksınız? Bunu yapmakla, birlikte bir HSK yaratmış ve yarattığınız o HSK’nin bütün yaptıklarına meşruiyet kazandırmış olmayacak mısınız?”

HSK’deki meşrulaştırıcı muhalefet

O gün eleştirilen karar, İmamoğlu davasında, hâkime yapılan baskı olayıyla, bir sınavdan geçti. CHP’de konuştuğum kaynaklar, HSK’nin bir müfettiş görevlendirmemesi bir yana, bir başvuru yapılıp yapılmadığından bile habersizdi. Sonuç olarak YSK başkanı, hatta Cumhurbaşkanlığı konuşup erkenden karar açıkladı. HSK’deki İYİ Partili ve CHP’li üç üyeden ses çık(a)madığı gibi, herkesin gözü önündeki açık ihlale karşı, en küçük bir yaptırımları ya da eylemleri ol(a)madı. Kamuoyunu bilgilendirmek için bile bir hamle yap(a)madılar.

Öyle ya RTÜK’teki CHP’li üyeler, İlhan Taşcı’nın ve Okan Konuralp’ın, iktidarın sansür politikalarını geri çevirmeye gücü yetmiyordu. Ama kurulda, sansür uygulamalarına direnmekle kalmıyorlar, hukuksuz kararların detaylarını kamuoyuyla paylaşıyorlardı. Yani RTÜK’te, muhalif üyelerin varlığı, sonucu değiştiremese de medyaya nefes aldırıyordu. HSK’de ise tam bir pasifizm, daha da fenası pazarlık yapılarak hukuksuzluğa giydirilen meşruiyet kılıfı vardı.

Bunu konuşmak için aradığım muhalefetin kritik bir ismi şunu söyledi: “Biz seçimden sonra o üyelerle kurumsal ilişkimizi kestik. Hukuk devletinde olması gereken de bu. AKP’de eleştirdiğimiz şeyi biz de yapmamalıyız. Onlar da bizim oyumuzla seçilseler dahi isimlerini muhalefetle yan yana getirecek şekilde davranmıyorlar.”

Türkiye bir hukuk devleti olmaktan çıksa da muhalefetin HSK’ye seçilen üyelerinin “Türkiye bir hukuk devletiymiş gibi davrandığını” öğrenmiş oldum! Kendi kendime “Belki de ahmak olan biziz” dedim!

Zalimin elinde kılıcı varken adalet, tutulmayacağını bildiğin söz gibi. Söyleyen bile inanmıyorsa, sen neden inanacaksın?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.