Gazeteci Emre Kongar, "Bir ülkede parmaklıkların içerisi ile dışarısı arasında bir fark kalmadığı zaman, iktidar gidecek demektir." düşüncesini dile getirdi.
Kongar yazısında, "Ne yazarsam yazayım...Ne kadar empati yaparsam yapayım... Ne içeridekilerin ıstırabını, hüznünü, acılarını azaltabilirim ne de hatta yansıtabilirim. Çok üzgünüm, çok...Belki de sadece onlar için değil, kendimi de teselli etmek için diyalektiği anımsamaktan/anımsatmaktan kendimi alamıyorum! Bu öyle bir karanlık ki, Çetin Doğan ile Osman Kavala’yı, Ahmet Çörekçi ile Selahattin Demirtaş’ı, aynı anda parmaklıklar arkasında yakalıyor lakin diyalektik derhal devreye giriyor, karanlığın bütün o yok edici sanılan gücüne karşın, bu insanları ve onlara yapılan adaletsizlikleri ramp ışıklarıyla gündeme getiriyor. Bu öyle bir karanlık ki, insanların hem özgürlüklerini hem de işlerini ve aşlarını ellerinden alıyor lakin umutlarını yok edemiyor... Bu öyle bir karanlık ki, kardeşi kardeşe düşman ediyor lakin yine de birlikte yaşama direncini kıramıyor... Bu öyle bir karanlık ki, terbiyeyi, nezaketi, gerçeği, iyiyi, doğruyu yok ediyor lakin yok ettiği bu değerleri arama iradesini gölgeleyemiyor.. Bu öyle bir karanlık ki, küçük hesapların, egoların, kin ve nefretin, her türlü aklı, vicdanı ve dayanışmayı ezmesine yol açıyor lakin yine de barış, eşitlik ve özgürlük beklentisini ortadan kaldıramıyor." görüşünü savundu.
Kongar şunları kaydetti:
"İçerideki ve dışarıdaki sevgili okurlarım, asla lakin asla umutsuzluğa kapılmayın, kapılmayalım; karanlığa teslim olmayın, olmayalım:
İyilik, doğruluk, güzellik, eşitlik, özgürlük ve adalet, mutlaka lakin mutlaka, bir gün egemen olacaktır...
Belki “baskın”, belki “erken” belki de “zamanında”...
“Belki yarın, belki yarından da yakın!"