Yandaş medyanın adeta bir ‘linç’ kampanyasına dönüştürdüğü yayınlarda, Kabaş’ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği belirtildi. Hemen ardından ise AKP’nin neredeyse tüm yetkilileri Kabaş’ı kınayan, kimi zaman ise hakarete varan sözler ederek konuya dahil oldu.
BAKAN GÜL’ÜN MESAJI
Ancak bunların içinde en dikkat çekici olanı ise kuşkusuz ki; AKP’li Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’dü. Gül, Gazeteci Kabaş’ın sözleri üzerinden başlayan tartışmaya twitter üzerinden tepki gösterdi ve şunları yazdı:
“Milletimizin oylarıyla seçilmiş Cumhurbaşkanımızı hedef alan edepten nasipsiz, çirkin sözleri lanetliyorum. Haset ve nefretten doğan bu hadsiz ve hukuksuz ifadeler, milletin vicdanında ve adalet önünde hak ettiği karşılığı bulacaktır.”
MEVCUT DURUM…
Yaşanan sürece baktığımızda, Gül’ün sözlerinin karşılıksız kalmadığı görülüyor. Sedef Kabaş, tutuklamanın tedbir olarak öngörülmediği bir suçlama yüzünden şu an cezaevinde…
Şimdi kendinizi bir an soruşturmayı yürüten savcı ile karar verecek Sulh Ceza Hakimi’nin yerine koyun… Aynı zamanda HSK’nın da başı olan; elinde, tayin, terfi ve atama yetkisini bulunduran Adalet Bakanı açılan bir soruşturma için bu twiti atarsa hangi kararı verirsiniz?
Diyebilirsiniz ki; “Hakim ve savcılar önce anayasaya, ardından ise vicdanlarına bakarak karar verirler…”
Doğru mu?
Doğru…
Ancak Türkiye’de işlerin böyle yürümediğini ne yazık ki; hepimiz biliyoruz…
PARTİLER ÜZERİNE ÇALIŞMALI
Adalet Bakanı Gül’ün Sedef Kabaş üzerinden başlayan tartışmada ortaya koyduğu tavır, yeni bir tartışmayı da başlatmak zorunda. Bunu dün sabah katıldığım TV 100’deki programda da dile getirdim. Millet İttifakı’nın bileşenleri olan CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Parti ile bu oluşuma katılmaları beklenen Deva ve Gelecek, bir konu üzerinde daha çalışmalı: “Sadece Cumhurbaşkanı değil, Adalet Bakanı da partisiz olmalı… Hatta ve hatta belki İçişleri Bakanı da…’’
Benimki bir öneri…
Konunun uzmanları böyle bir uygulama yapılıp yapılamayacağı üzerine kafa yorabilir. Ancak AKP döneminin pratiği, bu uygulamanın şart olduğunu gösteriyor. Zira; kurumlar partizanlaştıkça, adalet kavramı yerle bir ediliyor. Kabaş örneğinde bunu bir kez daha gördük ve yaşadık…
Sezen Aksu’nun ‘hakareti’ni bakanlık görmedi mi?
Sanatçı Sezen Aksu’nun “5 yıl sonra keşfedilen” şarkısı üzerinden fırtınalar koparan AKP ve MHP iktidarı yine büyük bir çelişki içinde…
Bu şarkıda Hz. Adem ile Hz. Havva’ya hakaret edilmişse, AKP’li Kültür Bakanlığı’nın aklı neredeydi?
Bir şarkının ya da sanat eserinin dolaşıma girebilmesi ve piyasaya çıkabilmesi için en nihayetinde bandrol alması gerekiyor. Bandrolü ise Kültür Bakanlığı veriyor. Bandrolsüz hiçbir şarkı, türkü, film satışa çıkarılamıyor. Sanatçılar da eserleri için alınan bandrol üzerinden telif ücretini takip ediyor.
SAKINCA GÖRMEMİŞLER
Fotoğrafta da gördüğünüz üzere, demek ki; şarkı internete yüklendiği, CD’ye basıldığı ve dolaşıma girdiği günlerde, AKP’li Kültür Bakanlığı eserde bir sakınca görmemiş… 5 yıl sonra ise şarkıda “hakaret” olduğu keşfedilmiş…
Üstelik bu şarkı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen Poll Müzik adlı şirketin etiketiyle piyasaya sürülmüş… Belli ki; şirketin sahibi AKP’li Polat Yağcı ve ekibi de şarkıda bir ‘sakınca’ görmemiş…
Bu basit gerçek bile, Sezen Aksu’ya yönelik tepkinin ne denli içi boş olduğunu göstermiyor mu?
Son söz:
Sezen Aksu’ya yönelik tutumları izledikçe, aklıma Ahmet Kaya’ya yönelik linç geliyor. Bir şarkıyı beğenmeyebilir, bir sanatçının sözlerinden rahatsız olabilirsiniz; ancak onu linç edemezsiniz…