“TÜRKİYE CUMHURİYETİ vatandaşı olarak Türkçe ve Kürtçe olarak diyorum ki… YETER ARTIK KARDEŞİM… EDİ BESE BREME…” diyerek İstanbul İl Genel Meclisi kürsüsünde konuşma gerçekleştiren CHP’li Adem Çekem, tüm dünyada acıların yaşanmaması ve barışın egemen olması dileğinde bulundu.
Bahçelievler İlçesi’nden seçilen CHP İstanbul İl Genel Meclis Üyesi İş Adamı Makine Mühendisi Adem Çekem, İstanbul İl Genel Meclisi’nin 2011 yılı Eylül ayı meclis toplantısında gündem dışı söz alarak Meclis Kürsüsünde “1 Eylül Dünya Barış Günü” nedeni ile günün anlam ve önemine değinen bir konuşma gerçekleştirdi. Konuşma metnini hazırlarken duygu ve düşüncelerini bir Türk vatandaşı olarak empati yaparak hazırladığını söyleyen CHP’li Adem Çekem şunları söyledi, “Konuşmamı hazırlarken, barışın sözcüklerin tutsağı olduğunu o sözcüklerin gürültüye dönüşüp kulağımızı sağır ettiği bir sürecin içine girdik. Acılar sadece alt yazılarda okunur ve görünür oldu, bu yüzden yüreğimizdeki barış güvercinlerini uçuramadık; Ya politikacıların kör nişancılarına vurdurduk onu, ya da emperyalist küreselci Şahinlerinin pençesine tutsak ettirdik. Onun için sözde değil, özde ‘Barış Dilini’ kullanmaya çalıştım. Yaşamım boyu barışı savunan bir Türk olarak yeri geldiğinde Kürt oldum, empati kurdum. İnsanlık adına Anne gözü ile baktım, Anne yüreği ile empati kurdum; Yeri geldi Libyalı, Tunuslu oldum, Afganistanlı, Iraklı, Yemenli, Mısırlı oldum. Yeri geldi Filistinli oldum. Açlıkla boğuşan Somalili oldum, AKDENİZ’DE ülkelerinden kaçarken boğulan mülteci oldum. Ve barışın dili olmadığı sanılmasın, Barış bütün dillerin ve duyguların tercümanıdır. İnsanoğlunun ikinci anavatanıdır ve başkenti yaşayan herkestir. Herkes de herkes ile empati kurabiliyorsa başlangıç için asgari barışı sağlarız düşüncesini dile getirmek istedim“
“YETER ARTIK KARDEŞİM… EDİ BESE BREME…”
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul İl Genel Meclis Üyesi Adem Çekem’in İl Genel Meclisi Kürsüsünde gerçekleştirdiği konuşmanın tam metni;
SAYIN BAŞKAN, DEĞERLİ İL GENEL MECLİS ÜYESİ ARKADAŞLARIM VE KIYMETLİ BÜROKRATLAR;
Her ne kadar tarih bugün 5 EYLÜL ise de ben 1 EYLÜL DÜNYA BARIŞ GÜNÜ vesilesi ile yapacağım bu konuşmadan önce yüce meclisimizden şehitlerimiz için ve bugün TUNCELİ’DE hain saldırı ile acımızı derinleştiren şehitlerimiz içinde saygı duruşunda bulunmayı rica ediyorum. Hepsinin ruhu şad olsun.
1 EYLÜL DÜNYA BARIŞ GÜNÜ MESAJI
IRAK’ta, FİLİSTİN'de, AFGANİSTAN’da, SURİYE’de, TUNUS’ da, MISIR’da, YEMEN’de, LİBYA’da, SUDAN’da, CEZAYİR’de, SOMALİ’de, AKDENİZ’de ülkesinden kaçarken boğulan mültecilerin 1 EYLÜL DÜNYA BARIŞ GÜNÜ kutlu olsun. Bu aynı zamanda ABD’nin, İNGİLTERE’nin, ALMANYA’nın, İTALYA’nın, FRANSA’nın, İSRAİL’in barışının da yas bayramı olsun.
Ve barışın dili olmadığı sanılmasın. Barış bütün dillerin ve duyguların tercümanıdır. İnsanoğlunun ikinci anavatanıdır ve başkenti yaşayan herkesindir.
Arap dünyasında Batının hiçte steril olmayan insan hakları, demokrasi özgürlük konusundaki organ nakli ameliyatına bu şekliyle seyirci kalamazdık, kalmamalıydık. Ama B.O.P un narkozcusu olarak dini kimliğimizle batının Mengelleri ile bu ameliyatlara girmemeliydik.
Diktatörler batının öz evlatları ve sermayesidirler. Batı tarafından diktatörlerin elinin öpülmesi, basın ve medya yolu ile başına konulup sırtlarının sıvazlanması sadece diktatörler için SAHİCİLİK anlamı taşır. Batının gerçeği cahiliye dönemindeki Arap geleneğine göre de canlı canlı gömmektir öz evlatlarını. Buna küresel yamyamlıkta denilebilir. Ama bu küresel sermaye geleneği de değişmek ve dönüşmek zorundadır. Üstelik türevlenmiş finans krizinde herkesin eli birbirinin cebinde yakalanmıştır. Herkes herkesin arsızı ve hırsızı olmuştur.
