Avrupa Birliği’nin (AB) stratejik bağımsızlığını güçlendirmeyi hedefleyen "Stratejik Pusula" adlı belgenin Brüksel'de bu hafta yapılacak AB Liderler Zirvesi’nde onaylanması bekleniyor.
AB’nin yeni güvenlik doktrini olarak da adlandırılan bu belge liderlerin onayına sunulmadan önce, savunma ve dışişleri bakanları tarafından Brüksel'de hafta başında yapılan toplantıda kabul edildi.
AB’nin “ortak stratejik vizyonunu” temsil ettiği belirtilen belgede, karşı karşıya bulunulan krizler ve tehditler ile bunlara karşı koyabilmek için gelecek 5-10 yıllık dönemde atılması hedeflenen adımlar sıralanıyor.
Belge, AB’nin “küresel bir aktör” olma hedefinin önemli bir göstergelerinden biri olarak görülüyor. Stratejik Pusula aynı zamanda, AB’nin güvenlik ve savunma politikaları alanında 2030 yılına kadar atacağı adımlar için bir yol haritası oluşturuyor.
AB, Türkiye'yi stratejik vizyonunda nasıl konumlandırıyor?
47 sayfalık Stratejik Pusula belgesinde Türkiye'ye, "Karşı Karşıya Bulunduğumuz Dünya” başlığını taşıyan ilk bölümde, "Stratejik Çevremiz” alt başlığı altında değiniliyor.
“Günümüzde AB, istikrarsızlık ile ihtilaflarla çevrili ve sınırlarında bir savaş ile yüz yüze bulunuyor” ifadelerine yer verilen bu bölümde, Türkiye'nin de bulunduğu AB’yi çevreleyen bölgelerdeki riskler ve tehditler sıralanıyor.
AB’yi çevreleyen bölgelerdeki riskler ve tehditler sıralanırken, “Tehlikeli bir karışım teşkil eden silahlı saldırganlıklar, yasa dışı ilhaklar, kırılgan devletler, revizyonist güçler ve otoriter rejimler ile karşı karşıya bulunmaktayız” deniliyor.
Bu bölgelerde, Avrupa'nın güvenliğini tehdit eden eşzamanlı tehditlerin yeşerebildiği vurgulanırken, bu tehditler şöyle sıralanıyor: Terörizm, şiddet içeren aşırılıklar, organize suçlar, hibrit ihtilaflar, siber saldırılar, düzensiz göçün araçsallaştırılması, silahlanma, silahların denetlenmesini öngörüne mimarinin giderek artan bir şekilde aşındırılması.
Mali istikrarsızlık endişesi vurgulanıyor
Bu bölümde ayrıca mali istikrarsızlık, sosyal ve ekonomik alanda oluşan uçurumların artmasının, tehdit niteliğindeki tehlikeli dinamikleri daha da alevlendirebileceği uyarısı yapılıyor, bunun AB’nin güvenliğini olumsuz etkileyebileceği vurgulanıyor.
Bunun hemen ardından sırasıyla Batı Balkanlar, AB’nin doğu sınırı ile Kuzey Kutup bölgesindeki güvenlik sorunları ve tehdit algılamalarına yer veriliyor.
Belgede, AB’nin güneyindeki komşu bölgelerdeki gelişmeler mercek altına alınırken, Libya ve Suriye krizlerinin çözüme kavuşturulamadığı, bunların kalıcı ve yayılan bölgesel sonuçlar doğurduğu vurgulanıyor.
Bu bölgelerin terör hareketleri, insan kaçakçılığı ve organize suçlar tehditleriyle karşı karşıya bulunduğu, bunların Akdeniz’in her iki yakasını da etkilediği vurgulanıyor.
Doğu Akdeniz eleştirisi
Belgede, Doğu Akdeniz’de son dönemde yaşanan gerilimlerede yer verilirken, Türkiye'nin politikaları eleştiriliyor.
Türkiye'nin, AB üyesi ülkelerin egemenlik haklarını ihlâl ettiği, bunu yaparken uluslararası hukuka da aykırı hareket ettiği belirtilirken, Ankara’nın düzensiz göçü de dış politikada bir araç kullandığı ifade ediliyor.
Bununla birlikte AB’nin Türkiye ile iyi ilişkiler geliştirmek istediğine de işaret edilerek şu dikkat çekici tespitlere yer veriliyor:
"Doğu Akdeniz’de, AB üyesi ülkelere karşı provokasyonlar ile tek taraflı eylemler ve uluslararası hukuka aykırı şekilde egemenlik haklarının ihlâlleri, düzensiz göçün araçsallaştırılması nedeniyle gerilimler sürüyor, gerilimlerin hızlı bir şekilde tırmanma potansiyeli var, istikrarlı ve güvenli bir ortamı temin etmek kadar, iş birliğine dayalı ve karşılıklı yarar sağlayacak, iyi komşuluk ilişkileri ilkeleri ile uyumlu bir ilişki, hem AB’nin hem Türkiye'nin çıkarınadır.”
Bu bölümün sonunda ise "Bu tehdit ve sınamaların bütünü, yurttaşlarımızın güvenliğini, kritik altyapımızı ve sınırlarımızın bütünlüğünü etkiliyor” deniliyor.
