“Artık döktüğün kardeş kanını içmek için ağzını açan toprağın laneti altındasın. İşlediğin toprak bundan böyle sana ürün vermeyecek.
Yeryüzünde aylak aylak dolaşacaksın.” (Tevrat-Habil ile Kabil’in öyküsü) Gökte kuş gibi binlerce saat uçtu. 85 yaşında kanadı kırılmış gibi hücrede gözünü yumdu. Vural Avar Paşa’ya perşembe günü veda ettik. Milletin verdiği madalyadan ya da rütbeden sanki daha büyüğü varmış gibi! Vural Paşa’nın cenazesinde ne üniformalı bir asker ne bir TSK çelengi... Nöbetini biz tuttuk, helalini biz verdik. Kargalar bile ölüleri için yas tutarken Hava Kuvvetleri’nin kartalları “Başın sağ olsun” diyemedi.
TARİKATÇILARIN DOLANDIRDIĞI HAVACI
Cenazeden çıkmış dalgın yürüyordum. Eski bir havacı beni uyardı: Belki de gelmemeleri daha iyi oldu!
Ne demek istiyor derken bana Show TV’deki haber bülteninde yıllar önce çıkmış bir haberi, telefonundan izletti.
Kadın spiker büyük harflerle sunuyordu: “34 yıl boyunca savaş pilotluğu yaptı. Ama emekli olunca vicdansız dolandırıcıların tuzağına düştü. Elinde avucunda ne varsa onlara kaptırdı.”
Birazcık izledim. Eski Havacı Gürtaç Kayapınar, arsa vaadiyle dolandırıldığını, kameralara anlatıyordu.
Tam “eee” diyecektim ki Kayapınar’ın hikâyesini anlatan muhabir, sözü ilginç bir noktaya getirdi: “Kendisini bir tarikattan olarak tanıtan iki kişiyle tanıştı.”
Kayapınar, “Bostancı Sanayi Sitesi’nde çok güzel bir ahbap ortamında tanıştık” diyerek tarikatçılarla tanışmasını, sonra da dolandırılmasını anlatıyordu.
Kayapınar, tam 417 bin dolarını tarikatçılara kaptırdığını tane tane söylüyordu: “Bunlar bir dini grup olduğundan dolayı, dini grubu kullanıyorlar aslında.”
Kayapınar, polise gitmişti. Dolandırıcı tarikatçılar ise karakoldan elini kolunu sallayarak çıkmıştı.
TARİKATTAN ÜS KOMUTANLIĞINA
Acı acı gülümseyip “tam bir tarikat hikâyesi” dedim. Ama geçmiş gitmiş...
“Hayır” dedi “Siz bu tarikatın ağına düşen beyefendi şimdi nerede biliyor musunuz?”
Anlattığına göre; Kayapınar, Hava Kuvvetleri’nden 2007’de emekli olmuştu. Sivil pilotluk yapıyordu. Tarikatta dolandırılmasıyla havacılar arasında meşhur olmuştu. Derken Hava Kuvvetleri’nde kritik bir görevdeki arkadaşı onu aramıştı. “Ekibi kuruyoruz, geri dön, sen de general olacaksın” demişti. 2020’de Albay rütbesiyle göreve başladı. Tabii insan 13 yıl uzak kalınca paslanıyor. F-16’yı toprağa çıkarınca terfisi gecikti. Bu yıl, cumhurbaşkanının imzasıyla tuğgeneral oldu. Şimdi Diyarbakır 8. Ana Jet Üssü Komutanı’ydı.
Ne yalan söyleyeyim, bu kadar göstere göstere olmasına şaşırmadım desem yalan olur.
ONU GETİREN KİM ÇIKTI
Bitti sandım ama bitmemişti...
“Peki” dedi: “Geri dön diye arayan arkadaşı kim?”
Hatırladınız mı? Geçen ağustosta, bu köşede, Hava Kuvvetleri Personel Başkanı Kutlay Demir’in hikâyesini anlatmış, son anda adının terfi listesinden çıkmasına neden olmuştum ya... Meğer “ekibi toplayan” kritik isim oymuş.
Hatırlayın, Demir, 15 Temmuz’un ardından önce tuğgeneral, sonra tümgeneral yapılmıştı. 15 Temmuz’dan sonra beş yıl boyunca da Hava Kuvvetleri Personel Başkanlığı yapmıştı. Terfi dosyasında “başka cemaat bağlantılı”, “Terfi etmeli (eşi türbanlı)”, “hükümet yanlısı” gibi ifadeler yer alıyordu. Gelgelelim ben bambaşka bir ayrıntıya dikkat çekmiştim. Balıkesir Cumhuriyet Başsavcılığı, FETÖ’nün askeriyedeki mahrem imamlarından Adem Özkan hakkında iddianame hazırlamıştı. İddianamede şu yazıyordu:
“2007-2010 yılları arasında şüpheli Adem Özkan’ın Hava Kuvvetleri Komutanlığı Bandırma 6. Ana Jet Üssü Komutanlığı’nda görevli subaylar Kutlay Demir, (...) ile ankesörlü telefonlardan örgütsel görüşmeler yaptığı, örgütsel buluşma ve toplantılar için yer ve zaman belirledikleri, birlikte örgütsel toplantılara katıldıkları hususunun tespit edildiği...”