Suç Mahkemeye taşınmamıştır, ama artık savaştan ve ganimet anlayışındaki kazanma ne öncelik ne paylaşım için yeterli değildir. Çünkü dünyanın ulaştığı ekonomik büyüklük sermayenin kendi içindeki ve uzak doğuda ki rakiplerini oluşturmuştur. Bu yeni rakiplerin aklı ve gücü sermayesini barıştan ve insandan yana koymuştur, mecburiyeti de odur. Savaşlar, diktatörler, darbeler, dünün projesiydi.3 ay önce İSTANBUL da günlük geliri 1 dolar olan ülkelerin toplantısına TÜRKİYE ev sahipliği yapmıştır. Bu anlayışın arkasında 1 milyar insan vardır. Daha önceki sermaye bu insanlara çevre felaketi olarak bakıyordu. Yeni küresel sermaye ise bu sıradan insanlarla kaderlerini ortaklaştırmışlardır. Yeni küresel sermaye bu sıradan insanların var olduğu her yeri yatırıma pazara ve kazan kazana dönüştürmek zorundadır ve bu projenin teminatı ve mayası da barıştır.
Önümüzdeki süreçte sermayenin yeni efendisi barıştır. Önümüzdeki süreçte yeni küresel sermayenin önünde engel olan İSRAİL de değişerek dönüşerek özür dileyecektir. Ama bu özür bize ait değildir. Küresel sermayenin yeni efendilerine verilen teminattır. TÜRKİYE CUMHURİYETİ olarak bu özürden milli bir gurur çıkarmamalıyız. Çünkü geciken özür özür olmadığı gibi, ülkemizden de biliyoruz ki geciken adalet de adalet değildir. Acilen yeni küresel sermaye anlayışında etkin konuma geçmeliyiz.
TÜRKİYE de 30 yıldır süren bu kirli savaşın gücü ve güçsüzlüğü silahlı güçler değildir. Çatışma ortamında çözülmeye çalışılan her sorun yarının başka bir pususunu ve sorununu oluşturmaktadır. Biz çözüme kendimizi özeleştiriden başlamazsak bizim bu güçsüzlüğümüz terör sorununun gücünü oluşturmakta ve onu büyütmektedir. Yani sorun biziz! Yani 74 milyon TÜRKİYE CUMHURİYETİ Vatandaşıdır!
Şimdi Türkiye de herkes cadı kazanında yakılacak, taşlayacak insanlar arıyor. Kurumlar ve adalet yıpratılıyor her şey maksadını aşmak üzere. Soruşturma yaparken aklımızın bütün ışıkları da söndürmemek lazım. O zaman 74 milyon insanında soruşturmaya davet edilmesi lazım. Çünkü vatandaşlık görevlerimizi yapamadık. Sanal vatandaşlıktan görünür olmaya geçtik ama soran sorgulayan ve sorumluluk alabilen var olmaya geçemediğimiz için barışın mağdurlarına YARIM OMUZLA destek verdik. YANİ ŞEHİTLERİN TABUTLARINI taşıdık. Ya camide olduk ya da mezarlıkta, ama hep havale ettik sorunun çözümünü. Çözümü ya askerde kaybettik, ya da kandilde.
BDP siyasetinin kanaat önderleri terörün özeleştirisi noktasında Kürt halkını sahipsiz bırakmışlardır. Bu sebeple özgüveni oluşturamadıkları içinde barışın dilini Kürtçeye çevirememişlerdir. Bodrum da çevirenlerde Kürt siyasetini samimiyet noktasında sınıfta kalmasına sebep olmuşlardır. ÇÜNKÜ GÜNEŞ YANIĞI ANALARIN YÜREK YANIĞINA BENZEMEZ!
Artık Kürt siyaseti barış adına emin ellerde olup olmadığını sorgulamasını yapmak zorundadır. Kürt halkı için yapamıyorlarsa Türk halkı için yapsınlar. Barış adına dün artık dünde kalmalı. Bir anne gözüyle; bir annenin vatanı kendi evladıdır. Bir annenin dili de kendi evladıdır. Bir annenin bayrağı da kendi evladıdır. Eğer sen bir annenin evladını almışsan o annenin aynı zamanda vatanını da dilini de bayrağını da almışsındır. Ama bu ülkede her gün o dile bayrağa vatana sahip olan annelerden birer parça alıyoruz. Bu sorgulanmalı…
Bizim korkularımızın çözüm noktası mezarlıklar, çözenler de savaşın Zombileri olmayacaktır. Eğer barış adına bir nara atılacaksa bu TÜRK ve KÜRT annelerinin zaferi olmalıdır. Bende bir annenin evladı olarak onların duygularıyla ifade etmek istiyorum ki TÜRK aklı KÜRT kalbi KÜRT aklı TÜRK kalbi… TÜRKİYE CUMHURİYETİ vatandaşı olarak Türkçe ve Kürtçe olarak diyorum ki YETER ARTIK KARDEŞİM… EDİ BESE BREME…”