Genelkurmay Çatı davasının bugünkü celsesinde sözde Yurtta Sulh Konseyi'nin "1 numarası" olduğu belirtilen Akın Öztürk esas hakkında mütalaaya karşı savunmasını yaptı.
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Genelkurmay Çatı davasının bugünkü celsesinde sözde Yurtta Sulh Konseyi'nin "1 numarası" olduğu belirtilen eski Orgeneral Akın Öztürk esas hakkında mütalaaya karşı savunmasını yaptı.
'ALLAH'INI SEVEN BİR ŞEYLER GÖNDERİYOR'
Sözlerine yarım asır TSK'da vatana ve millete sadakatle hizmet ettiğini, Cumhuriyet sevdalısı olarak yetiştirildiğini, yolunun Mustafa Kemal'in yolu olduğunu vurgulayarak başlayan Öztürk, "Dolayısıyla Cumhuriyet düşmanlarına aklımı kiraya verip, darbenin içinde yer almam mümkün değildir" dedi. Öztürk, şöyle devam etti:
"Ben henüz lojmanda iken MİT görevlisi, Abidin Ünal'ın sırdaşı Sadık Üstün 8. Kolordu Komutanını arayıp, darbenin liderinin benim olduğumu söyleyerek startı vermiştir. 20 dakika sonra beni arayan Abidin Ünal Akıncı Üssü'ne gitmemi rica ediyor. Evet birileri anlaşmış ve ismim lanse edilmeye başlanmıştır. Bu işi de Anadolu Ajansı üstlenerek, ben daha Akıncı'dayken, gözaltına alındığımı, vatana ihanetten yargılanacağımı duyurmuştur."
Hakkındaki yalan olduğunu belirttiği tüm haberleri sıralayıp, açıklama yapan Öztürk, gizli tanıklar “Şapka” ve “Kuzgun”un kendisini Ankara'daki villada yapılan toplantıda gördükleri şeklindeki “iftirayı”, "Adil Öksüz'le karıştırdım" diye düzelttiğini vurguladıktan sonra şunları söyledi:
"Hiçbir benzerliğim olmayan, kel kafalı, şişman adamla karıştırmış. Kulağına sufle edenler, o tarihlerde İzmir'de olduğum ortaya çıkınca, böyle düzelttirmek zorunda kaldı. Hala yalan haberler çıkarılıyor. İsmim ayyuka çıkarıldı ya, Allah'ını seven bir şeyler gönderiyor. 15 Temmuz'da İzmir'den Ankara'ya gelirken Başbakanlık Danışmanı Murat Aydın öğlen saatlerinde beni aramaya başlamış. Eski personelim. Emir subayım olmak istemiş, kabul etmemiştim. Demek ki, ben daha kamptayken, darbenin başını belirlemeye başlamışlar."
'HÜKÜMETTE SÖZ DİNLEYECEK OLANLAR VAR'
Öztürk, o gece yaptığı telefon görüşmelerini anlatırken de şu iddialarda bulundu:
"Mehmet Şanver arayıp, Abidin Ünal'ı verdi. Ünal, 'Ağabey, senin emrin hilafına darbe mi yapılıyor? Akıncı'ya git, orayı kontrol altına al. Senin sözünü dinleyecek çocuklar var' dedi. Ancak üs komutanıyla görüştüğünü, onun, 'Sizin de benim de hayati tehlikem var' dediğini söylemedi. Bunu söylese, bir düşünür, önce korumamı gönderirdim. Üssü aradım, telefonu Kubilay Selçuk çıktı, ne olduğunu sordum. 'Operasyon var. Genelkurmay Başkanı, sizi ve diğer komutanları sordu, bekliyor' dedi, gittim. Üs komutanın odasına girdiğimde Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Kubilay Selçuk, Hakan Evrim ve adını sonradan öğrendiğim Ömer Faruk Harmancık vardı.
Genelkurmay Başkanı'na, 'Hayırdır, ne oluyor?' diye sordum. Akar, ‘Bunlar bu işi yapmış. Bunları ikna et, darbeye kalkışmışlar' dedi. Darbe kelimesini ilk kez Genelkurmay Başkanı'nın ağzından duydum. Bir süre sonra içeri Mehmet Dişli girdi. Bir de karacı subay girdi. General değildi. 30 aydan beri hiçbir yerde, duruşmada görmediğim biri. Akar'la o konuşmamızdan sonra diğerleri çıktı, ben ve Dişli kaldık. TV'den olayları izlerken Akar, 'Yahu ben Evren Paşa'nın cenazesine katıldım, bunlar doğru şeyler değil. Neler olduğunu gördük. Hükümette söz dinleyecek olanlar var. Mesela Abdullah Gül, mesela Ahmet Davutoğlu, bunlara söylense, olmaz mıydı? Git, şunlarla konuş' dedi.
