CHP'de 28 Mayıs seçimlerinin ardından yaşanan “değişim” tartışmasına Kemal Kılıçdaroğlu'nun en yakınındaki isimlerden Bülent Tezcan da katıldı. Tezcan bazı internet sitelerine, “Değişim önce liderlik değişimiyle başlar. Çünkü büyük değişimler liderlik değişimiyle başlamıştır” açıklaması yaptı. Dün Bülent Tezcan'ı aradım ve kurduğu ilk cümle şu oldu: “Samimi bir özeleştiri ve samimi bir değişime ihtiyaç var. Hesaplaşmadan çok yenilenmeye ihtiyaç var. Bunu yaparken de kendimizi ayrı tutarak değil. Topyekun önünü açmak gerekiyor.”
KEMAL BEY'LE YÜZ YÜZE KONUŞMADIK
– Bu süreçte Kemal Bey'le görüştünüz mü?
Seçim sonrasındaki süreçte, istifa etmeden önceki ilk MYK'da, seçimin kaybıyla ilgili düşüncelerimi aktardım. Ama gelinen noktada ‘Siz bırakın' meselesini yüz yüze konuşmadık. Bu yüz yüze konuşulacak mesele değil samimi bir değerlendirme yapılması gerekiyor. Benim beklediğim sayın genel başkanın bırakmasıydı. Ancak ilk andan itibaren hem medyaya hem partiye verdiği mesajlar gitmemek üzerine kuruluydu. Bu da doğru değil. Görüşmedik ama belli kurullarda düşüncelerimi söyledim. Şunu ekleyeyim: ‘Siz istifa edin, bırakın' sözünü seçim sonrası MYK'da söylemedim. Nerelerde hata yaptık üzerine konuştum. Sadece genel başkanın değil hepimizin hataları üzerine yapılan tespitlerdi.
– Nerelerde hata yaptınız ve seçimi kaybettiniz?
Bayramdan sonra seçim sürecini tek tek anlatmakta fayda var. Ayrı bir konuşmayı uygun buluyorum. Bugün değişim vurgusunun öne çıkması daha doğru. Bunu gölgelememek gerekiyor. Ciddi ciddi bunu konuşalım. Üç madde saydım: Kısa vadede yapacağımız iş, liderlik değişimi. Olağanüstü kurultay bir seçenekti, olmadı. Olağan kurultay takvimi başladı. Önümüzde yerel seçimler var. Ekim sonuna kadar kurultayı tamamlayıp kısa vadede liderlik, liderlik değişimi ve seçim muhasebesini bitirmemiz lazım. Orta vadede yapmamız gereken yerel seçimlere hazırlık. 31 Mart 2024'e kadar olan süreç orta vade. Seçim hazırlığını yapıp, “Yerel seçimlerde nasıl yapacağız?”, “İttifak yapacak mıyız, yapmayacak mıyız?”, “Adaylarımız kim olacak?”. Buraya odaklanmamız lazım. Üçüncü aşama da bir sonraki Olağan kurultay. Bu olağan kurultay bittikten sonraki iki yıllık dönemde, bir sonraki olağan kurultaya kadar da uzun vadede partinin yapısal dönüşümünü suhuletle sağlamamız lazım. Yani; lider değişimi ve kadrosunun yenilenmesi, yerel seçimler, ondan sonra yapısal olarak değişim.
BEKLENEN O GECE İSTİFAYDI
– Kılıçdaroğlu'nun seçim gecesi bırakması gerektiğini söylediniz.
Seçim bittiği gün beklediğim de oydu: Kemal Bey'in “Bütün seçmene, partiye teşekkür ediyorum. Buraya kadar getirdik. Bundan sonra toplumun ihtiyacı yeni bir kadro görmektir. Ben olağanüstü kurultayı topluyorum, yeni dönemde aday olmuyorum. Bu değişimi koordine edeceğim. (Birisini getireceğim değil) Değişime önder olacağım” demesini beklerdik. Ama şaşırtıcı biçimde önce yerel seçimi hedef gösterdi sonra da gerekirse 16'lı masa kuracağını söyleyerek çok uzun vadeli bir siyaset planlaması yaptığını anlattı. Buradan partiye, Türkiye'deki sosyal demokrasiye olumlu sonuç beklemek zor. Değişim böyle olmaz.
Sadece İmamoğlu ile değil herkesle görüşüyorum
– Değişim çağrısı yapan Ekrem İmamoğlu'yla görüştünüz mü?
Hepsiyle görüşüyorum. Bu söylediklerim Ekrem Bey'e bağlı açıklamalar değil. Bütün partili arkadaşlarla görüşüyoruz. Ama asıl görüşme bundan sonra. Her kesimin birbiriyle görüşmesi gerekiyor.
BİR DAHA SEÇMENİN ÖNÜNE ÇIKAMAYIZ
– Her kesim derken, kimleri kastediyorsunuz?
Parti içinde her kesim görüşmeli. Büyük bir soğukkanlılıkla süreci değerlendirmesi lazım. Sağlıklı bir şekilde değişimin önünün açılması önemli. Her şeyden önce suçlama psikolojisinden herkesin kurtulması lazım. Birilerini suçlamaya başladığın an diğeri de kendisini koruma refleksi içine giriyor. Herkes rasyonaliteyi kaybediyor. Birincisi; hepimiz masaya oturalım ve bu değişimi sağlamadan biz bir daha seçmenin önüne çıkamayız. İkincisi; işin bundan sonrasına ilişkin, değişim, kimsenin makamını, pozisyonunu, koltuğunu garanti edecek şekilde tasarlanmamalı. Ben de dahil. Yoksa bizi zehirleyen bu! Değişimi yapalım ama ben kendi koltuğumu koruyayım! Bu doğru değil. Genel başkan da böyle düşünmemeli, bu süreci yürütecek kadrolar da böyle düşünmemeli. Tek bir hedef var: O da iktidar koltuğu ve onu da kolektif akılla yürütebilirsin.
