Paribu Cineverse Kanyon'da gerçekleştirilen gösterime, yapımcı Mustafa Uslu, Erol Parlak, başrol oyuncuları Zara, Bektaş Dolu, Ramazan Bağgül, Onur, Efe Şahin, Yüşra Geyik, Bahtiyar Engin, Selin Genç, yönetmenler Ömer Faruk Sorak ile Berker Berki, senaristler Mert Dikmen ile Fulya Özcan ve abdalların temsilcileri Bektaş Açıkgöz, Mahmut Karalar, Hakan Kaya, Hilmi Keskin ve Kemal Erdem katıldı.
"Ayla", "Müslüm" ve "Cep Herkülü: Naim Süleymanoğlu" filmlerinin yapımcısı Mustafa Uslu ile filmin ekibi, gösterimin ardından vizyona girmek için gün sayan filme yöneltilen eleştirilere yanıt verdi.
Çekimleri 11 hafta süren filmin, 5 yıllık bir proje olduğunu aktaran Uslu, "Biz bir sanat eseri yaptık. 3500'den fazla kostüm hazırladık. 17 bin kişi, bu sanat eseri içinde bulundu." dedi.
Uslu, filmin rekor sayılacak derecede, 374 sahneden oluşan bir sanat eseri olduğunun altını çizerek, şu bilgileri verdi:
"Bu bir kültür filmi. Yüzyıllardır insanlık onuru ile oynanan abdalların filmi. Bu kültürün ve aşiretin en büyük temsilcisi, lideri ve hayatını o aşirete adamış bir insandır Neşet Ertaş. Bu film çekilmezse, abdalların kendilerini belki 100 yıl daha anlatma şansları yok. Çünkü aşiretin en büyük lideri Neşet Ertaş'tı."
Ertaş'ın yaşamını ve eserlerini kayıt altına alan 2 ciltlik eseri yazan Erol Parlak'ın, kitabın sinema eserine dönüşmesinden ötürü hiçbir şekilde para talep etmediğini belirten yapımcı Uslu, "Tek isteği vardı, eserin doğru yapılması, büyük usta Neşet Ertaş gibi türkülerin doğru çalınıp söylenmesi. Bu hassasiyetleri vardı. Bir de başından sonuna kadar projenin başında olmak istiyordu." diye konuştu.
İddia: Öyle bir vasiyet yok
Usta sanatçının kendi ailesiyle yaşamının son 15 yılında yalnızca bir kez görüştüğüne dikkati çeken Uslu, ölümünden sadece 3 gün önce hastanede ziyaret ettiklerine işaret etti.
Mustafa Uslu, Ertaş'ın 41 kiloya düştüğü ve ölüm döşeğinde olduğu sırada kitabın imzasının alındığı iddialarına ise şöyle cevap verdi:
"Külliyen yalan. Beşiktaş 37. noteri Mecidiyeköy'de. Büyük ustanın evine uzaklığı 100 metre ve ömrünün son 7 yılında noterliğini yapıyor. Bütün belgelerini orası hazırlıyor. Usta mesane kanseriydi ve hiç 41 kiloya düşmedi. Hastanede yanında sürekli Yasin Kılıç, Seyhan (Büyükvardar) Hanım, Erol Hocam, Burhan Bayar vardı. Ayrıca bu kitabın muvakatnamesi hastane odasında verilmedi. Yalan. Mecidiyeköy'de evinde hazırlatıldı. Kendi evinde, kendi hazırladı. Öyle bir günde de hazırlanmadı, 27 sayfa. Son eklettiği cümle: Ben öldükten sonra yasal varislerim ve mirasçılarım, yukarıda aldığım kararların hiçbirini değiştiremez. Yine bunu kimse bilmiyor. O muvafakatnameden sonra en az 20 tane daha muvafakatname ve vekaletname verdi aynı noterden. Öyle bir vasiyet yok."