FETÖ imamı Adem Özkan’ın, Kutlay Demir’in eşi A. Demir adına kayıtlı hattı da aradığı görülüyordu.
Yazdıklarımın ardından, 15 Temmuz’dan sonra beş yıl boyunca Hava Kuvvetleri’nin zirvesindeki personeli şekillendiren Kutlay Demir, jet hızıyla emekli edilmişti. Gelgelelim, kendi ifadesiyle, “topladığı ekibi” olduğu yerde duruyordu!
FETÖ SORUŞTURMASINDAN ÇIKTI
Haliyle merak edip sordum; ekip deyince, diğerlerini kim bilir?
“Buyurun” deyip bir kitap gösterdi. Kitabın yazarı, şimdiki Hava Kuvvetleri Komutanlığı Personel Daire Başkanı Kadir Bingöllü’ydü. Bu koltuğu normalde bir general doldururdu. Ama gelgelelim, Bingöllü, Kurmay Albay rütbesiyle bu işi yapıyordu. Yine iyi niyetle, “Belki meziyetleri vardır” dedim. “O zaman şu kitabın kapağını çevirin de önsözünü okuyun” yanıtını verdi.
Bir de ne göreyim. Kitabın önsözünü Kutlay Demir yazmıştı. Demir, Bingöllü’nün de daha önce TSK’den ayrılanlardan olduğunu, 15 Temmuz’dan sonra kendisinin çabasıyla TSK’de göreve çağrıldığını söylüyordu: “Daha önce Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan emeklilik veya istifa suretiyle ayrılan personelimizden, ahde vefa duygusuyla ÖNCÜ’ler olarak aramıza katılanlar arasında Kadir Bingöllü de yer almaktadır.”
“Ne ekip ama” derken Kadir Bingöllü’nün adının olduğu İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2018/127064 numaralı soruşturma dosyasını anlattı. 2012-2013’te 3 ankesörlü arama vardı. 25 Kasım 2020’de kovuşturmaya yer yok kararı verilmişti.
ERDOĞAN ‘GELME’ DEDİ
Aklımı okumuş olacak ki “Bunları nereden biliyorum dersiniz?” diye devam etti. Cevabı beklemediğim şekildeydi: cumhurbaşkanından.
Devam etti...
“Kadir Bingöllü, 2020 Haziran’ında, öğrenci alay komutanı olarak atanmıştı. Malum, mezuniyet törenlerine cumhurbaşkanı da katılıyor. 15 Temmuz’dan sonra, cumhurbaşkanının katılacağı törenler için, külliyeye isim listesi gönderiliyor. Sakıncalı durum var mı diye bakılıyor. Derken, 2020 töreninden bir akşam önce Cumhurbaşkanlığı’ndan yanıt geldi, ‘katılamaz, FETÖ soruşturması var dediler’. Düşünün, mezuniyetteki öğrenci alay komutanı, öğrenci sancağını taşıyacak kişi, FETÖ şüphesiyle törene katılamadı. Soranlara ‘çocuğu hasta’ dediler.”
Söylediğine göre herkes her şeyi biliyordu...
Normalde hakkınızda soruşturma varken kurmaylık kursu KARSU’ya katılamazsın, o katıldı. Rektör, hakkında soruşturma var diye, ona konuşma yaptırmadı. Aldığı takipsizlikle sorun çözüldü.
Kadir Bingöllü de “zamanında kim FETÖ’cü değildi ki” diye siyasetçilerden örnek vererek bugün başka bir yerde olduğunu anlatıyordu.
Yasak olduğu halde Harp Okulu’nda evlenmesinin, öğrencilerin diline nasıl düştüğünü bile yürüyüşte dinledim.
Konuştuğum eski havacı, o kadar çok isimden bahsetti, “ekip”i öyle tarif etti, öyle hikâyeleri aktardı ki... Cenazenin puslu havasındaki fısıltıyla, “ekip” ikimizin sırrı olmuştu!
Sonunda ikna oldum: Kartalın tüylerini yoldular, gagasını bağladılar, kanadını kırdılar. Bulutlara yoldaşlık edenleri yuvasından kovdular.
Milletin çıplak elleriyle kaldırdığı cenazeye bakıp “Belki de Vural Paşa da bunu isterdi” dedim: Mezarımı bilge kargalar kazsın, göğün mavisini bilmeyen kartallar olmasa da olur.
Tevrat’taki öykünün devamı Kuran’da yazıyor. Kendi kardeşi Habil’i kıskançlıkla katleden Kabil’i pişman eden karga, Maide suresinde şöyle anlatılıyor:
“Derken Allah, ona, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi; karganın yaptığını görünce, ‘Yazık bana, şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyim ben?’ dedi ve pişman olanlardan oldu!”