Bir Fethullah Gülen Filmi: Selam!

Ali Rıza ÖzkanBaşarısız darbe girişimi sonrasında sinemamızın büyük bir krizle karşı karşıya kaldığı gerçeği ortada dururken, sinemacılar yeterli seviyede darbe karşıtı olmamakla suçlanıyor. Doğru mu, bu? Elbette,...

Ali Rıza Özkan

Başarısız darbe girişimi sonrasında sinemamızın büyük bir krizle karşı karşıya kaldığı gerçeği ortada dururken, sinemacılar yeterli seviyede darbe karşıtı olmamakla suçlanıyor. Doğru mu, bu? Elbette, hayır! Sinema dünyası da halkın diğer kesimi gibi, % 99 çoğunlukla yurtsever duyguları zinde, demokrasiye bağlı insanlardan oluşuyor. Bu tür iddiaların sahiplerine sinemada FETÖ izini takip etseler, daha faydalı iş yapacaklarını tavsiye ediyorum.

O halde, önce kendimize soralım. Sinemada Fethullah Gülen izinin peşine düşersek neler buluruz? Evvelâ, hayatın diğer alanlarında olduğu gibi, sinemada da kendisi dışındakileri ötekileştiren, iftiradan medet uman karanlık bir ruh hali buluruz. Nitekim, Ekrem Dumanlı değil miydi, “Yeşilçam’daki imamların ve dindar karakterlerin büyük ölçüde sorunlu olduğundan'' yakınan? Eski bir sinema eleştirmeni olan Dumanlı bilmez mi, Türk Sineması’nın böyle bir karakter katline cevaz vermeyeceğini?

Sanat hiçbir karakteri, sonsuza dek olumlu veya olumsuz tiplemez. Karakterlerin nerede duracağı tamamen hikâyenin ihtiyacına göre şekillenir. Yüzlerce Türk filminde sözü dinlenen, çevresinde saygı gören imamlar varken, gene kimisinde de düşmanla işbirliği yapan, ya da çevresindeki kadınların namusuna göz diken, para göz vs. olarak yansıtılmıştır. Bu tiplemelerden dolayı sinemacıları suçlamaya kalkışmak sadece faşizan bir düşünme tarzı ile mümkündür.

Yeni Akit de, Temmuz başında Dumanlı’dan iftiralarını devraldı ve “İslam'a en büyük zararı Kemal Sunal verdi'' başlıklı Deniz Balaban’ın yazısının ardından haftalık tefrika halinde Yeşilçam’a saldırmayı kendi “gazetecilik geleneği'' içerisine yerleştirdi. Yeni Akit’in tedavi edilmesi imkânsız cumhuriyet düşmanlığı kendisine yeni bir tezvirat alanı bulmuştu!

Sinemada FETÖ, var mı, yok mu?
Peki, gerçeklere bakalım. Sinemada FETÖ’nün izini bulabilecek miyiz? Örneğin, ''Selam’ adı altında 2 film çekildi. İlgilisi bilir, FETÖ’nün Türkiye dışındaki okullarında çalışmayı “cihad'' olarak sunan filmlerdir. Doğrudan cemaat propagandasıdır. Bu filmlerin ilkini Necati Şahin, ikincisini ise Erkan Çıplak yazdı. Çıplak, Samanyolu’nun “kadrolu'' yazarlarındandı. İlk ''Selam’ın yönetmeni Levent Demirkale, ikincisinin ise Hamdi Alkan’dı. Sanırım, birincisinde yapılan cemaat propagandası yeterli bulunmamış olmalı ki, ikinci film doğrudan “cemaatçi kadro'' tarafından yapılmış.

Ama, filmlerin kimliği açısından, yapımcı bence hepsinden önemlidir. Sinemada, para gücünüzle kendinize mükemmel bir yaratıcı ekip kurabilirsiniz. Ama, yapımcı için bu böyle değildir. Nitekim, ''Selam’ filmlerinin yapımcısı Haluk Örgün de böyle birisi.

Bizzat Fethullah Gülen’in özel isteği ile Star Medya Grubun’na el konulduğunda kayyum olarak görevlendirilmiş bir isim. Üstelik, Haluk Örgün’ü daha sonra, 2007’de Nokta dergisi genel koordinatörü olarak “Özden Örnek Günlükleri''nin yayıncısı olarak da görüyorduk. Örgün’ün en yakın mesai arkadaşları kimdi dersiniz? Bildiniz, Alper Görmüş ve Ahmet Şık! Neyse, biz bunu burada bırakalım. Bu bahse “siyasi abiler'' girsin.

Birinci ''Selam’ı çeken Neyir Film’in de, ikinci filmin yapımcısı Panoramik Film’in de sinema hayatlarının tek filmle noktalandığını da belirtelim.

Suç bunun neresinde?
Elbette, duyarlı okuyucu en azından bu noktada, “yahu adamlar propaganda filmi yapmış, tamam, ama suç bunun neresinde?'' diye soracaktır. Haklıdır. Sinema filmi yapmak suç olamaz. Bunu sadece hukuk değil, vicdan da kabul etmez.

İnsanlar inandıkları düşünce, inanç ve fikirleri topluma daha iyi anlatabilmek umuduyla filmler çekebilirler, kitaplar yazabilirler vs. Bunu herhangi bir şekilde kriminalize eden her girişimin karşısında dururum.