Dört kez görüştüğü Döne Ertaş'ın son görüşmede Erol Parlak'ın projeden çıkarılmasını istediğini sözlerine ekleyen Uslu, "Bu, telefon kayıtlarımızda da vardır, ispatlarım da, dedim ki 'Siz bu filmi kimle çekerseniz çekin, Erol Parlak olmadan bu filmi çekemezsiniz. Çünkü rahmetli babanız, bütün eserlerinin notalarını ve artikülasyonlarını Erol Hoca'ya bırakmış. Bu kitap da belgesi.' Kitaba isyan eden Hüseyin Ertaş da kitaptaki notaları yazdı." değerlendirmesinde bulundu.
Uslu, filme tedbir konulamayacağı yönündeki yüksek mahkeme kararını da göstererek, filmle ilgili devam eden diğer mahkeme sürecine ilişkin kamuoyunda yanlış bir algı oluşturulduğunun altını çizdi.
"Ertaş, yaşantısıyla da hepimize örnek"
Kitabı filme uyarlanan Erol Parlak, 7-8 yaşlarındayken ilk kez omzuna bağlama astığını, daha önce defalarca dinlediği Ertaş ile 1996'da konser için gittiği Berlin'de tanıştığını aktardı.
Ertaş'ın yaşamını anlatan 2 ciltten oluşan kitabı 15 yılda yazdığını anlatan Parlak, "Eserleri paramparça olmuştu. Sözleri, müzikleri dağılmıştı, kaybolmaya başlıyordu. Onların bir araya getirilmesi gerekiyordu. Bunun yanında Ertaş'ın içinde yetiştiği, Anadolu'muzun temelinde yer alan abdal kültürünün anlatılması çok önemliydi. Böyle ağır bir çalışmanın altına girdik." ifadesini kullandı.
Birlikte baba-oğul gibi olduklarını sözlerine ekleyen Parlak, kitabı yazarken ve filme uyarlarken Ertaş'ın bütün hassasiyetlerine dikkat edildiğini vurgulayarak, "Bu kadar meşakkatli bir şey olduğunu bilmiyordum. Senarist arkadaşlar, senaryoyu yazar, ben de kontrol ederim biter diye düşünüyordum. Ama maalesef öyle değilmiş. Ben senaryoyu 28-29 defa baştan sona okumak zorunda kaldım." dedi.
Ertaş'ın annesi Döne Ertaş'ı oynayan sanatçı Zara, usta sanatçıyla uzun yıllar önce tanıştığını ve kendisine "Kara kızım" diye seslendiğini söyleyerek, "Yaşantısıyla da hepimize örnek. Bence bu filmi izleyen genç arkadaşlarımız onun hayatıyla ilgilenecek. Kimsenin kimseye bir bardak suyu, hatta selamı bedava vermediği şu dönemde, insanlığıyla hepimizin yüreğini ısıtacak bir insandı. Onun şahane hayatına bir girip bakacağız." sözlerini sarf etti.
Sanatçının ilk plakçısı Kadri Şençalar'ı canlandıran oyuncu Bahtiyar Engin ise şunları paylaştı:
"Filmi, sinemayı, Neşet Ertaş'ı, müziği, kültürümüzü, ki filmimizde bunların hepsi çok güzel işlendi, bunları konuşmak yerine öyle saçma sapan şeyler konuşuyoruz ki. Ben CNN'deki videoyu izledim. Üstadın vasiyeti gayet açık, diyor ki 'Benim için en mühim şey, eserlerimin doğru icra edilmesi ve geleceğe doğru biçimde bırakılması. Bu benim için şu anlamı ifade ediyor; Mustafa Uslu, Ömer Faruk Sorak, Berker bu filmi çekiniz. Geleceğe kalsın ne demek? İşte Erol Hoca kitabını yazacak, biz filmini çekeceğiz, belki bir tiyatrocu olarak sahne üzerinde yapacağız. Ankara'da yapıldı ve yine aynı sorunlar yaşandı, üstelik de Devlet Tiyatroları yapmasına rağmen. Ama Neşet Ertaş'ın ölümsüzlüğüne kimse engel olamayacak, ailesi dahil."
