Mayıs 2023 seçimlerinin ardından CHP ile işbirliği zemininden ayrılarak siyasi koordinatlarını güncelleyen İYİ Parti’nin İstanbul, Ankara ve Balıkesir adayları belli oldu. İstanbul’da Buğra Kavuncu, Ankara’da Cengiz Topel Yıldırım, Balıkesir’de ise Turhan Çömez’in ismi, 31 Mart yerel seçimlerinde İYİ Parti’nin belediye başkan adayları olarak açıklandı.
Buğra Kavuncu ve Cengiz Topel Yıldırım, geçen yıl Meral Akşener’in ülkeyi emanet etmeyi önerdiği Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ı koltuğundan etmek için ter dökecek. İmamoğlu ve Yavaş uğruna muhalefet masasını devirmeyi bile göze alan Akşener, pişman mı oldu yoksa Kavuncu ve Topel’in daha makbul isimler olduğunu mu düşünmeye başladı bilinmez, Türkiye’yi yönetme kudreti atfettiği belediye başkanlarına, şimdi İstanbul ve Ankara’yı bile çok görüyor.
Akşener bu çelişkili durumu, İmamoğlu ve Yavaş’ın cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda cesaretli davranmamalarıyla açıklaya çalışmış ve o sürecin kendileri için "milat" olduğunu söylemişti. Yani sözün özü, İmamoğlu ve Yavaş, Akşener’in cesaret sınavından geçemeyince, "muhalefetteki" İYİ Parti de AKP’nin ekmeğine yağ sürecek bir seçim stratejisi belirlemeyi mantıklı buldu.
Elbette Akşener de İYİ Parti kurmayları da İstanbul, Ankara, İzmir ve Balıkesir gibi kentlerde seçimi kazanamayacaklarını biliyor. Son seçim sonuçları ortada; geçen Mayıs ayında İstanbul’da yüzde 8, Ankara’da yüzde 12 oy alan İYİ Parti’nin, bu kentlerde belediye başkanlığını kazanma ihtimali imkânsıza yakın. Diğer şehirlerde de durum pek farklı sayılmaz. Mayıstan bu yana da ülkede oy verme davranışlarını değiştirecek dramatik bir gelişme yaşanmadı. Peki, İYİ Parti neden böyle bir seçim stratejisi benimsedi?
Bu sorunun cevabı, İYİ Parti’nin yerel seçimleri finalden çok, başlangıç olarak ele almasında saklı. İYİ Parti’nin hedefi, yerel seçimlerde belediyeleri kazanmak değil, seçimden sonra Türk sağında AKP’ye alternatif bir parti olarak vitrine çıkmak. Bu nedenle 31 Mart’ta başarının çıtası da belediyeleri kazanmak olmayacak. Eğer kısmi bir oy artışı sağlanırsa, örneğin İstanbul’da yüzde 8 olan oy oranı yüzde 15 düzeyine çıkarılır, Ankara’da da partiyi yüzde 20’lere yaklaştıran bir ivme yakalanırsa, bu Akşener ve kurmayları tarafından "başarı" olarak adlandırılacak. İYİ Parti 2028’e giderken hem iktidar hem de muhalefet blokundaki sağ seçmeni bu rüzgârla etkilemeye çalışacak.
Böylesi bir senaryoda, muhalefet oylarının dağılması nedeniyle AKP’nin belediyeleri kazanması, İYİ Parti açısından siyasi sorumluluk doğuran bir mesele olarak kabul edilmeyecek. Mağlubiyetlerin, CHP ve adaylarının başarısızlığı olarak kabul edilmesi gerektiği öne sürülerek, CHP’nin halka umut veremediği propaganda edilecek. Toplumsal tepkinin anamuhalefet üzerinde yoğunlaşması sağlanarak, İYİ Parti’ye kentli-seküler muhalif hattan uzanan koridor da genişletilecek. En azından evdeki hesap böyle.
Millet İttifakı ile girdiği her seçimde yüzde 10 sınırında takılıp kaldığını gören ve yardımcı muhalefet rolünden çıkmak isteyen Akşener, kurduğu yerel seçim stratejisinin kendisi ve partisi açısından bir "kabuk kırma" hamlesi olmasını umuyor. Tüm cephanesini de bunun için tüketti ve elindeki taşların hepsini sahaya sürdü. Ancak bir de en kötü senaryoya hazırlık yapmalı.
Eğer Akşener, 31 Mart’ta istediğini alamaz, İYİ Parti olmadan da belediyelerin AKP’ye kaptırılmadığı anlaşılırsa, o zaman herkesin aklında belirecek şu sorunun cevabını vermek zorunda kalacak: İYİ Parti neden var?