Düşman ve kardeş… Dilimize yerleşmiş, "düşman kardeşler" diyoruz. İnsan kendi içinde yabancılaşana, karşıtından çok daha sert mi tepki veriyor? Kendi doğurduğuna mızrağını daha mı öldürücü saplıyor?
Türkiye seçim yasalarını tartıştı. Hemen de kabullendi. Şimdi, 6 kişilik masada, yeni kurallarla oyunun nasıl kurulacağı konuşuluyor.
Peki neden? Erdoğan, hangi sebeple, daha birkaç yıl önce "her şeyi çözdüm" diyerek getirdiği sisteme sil baştan yaptı?
Elbette ilk sebep basit çıkar hesabı. Zira ittifak sistemi, iktidarın aleyhinde gelişti. Muhalefet, ittifaksız seçime göre daha çok vekil çıkardı. Yeni sistem bunu bozuyor.
Evet, ama mevzunun bir yönü daha var. CHP’ye ya da İYİ Parti’ye bakın. "Bizim için değişen bir şey yok" diyorlar. Yeni sistem, asıl olarak küçük ya da başka deyişle "henüz büyümemiş" partileri hedef alıyor. Elbette özel olarak ise DEVA ve Gelecek Partileri’ni. Ve bir gerçeği yüzümüze çarpıyor: AKP kendi içinden çıkan siyasetlere yaşam şansı tanımıyor!
Öyle ya Demokrat Parti, CHP’nin içinden çıktı. AKP ise Refah’ın. Türk siyasetinde doğurgan büyüme ve iktidarı değiştirme, kriz anlarının bir kuralı gibi. AKP, halıyı çekerek, bebeği baştan ölü doğruyor.
PARTİYE SAVCI ÇELMESİ
Sayısız örnek var. Ancak biri hiç konuşulmamış, öbürü pek az tartışılmış iki olaydan bahsedeyim.
Alaettin Parmaksız, TSK’nın yetiştirdiği emektar generallerden. Ülkenin en çatışmalı döneminde, 1990-92 aralığında Hakkari’de tabur komutanlığı da yapan Parmaksız, 2004 yılında emekli oldu. Bu tarihten, hayatını kaybettiği 2015 yılına kadar, sivil olarak da mücadelesine devam etti. Kah kitap yazdı kah kumpasa uğrayan arkadaşlarıyla yan yana durdu.
Yazdıklarının arasında bir kitap var: Türk Ordusu’nda General Olmak. Kitap, Parmaksız’ın askerlik sonrasını da anlatıyor. En ilginci tabii ki parti girişimi.
Erdoğan’ın doktoru da olan eski AKP milletvekili Turhan Çömez’in liderliğindeki girişimde yer alan Parmaksız, yaptıkları toplantıları, tüzük ve program çalışmalarını, hatta genel merkez için yer bakmalarını anlatıyor . Fakat 17 Mayıs 2008 günü yaşadığı, şaşkınlık uyandırıcı olayı şöyle aktarıyor:
"Sayın Çömez nedenini anlamadığımız bir şekilde işleri ağırdan almamızı söyledi. (…) 17 Mayıs’ta büroda toplanacaktık. Biraz erken gittim. Sayın Börü, Sayın Çömez’in İngiltere’ye lisan öğrenmeye gideceğini belirtti."
Parmaksız, kuracakları partinin liderinin bir anda "dil öğrenmeye" yurtdışına gitmesine anlam veremiyor. Bunu savaşta komutanın sahasını terk etmesine benzetiyor. Çömez ile tartıştığını söylüyor.
Gelgelelim, 8 Haziran’da "dil öğrenmek için" İngiltere’ye giden Çömez’in meselesi Temmuz’daki operasyonla anlaşıldı. Zira Çömez, Ergenekon kumpasına dahil edilmişti. Belli ki parti kurma girişimi FETÖ’cü savcıların operasyonuyla engellenen Çömez, gelen operasyonu önceden haber almıştı. Elbette parti de kurulamadı.
Parmaksız, çıkardığı dersi şöyle anlatıyor:
"TSK’de tartışma ve fikir üretme ortamı, sivillere nazaran daha demokratikti."
GÜL VE DAVUTOĞLU TUTUKLANIR
İkinci mesele, az da olsa konuşuldu. İngiliz Financial Times gazetesinden David Gardner, 2017 referandumu öncesinde Türkiye’ye gelmiş, izlenimlerini 12 Nisan 2017’de gazetede yazmıştı. Gardner’ın satırlarında inanılmaz bir ifade vardı:
“Hükümetin kampanya stratejistlerinden birine, Gül ve Davutoğlu veya Erdoğan tarafından kenara itilen eski AKP ağır toplarının rakip bir parti kurması halinde ne olacağını sorduğumda, gözünü kırpmadan yanıt verdi: ‘Tek bir hamle bile yaparlarsa, Gülenci olarak damgalanır ve hapse atılırlar.’ ”
10 yıl önce Ergenekon kumpası, AKP içinden çıkacak partiyi önlemek için kullanılmıştı. 10 yıl sonra ise, FETÖ ile haklı mücadele, hizipleri bastırma aracı haline gelmişti. Eski cumhurbaşkanının bile tutuklanabileceği söyleniyordu.
Abdullah Gül’ün eski danışmanı Ahmet Sever, "İçimde Kalmasın" kitabında, konuşan ismin Mustafa Şentop olduğunu söyledi. Şentop ise bu iddiayı kesin dille reddetti.
Gelgelelim, sözün sahibi bir yana, ortada bir gerçek vardı. AKP yönetimi, kendi içinden çıkacak bir muhalefet hareketini, "içeri atarız" diyerek tehdit ediyordu.
ERDOĞAN BBP’YE NEDEN GİTTİ
Kendi içinden çıkan muhalefeti gerekirse hapsetmek, arkadaki politik aklı da okumamızı sağlıyor. AKP, bir siyasi öğreti olarak, kendisinden doğana, kendisi olma hakkını vermiyor. Potansiyel tehlikeyi her yolla ortadan kaldırıyor. Bunun için adliye de siyaset de sopa olarak kullanılabiliyor.
İşte seçim yasaları, bu açıdan görünmeyen bir etki bıraktı. Bir dönem AKP’nin genel başkanını, parti adına başbakanlık yapan ismi, yakasına CHP rozeti takarak kendi toplumsal tabanına yabancılaştırmaya mecbur etti. Karamollaoğlu’nun geniş 3. İttifakı dile getirdiği dönemde, Erdoğan’ın 4 yıl sonra BBP Genel Merkezi’ne gitmesi, bütün ihtimallerin önünü kapatmak değil mi?
İhanet diyoruz. Belki de bizden olan, bize, başkalaştığımızı hatırlattığı için öfkemize yenik düşüyoruz. Zaman bir rüzgar gibi, her şeyi alıp götürdüğünde, kuşkusuz ihanet de hain de yeniden yazılacak.