Film, 23 Aralık'ta sinemaseverlerle buluşacak.
Aile ne diyor?
Av. Uğur Çapkın, yaptığı açıklamada “Neşet Ertaş’ın ve ailesinin rızası olmamasına rağmen çekilen ve Neşet Ertaş’ın özel hayatının, aile fertlerinin yer aldığı film; devam eden üç davaya rağmen hukuka, etik ve
meslek ilkelerine aykırı biçimde vizyona sokulmak istenmektedir. Yapımcı filmin 23 Aralık tarihinde gösterime girmesinde ısrar ederek devam eden davaları ve hukuk sistemini etkisiz
bırakmaya çalışmaktadır. Yapımcı Mustafa Uslu’nun amacı ise davalar devam ederken filmi vizyona sokup davaları ve hukuku etkisiz hale getirmektir” dedi.
Neşet Ertaş’ın ve ailesinin rızası olmamasına rağmen çekilen ve Neşet Ertaş’ın özel hayatının, aile fertlerinin yer aldığı film; devam eden üç davaya rağmen hukuka, etik ve meslek ilkelerine aykırı biçimde vizyona sokulmak istenmektedir. Yapımcı filmin 23 Aralık
tarihinde gösterime girmesinde ısrar ederek devam eden davaları ve hukuk sistemini etkisiz
bırakmaya çalışmaktadır. Bu sebeple yapımcı tarafından gizlenen bazı gerçekleri kamuoyuna bildirmek zorunluluğu
doğmuştur.
Yapımcı, 2019 yılından itibaren çeşitli aracılar vasıtasıyla film yapma talebini aileye iletmiş, aile ise filme hem babaları Neşet Ertaş’ın hem de kendilerinin rızalarının bulunmadığını söyleyerek teklifleri reddetmiştir. Buna karşın kapıdan giremeyen yapımcı bacadan girmeye çalışmış ve bu kez Neşet Ertaş’ın ve ailesinin iradesini bilmesine rağmen kitaplar üzerinden filmi çekmeye çalışmış, nihayet Erol Parlak’la iş birliği yapma yolunu seçmiştir. Bu noktada Erol Parlak da aileye haber bile vermeksizin kitabını satmıştır. Ailenin film teklifini reddetmenin dışında yapımcıyla herhangi bir görüşmesi olmamıştır. Bugün her ne kadar yıpratılmak için Ailenin yapımcıyla pazarlık ettiği ve anlaşamadığı ima ediliyorsa da söz konusu beyanlar tamamen gerçek dışı iftiralardan ibarettir.
Öncelikle belirtelim ki filmin vizyona girebilmesi için yasal olarak zorunlu olan kayıt tescil işlemleri yapılmamış, dolayısıyla halihazırda yasal izinler alınmamıştır. Filmde ve filmin paylaşılan fragmanlarında Neşet Ertaş’ın eserlerinin kullanılması için alınmış herhangi bir izin yoktur. Bu konuda, Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa göre mutlak hak sahibi olan aileden ve Kalan Müzik’ten izin alınmamıştır. Filmde sadece Neşet Ertaş’a değil, aynı zamanda rızaları olmadığını defaatle bildirmiş olmalarına rağmen Neşet Ertaş’ın aile fertlerine de karakter olarak yer verilmekte, bu kişiler filmin fragmanlarında ve yayımlanan fotoğraflarında paylaşılmaktadır. Bu durum aynı zamanda davadaki gizlilik kararına da aykırı olup, Neşet Ertaş ailesi Leyla, Döne Hüseyin ve Canan Ertaş’ın Anayasa ve yasalarla korunan kişilik haklarına tecavüz mahiyetindedir. Ayrıca Neşet Ertaş’ın kız kardeşi Nadiye Ertuğrul’un kendisinin ve ağabeyi Merhum Necati Ertaş’ın varislerinin de rızaları olmayıp, onların kişilik haklarına da tecavüz edilmektedir.
