Napolyon filmi için aynı anda 11 kamera kullanıldı

19. yüzyılda yaşayan ve günümüzde bile hâlâ yaptıklarıyla çok konuşulan, sayısız tarihi incelemeye konu olan ünlü Fransız imparatoru Napolyon’un inişli çıkışlı yükselişini ayrıntılarıyla anlatan “Napolyon” filmi yakında sinemaseverlerle buluşacak.

Böylesi destansı bir liderin, Napolyon’un hayatını beyazperdeye taşıyan ekip de en az onun kadar efsanevi isimlerden oluşuyor.

BAFTA ve Golden Globe ödüllü Ridley Scott’ın yönetmen koltuğunda oturduğu filmde, Oscar ödüllü ünlü oyuncu Joaquin Phoneix Napolyon’u, başarılı oyuncu Vanessa Kirby ise Napolyon’un fırtınalı bir ilişki yaşadığı Joséphine de Beauharnais’i canlandırıyor.

Yüzlerce dönümlük bir alanda kalabalık savaş sahneleri yaratıp çok sayıda kamerayla 360 derecelik setlerde kayıt alırken bile son derece rahat olan, zorlu sahnelerin altından başarıyla kalkarak etkileyici bir film ortaya koyan ünlü yönetmen Scott’a; önceki 15 filminde birlikte çalıştığı ve üç kez Oscar adaylığına layık görülmüş yapım tasarımcısı Arthur Max ve zihinlerde yer etmiş eserlere imza atmış görüntü yönetmeni Dariusz Wolski eşlik ediyor.

“Destan yapmak kolaydır. Elli yıl boyunca sürekli yapın yeter” anlayışı ve büyük bir özveriyle hareket eden ve ünlü yönetmenle çalışmanın kendileri için büyük bir zevk olduğunu belirten ekip, “Napolyon” filmindeki deneyimlerini sinemaseverlerle paylaştı.

Phoenix: “Bir oyuncu için büyük şans”

2000 yılında en iyi film dalında Oscar ödülü aldığı Gladyatör’den sonra tekrar bir Ridley Scott setinde çalışma fırsatı bulduğu için çok memnun olduğunu vurgulayan Joaquin Phoenix’e göre, Scott’ın aynı anda 11 kamerayla çalışması bir oyuncu için büyük şans. “Çünkü” diyor Phoenix, “Şansımız yaver gider ve bir şey keşfedersek ve de planlanmamış şekilde gelişmiş özel bir an olmuşsa, Ridley’nin bunu görüntülemeyi başarmış olması neredeyse garantidir. Bir oyuncu olarak böyle bir fırsata sahip olmak gerçekten nadirdir. Bir şeyin peşine düşüp onu yeniden yaratmaya çalışmak neredeyse imkânsızdır.”

Kirby: “O kadar çok farklı set ve sahne vardı ki, muazzamdı”

Başarılı oyuncu Vanessa Kirby de bundan memnun. “Bu durum, çalışma şeklimize doğaçlama bir nitelik kazandırmamıza olanak tanıdı” diyor ve ekliyor: “Bir önceki çekimde yaptığınız hareketleri tam olarak hatırlamanıza gerek yok. Bu iş birliği için bir fırsattı çünkü Ridley’le birlikte monitörü izliyor ve neyin farklı yapılabileceğine dair fikirler ortaya atıyorduk… Prodüksiyonun büyüklüğü de çok etkileyiciydi. Joaquin’le Malta’daki meydanlardan birine baktığımızı ve çok sayıda insanın olduğu pazar tezgahlarını gördüğümüzü hatırlıyorum; o kadar çok farklı set ve sahne vardı ki. İnanılmazdı, muazzamdı.”

Max: “Bir tasarımcı için tam bir şölen, destan”

Arthur Max’e göre, Ridley Scott söz konusuysa her an göreve hazır olmak gerekiyor: “Konu geçmişin, bugünün ya da geleceğin konusu olabilir. Scott türden türe akıcı bir şekilde geçiyor. Orta Çağ onun en sevdiği dönemlerden biri tabii ki; geleceğin tüm tonları ve şimdiki zaman da öyle. İncil konuları. Ve burada olduğu gibi, 18. ve 19. yüzyıllar da… Bu benim de en sevdiğim mimari dönem ve büyük bir çeşitlilik içeriyor. En uçlara uzanan bir yelpazeye sahip: Sarayların zenginliğinden izbe evlerin gerçek sefaletine, yolda yanan köylere… Ayrıca, gemilerle denizdeyiz. Devasa askeri çatışmalarımız var: Austerlitz Savaşı, Waterloo, Marengo, Borodino. Muazzam bir oyuncak kutusu ve bir tasarımcı için tam bir şölen, başlı başına bir destan… Ridley’de arka plan yok, hile yok; her şey ölçek ve ayrıntı yoğunluğuyla ilgili. Bir tablonun içinde yaşamak gibi: Zorlayıcı ama aynı zamanda çok eğlenceli…”

Wolski: “İlginç açılar yaratmanın sihirli yöntemini bulduk”

Kariyerinde birçok ikonlaşmış, unutulmaz film bulunan Scott’la çalışmaktan zevk aldığını belirten Dariusz Wolski ise, bu süreci, “İnsanların, birden fazla kamera kullandığınızda ışıklandırma ve çerçevelemeden ödün vereceğiniz gibi bir önyargısı var ama Ridley çok görsel bir insan ve bir mekânı aydınlatmanın, insanları doğru yere koymanın ve hepsinin ilginç görüneceği açılar yaratmanın sihirli yöntemini bulduk” diyerek anlatıyor.

İngiltere’nin Northamptonshire adlı kontluğunda bulunan, 18. yüzyılda Fransız mimarisi hayranı bir İngiliz tarafından inşa edilen Boughton Malikanesi’nin Napolyon‘un şatosu olarak kullanıldığı filmde ayrıca ekibin “bir metre bile yaklaşmasına izin verilmeyen” Victoria & Albert Müzesi’nden ödünç alınan bir de yatak bulunuyor. Napolyon’un imparator olarak Fontainebleau ve Tuileries saraylarındaki odalarının yanı sıra Oxfordshire’daki Blenheim Sarayı’nda da çekimler yapılırken; Scott’un daha önce Gladyatör filminde kullandığı Surrey’deki Bourne Wood ve Malta’daki Ricasoli Kalesi de film için gidilen diğer rotalar arasında yer alıyor.

Samsung’tan Galaxy Watch Ultra geliyor