Ancak, burada 2 soru sormalıyız. Birincisi, ''Selam’ filmleri yalın propaganda filmleri midir? İkincisi, yapımcının amacı sadece fikirlerini yaymak mıdır?

Birinci soruya olumlu cevap vermek mümkün değildir. ''Selam’ filmleri herhangi bir inancın toplumun diğer kesimlerine benimsetilmesi veya yayılmasını hedeflemiyor. Yani, daha açık ifadeyle, herhangi bir inancı veya fikri anlatmıyor. Müslümanların kutsallığı olan “cihad''ı kendi uluslararası faaliyetleri ile özdeşleştiriyor.

Bu okullar aracılığı ile ajan faaliyetleri yürütüldüğü pek çok farklı ülkenin hükümetleri tarafından tespit edildiği gerçeği ortadayken, okulları bu şekilde tanıtan film çekmek, istihbaratçıların jargonunu ile “perdeleme'' yani gizleme, yani asıl (orjin) faaliyetin anlaşılmasını önleme gayreti değil midir?

İkinci soruyu cevaplamak için, Haluk Örgün’ün çalışmalarına bakıyoruz. Deniz Baykal ile Tayyip Erdoğan’ı buluşturan, Star Medya Grubunu kılıçtan geçiren, Nokta dergisi üzerinden başlatılan Ergenekon tertibinin “koordinatörü'' ve ''Selam’ filmlerinin yapımcısı…

Şamil Tayyar gazetesindeki köşesinde Haluk Örgün’ün organize ettiği Tayyip Erdoğan ile Deniz Baykal arasındaki buluşmayı “Görüşmenin gerçekleştiği mekan, otel/restoran olarak hizmet veren Beylerbeyi'ndeki Bosphorus'tur. Tarih, 22 Şubat 2003. Karlı bir İstanbul akşamı…'' cümleleri ile doğruluyordu. Zülfü Livaneli’nin de sık sık Türkiye’nin rotasının sarsıntıya uğramasının sırrını bu görüşmede aradığını biliyoruz. Yaşar Nuri Öztürk de, söz konusu görüşmede Erdoğan’ın başbakan, Baykal’ın da cumhurbaşkanı olması konusunda mutabakata varıldığını ileri sürmüştü.

Ak Parti iktidara geldiğinde “yıkılacaklar listesi''nin başında muhalif medya organlarının dağıtılması vardı. O gün Star Medya’yı yıkmak birinci görevdi. Sabah gazetesi yıllar sonra bu konuda “Fetullah Gülen'in bizzat devreye girdiği ve ricacı olduğu''nu iddia ediyor. Haluk Örgün göreve gelir gelmez tam 380 gazetecinin işine son verdi! Elbette, bu kararı almasındaki gerekçesi liyakat değil, gazetecilerin politik kimliğiydi!

Ergenekon tertiplerinin arifesinde Haluk Örgün’ü “Fethullah Gülen jokeri'' olarak bu kez buldozer görevi ile görüyoruz. Nokta dergisini Ayhan Durgun satın almıştır. İkili, Ayhan Durgun’un Star Medya Grubu’nun kayyuma devredildiği dönemde mali denetimleri yapması! sayesinde tanışır.(1) Ekibe Alper Görmüş ve Ahmet Şık da katılır. Alper’i herkes tanıyor, Ahmet ise Ertuğrul Mavioğlu ile birlikte “Ergenekon tertibi''ne malzeme sağlama faaliyeti olarak ''Kırk Katır Kırk Satır’ı hazırlamış. Yani, herkes aynı mahallenin çocuğu! Sonra, hep birlikte ''Özden Örnek Günlükleri’ni yayınlıyorlar! Ardından hepimizin bildiği, Silivri’ye giden süreç başlıyor.

Kimse bana Haluk Örgün’ün saf, dürüst amaçlarla bu filmleri çektiğini söylemesin!

------------------------------------------

(1) Ayhan Durgun halen Başbakanlığa bağlı Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu’nun bağlı olarak çalışan, genel, sermaye piyasası, bankacılık, sigortacılık ve özel emeklilik alanlarında tam yetkili bağımsız denetçi listesinde bulunmaktadır. Hem de, bir gazeteye aklımızla alay edercesine “Benim yaşam biçimimle Fettullahçılığı nasıl bağdaştırıyorlar onu da anlamıyorum... Ben Cuma namazına gitmeyeli bir 15 yıl olmuştur herhalde. Bayram namazlarına da o gün babamı ziyaret etmişsem, onunla gidiyorum o kadar. "Allah'a inanıyor musunuz?" derseniz, haşa inanıyorum ama ne kadar Müslüman olduğumu zaman zaman ben bile sorarım kendime. Şimdi işimden çıktıktan sonra rakımı içeceğim... Bunun neresi cemaatçilik, sadece gülüyorum!'' diye demeç verdiği halde!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Kültür Sanat Haberleri

Yazar İpek Ongun, Mersin’de hayranları ile bir araya geldi!
Anthony Hopkins, "The King of Covent Garden" Filminde Handel'i Canlandıracak
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2024 Yılında Sinema Sektörüne 34,5 Milyon Lira Destek Sağlıyor
Taraklı'daki 508 Yıllık Yunus Paşa Camii: Osmanlı'nın İzinde
Erdemli'de Tömük Atölyesinde Kadınlar ve Çocuklar İçin Ücretsiz Bağlama Kursu