DEĞİŞİM KADRO HAREKETİYLE OLUR
– Kolektif akılı açar mısınız?
Kadro hareketi önemli. Yeni dönemde yenilenmek için kadro hareketi gerekiyor. Bu illa parti içinde yönetimde yer almanızı gerektirmiyor. Herkes destek olur! Önemli olan yeni isimleri, dışarıda kalan birikimli kadroları sürecin içine çekebilecek heyecanı yaratmak. Bunu yapamazsanız değişim sadece sihirli bir kelimeye dönüşür. Böyle olursa, değişimin önündeki engellere parti emanet edilmiş olur. Partinin alışkanlıkları vardır ve bu alışkanlıklar da değişimin içindeki en büyük engeldir. Alışkanlıkları da mevcut liderlik kadrosu temsil ediyor. Genel başkan dahil olmak üzere bizlere düşen görev, yeni liderlik kadrosunun oluşmasına omuz vermektir. Partide çok kıymetli kadrolar var ve dönüşümün motoru da bu kadro hareketi olmalı.
MYK'DA OLSAM DA KONUŞURDUM
– Yeni oluşan MYK'da olsaydınız bu açıklamaları yapar mıydınız?
Tabii ki yapardım. Bu tartışmayı buraya sıkıştırmak isteyenler olacaktır. MYK'da olmak ya da olmamak önemli değil. Mesele; konuşması gereken herkesin değişimin önünü açması için fikirlerini söylemesidir. Böyle bir tartışma mevcut MYK üyelerine de haksızlık olur. Bu seçimden sonra MYK'dan biz istifa ettik. Bir yenilenme olsun diye! Bu istifa, biz istifa edelim diğerleri kalsın diye bir istifa değil. Sorumluluğu olan herkesin… Benim bu açıklamalarımı MYK'da yer alıp almama bağlamamak gerekiyor. Mevcut MYK genel başkan tarafından azledilmedi, görevden affını istedi. 2018'de üç kişi, Tekin Bingöl, Haluk Koç ve ben genel başkandan affımızı istedik. Yeni MYK'da görev istemedik. 2018-2022 arasında MYK görevim yoktu. Seçim dönemlerinden sonra sorumluluk alıp, kenarda durdum.
İNCE SÜRECİNDEN ÇOK FARKLI
– 2018'de Muharrem İnce de değişim istedi, olağanüstü kurultay talebinde bulundu. O zamandan bu zamana değişim arasında nasıl bir fark var?
2018'de başka bir tablo vardı. Muharrem İnce cumhurbaşkanı adayıydı ve hep beraber kaybettik. O zaman İnce, Kemal Bey'le el ele verip değişimi sağlayabilirlerdi. Genel başkan sekiz yıllık genel başkandı. Parti o dönem yeni denemeler yapmıştı ve 2019'da ittifak pratiğinin sonuçlarını aldık. 2018'de ittifak pratiği sona gelmemişti, yeni başlamıştı. Muharrem İnce o dönem yarışı liderlik değil de kolektif bir sürece oturtsaydı parti çok daha güçlü olurdu. İmza sürecinin tahribatını yaşamazdık. O dönemde bugün gibi bir yenilenme ihtiyacı yoktu. Kolektif liderlik önemliydi. O gün de yüzde 48'e yakın oy alındı bugün de… Bugün bakıyoruz ki limitlere gelindi ve yeni şey yapmak gerekiyor.
İKİ SEÇENEK ARASINDA SIKIŞMADIK
– Yerel seçim süreci var. CHP seçmeninde “İstanbul kaybedilecek” endişesi hakim. Bir tarafta da İmamoğlu'nun açıklamaları var.
Bu tartışma, Kemal Kılıçdaroğlu mu olsun Ekrem İmamoğlu mu olsun tartışması değil. İmamoğlu, belediye başkanı olsun mu, olmasın mı tartışması da değil. Ekrem Bey'in de böyle bir iddiası yok. “Ben belediye başkanlığını bırakayım” demiyor. Tam tersine “her konuyu masaya yatıralım ve konuşalım” diyor. Tek bir seçenek yok, iki seçenek arasında sıkışmış değiliz ki. Konuşulur ve yeni bir yol bulunur. İstanbul'u da riske etmeyecek bir anlayış oluşur.
KONU İSTANBUL SEÇİMİ DEĞİL
– İmamoğlu'nun açıklamalarıyla sizin yaptığınız “kadro hareketi” örtüşüyor.
Evet… Yenilenmeyi, değişimi söylediğimizde, “İyi de canım İstanbul'u mu kaybedelim” dememek gerekiyor. Değişimin karşılığı İstanbul tartışması değil. Buraya sıkıştırırsanız konuyu anlamamış olursunuz. Ya da statükoyu devam ettirmeye gerekçe aramak olur. Kimse korkmasın! Bu yaklaşımların hiçbirisi İstanbul'u kaybetmeye yönelik yaklaşımlar değil. Tam tersine böyle devam ederse sadece İstanbul'u değil birçok yeri riske edeceğiz.