143. filoya gittim, hiçbir sivil görmedim. Ömer Faruk Harmancık'a Akar'ın sözlerini ilettim. Müsbet, menfi bir tepki almadım. İkinci veya üçüncü gidişimde birisinin, 'Arkamızda durulsa, bu iş böyle olmazdı' dediğini duydum. Ortam loştu, arkamı döndüğüme Harmancık'ı gördüm. Onun söylediğini değerlendirdim.
Kaç kere gidip geldim, sonuç alamadım. Şimdi düşünüyorum, emir komuta hala ondaydı. Derdest edilmiş değildi. Hulusi Akar, 'Yahu bir de ben gidip, konuşayım' demedi."
'GENÇ OSMAN'DAN SONRA BU MUAMELEYE MARUZ KALAN…'
Akın Öztürk, gözaltında yaşadıklarını ise şu sözlerle anlattı:
"20'li yaşlarda kadın ve erkek polislerin darbına maruz kaldım. Tüm husumetlerini bana kustular. Her gelen amir, 'Seninle özel ilgilenmem istendi. Bugün beraberiz dedi. En acısı benim görüntülerim çekilip, 'siz de böyle olmak ister misiniz?' denerek, diğer tutuklulara gösterildi. Sadece benim tırnaklarıma asit döküldü, sadece bana demir kelepçe takıldı. Anlatayım da biraz gülün, kelepçe ellerimi morartınca, balyoz getirip, vurarak kestiler. En acısı, bazı genç askerleri, 'başınıza gelenlerin sebebi bu' diyerek, üstüme saldırttılar. Kulağımdan kan fışkırana kadar. 'Asker beni dövdü' demeye utanıyorum, ama tarih yazsın. Çok orijinal, hiç kimseye sorulmayan bir şey bana soruldu, 'Adil Öksüz'ü tanıyor musun?’ dendi.
Tanımıyorum dedikçe yapıştırdılar. Nihayet bir amir, 'tanımıyor' dedi. Yarım gün yediğim dayakla kaldım. En önemlisi, ben bu işkencelere maruz kalırken, bayan polislerin bana yaptıklarını ve söylediklerini avukatım bile bilmiyor. 65 yaşında, bir orgeneral... Genç Osman'dan sonra bu muameleye maruz kalan bir devlet adamı, bürokrat oldu mu?"
Hulusi Akar ve Hakan Fidan'ın dinlenmesini istendiğini, ancak Akar'ın özel celsede dinlendiğini, Fidan'ın ise dinlenmediğini hatırlatıp, "Akar gelse, bunları soracaktım' deyip, bir dizi soru yönelten Öztürk, Hakan Fidan'la ilgili olarak da şöyle konuştu:
"En öldürücü soruyu ona soracaktım. 23-25 2015'te PKK'ya en büyük operasyonu yaparken, Yaşar Güler'le karargaha geldi. 'Çok meşgulüm, operasyon var' deyip, Genelkurmay'dan gelen 60-70 kişilik FETÖ'cü listesini kendisine elden verip, vermediğimi soracaktım."
Saat 12.20'de duruşmaya öğlen arası verildi.
AKIN ÖZTÜRK’TEN "ÇIKINCA HESABINI SORACAĞIM" DÜZELTMESİ
Duruşmanın saat 14.25'te başlayan öğleden sonraki bölümünde savunmasına devam eden Akın Öztürk, sözlerine sabahki bölümde kullandığı bir ifadeyi düzelterek başladı. İşkence iddialarını anlatırken, "Çıkınca hesabını soracağım" demesini medyanın cımbızlayıp, "Akın Öztürk meydan okudu" şeklinde verebileceğini kaydeden Öztürk, "Bunu, hukuki yönden hesap sorma anlamında kullandım" açıklamasını yaptı.
Savunmasının devamında mütalaada kendisine yöneltilen suçlamaları cevaplandıran Öztürk, sıkıyönetim direktifinin altında Hulusi Akar'ın adının bulunduğunu, buna rağmen ona yönelik bir suçlama yöneltilmediğini belirterek, "Benim hakkımda böyle bir belge bile yokken, onlar niye dışarıda, ben buradayım?" diye sordu.