Filme ilişkin fragman ve fotoğraf paylaşımlarına bakıldığında biyografi eseri adı altında olamayacak pek çok gerçek dışılığın, birçok saçmalığın izleyiciye aktarıldığı görülmektedir. Örneğin: Neşet Ertaş’ın sahnede yere yuvarlandığı tamamen gerçeğe aykırı olup onun yaşadığı bir sağlık sorunun gişe kaygısıyla ajite edilmesinden ibarettir. Keza Neşet Ertaş’ın evlatlarının Almanya’ya Dr. Mehmet Ali Altın tarafından götürülmesi sahnesi de gerçek dışıdır. Zira Müvekkiller Almanya’ya farklı zamanlarda, yanlarında Dr. Mehmet Ali Altın olmaksızın gitmiş olup Dr. Mehmet Ali Altın’ı hayatlarında görmüş bile değillerdir. Filmde böylesine basit gerçekler bile olduğundan farklı aktarılmaktadır. İkişer dakikalık fragmanlarında dahi böylesine yanlış bilgiler bulunan filmin diğer sahnelerinde neler olduğunu düşünmek bile istemiyoruz.
Mahkemeler tarafından yapımcıya aralıklarla, 5 sefer kesin süre verilerek senaryonun ibrazı istendiği halde, senaryo Mahkemelere ibraz edilmemiş, senaryo ve film mahkemeden kaçırılmıştır. Yapımcı Mustafa Uslu ve temsilcileri çekimleri çoktan biten, fragmanları yayınlanan filmin senaryosunun hala yazılmakta olduğu gibi akıl almaz beyanları mahkemelere söyleyecek kadar da cüretkârdır.
Filme dayanak teşkil ettiği söylenen kitapla, yapımcı tarafından kitabın % 99 aynısı olduğu söylenen senaryonun uzaktan yakından alakası bulunmamaktadır. Bu minvalde kitap yalnızca çekilen filme göstermelik bir dayanak olarak kullanılmaktadır.
Bu hadise ile ilgili olarak;
1 İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesinde açılmış filmde kullanılacak eserlerle ilgili
dava,
2- İstanbul 43. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmış olan kişilik haklarının ihlaline ilişkin
dava,
3- Filme dayanak teşkil ettiği söylenen Erol Parlak tarafından alınmış belgelerin, 4. Evre kanser hastası olan ve ağır ilaçlar kullanan, 40 kiloya kadar düşmüş, 74 yaşındaki Neşet Ertaş’tan son kez hastaneye kaldırılmasından 6 gün ve ölümünden 22 gün önce, evinde doktor raporu dahi olmaksızın alınmış olması nedeniyle iptali talebiyle açılmış olan dava, bulunmakta olup, bu üç dava da derdesttir, halen devam etmektedir. Söz konusu davalardan birinin duruşması 8 Aralık 2022 tarihindedir. Üç davada da filmin gösterime
girmemesine yönelik tedbir talep edilmiştir. Yapımcı Mustafa Uslu’nun amacı ise davalar devam ederken filmi vizyona sokup davaları ve hukuku etkisiz hale getirmektir. Yapımcı, daha evvel yaptığı filmlerde de benzer süreçler yaşanmıştır. Örneğin “Cep Herkülü: Naim Süleymanoğlu” filmi henüz davanın devam ettiği sırada gösterime sokulmuştur. Filmin yayınlanması üzerinden bunca zaman geçmiş olmasına rağmen bu dava tazminat davasına dönüşmüş olarak devam etmektedir. Yaptığı her biyografik filmde kamuoyuna da yansıyan benzer hukuki süreçler yaşayan Uslu’nun burada da hukuku hiçe saydığına şahit olmaktayız.
Durum özetle budur. Türk adaletinin bu "ben yaptım oldu" anlayışına geçit vermeyeceği inancındayız. Kamuoyunun bilgi ve takdirlerine sunarız. Saygılarımızla...