Ortak çıkarlar zemininde iş birliği
AB’nin “ortak stratejik vizyonunda” Türkiye ile ilişkileri nasıl şekillendirmek istediğinin ipuçlarına, iş birliklerinin mercek altına alındığı 5. bölümde yer veriliyor.
"Partnerlik, AB'nin küresel stratejik bir oyuncu olma hedefini destekleyecek temel bir araçtır” ifadelerine yer verilen bu bölümde, AB'nin "stratejik partnerinin” NATO olduğu, Rusya’nın Ukrayna’ya askeri saldırısının Euro-Atlantik güvenliği için bu ittifakın ne denli önem taşıdığını ortaya koyduğu vurgulanıyor.
Belgede ayrıca dünya genelinde "ikili iş birliklerine" ağırlık verileceği, paylaşılan ortak değerler ve çıkarlar zemininde, mevcut ilişkinin yoğunluğu ve özgün niteliklerini dikkate alan, ilişkinin niteliğine göre şekillendirilecek, partnerlikler inşa edileceği kaydediliyor.
AB’nin bu amaç doğrultusunda partnerleriyle siyasi diyaloğuna, güvenlik ve savunma konularını sistematik bir şekilde eklemleyeceği belirtilen belgede, ABD ile partnerliğin “stratejik önem” taşıdığı, güvenlik ve savunma alanındaki iş birliğinin derinleştirilmek zorunda olunduğu vurgulanıyor.
Norveç ve Kanada ile "yapıcı ilişkilerin” derinleştirileceği aktarılırken, AB’nin İngiltere ile kapsamlı ve iddialı güvenlik ve savunma angajmanına açık olduğu belirtiliyor.
Ankara’ya koşullu, ihtiyatlı iş birliği mesajı
İngiltere’den sonra Türkiye'ye yer verilen bu bölümde, iş birliği için şöyle bir çerçeve çiziliyor:
"Orta Güvenlik ve Savunma Politikası misyon ve operasyonlarına katkı sunan Türkiye ile iş birliğine ortak çıkarların örtüştüğü alanlarda devam edeceğiz. Biz karşılıklı yarar sağlayan partnerliğin geliştirilmesine bağlı olmaya devam ediyoruz. Ama bu Türkiye tarafının da, Avrupa Konseyi’nin 25 Mart 2021 açıklaması ile uyumlu şekilde, aynı iş birliği yolunda ilerleme kaydedilmesine bağlılık göstermesini, gerilimin düşürülmesinde süreklilik ve AB'nin kaygılarının dikkate alınmasını gerektiriyor.”
Aday değil partner
Stratejik Pusula belgesinde, Türkiye'nin AB'ye aday ülke statüsüne herhangi bir atıf yapılmıyor.
Belgede, Türkiye ile ilişkiler konusunda, Ankara’nın AB’nin beklentilerine karşılık vermesi şartıyla “ortak çıkarlar” zemininde ilerlemeye vurgu yapılması, bu çerçevede şekillendirilecek bir “ikili iş birliği” çerçevesinin öngörülmesi dikkat çekiyor.
Ankara'dan tepki: "Şaşarak ‘pusula’ olmaktan çıkan belge”
AB Liderler Zirvesi’nde onaylanması beklenen Stratejik Pusula belgesine Ankara sert tepki gösterdi.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada AB, “gerçekleri ve doğruları ıskalamış olmakla” eleştirilirken, "tam üyelik adayı olan bir NATO Müttefikini bu denli sığ bir bakışla ele alması AB için bir vizyonsuzluk ve talihsizliktir” denildi.
Açıklamada Stratejik Pusula belgesi için, "Doğru yönü göstermekten şaşarak ‘pusula’ olmaktan çıkan belge” tanımı yapılırken şunlar kaydedildi:
“Belgenin özellikle ülkemize atıfta bulunulan Doğu Akdeniz bölümünün, Türkiye'nin ve Kıbrıs Türklerinin bu denizdeki haklarını yok sayan ve maksimalist deniz yetki alanı iddiaları bulunan iki AB üyesi tarafından AB’ye dikte ettirildiği, bu haliyle uluslararası hukuka, teamüle ve hatta AB'nin kendi müktesebatına aykırı ve gerçeklikten kopuk olduğu görülmektedir. Bu anlayışla doğru yönü göstermekten şaşarak ‘pusula’ olmaktan çıkan belgeyi ‘stratejik’ olarak görebilmek de güçtür. Bu belgenin AB'yi Doğu Akdeniz'de, çözümlerin değil, sorunların parçası yapacağı ve doğru stratejilere taşımayacağı aşikardır.”
Stratejik Pusula ile ne hedefleniyor?
AB üye ülkeleri, Stratejik Pusula ile ilk kez ortak güvenlik ve savunma vizyonu ile hedeflerinin ayrıntılı bir şekilde sıralandığı bir stratejik belge kabul etmiş oluyor.
AB bu belgede hedeflenen adımları atarak, krizler karşısında daha hızlı ve kararla bir şekilde hareket etmeyi, hızlı değişen tehditler karşısında yurttaşlarının güvenliğini sağlamayı, küresel bir aktör olabilmek için ihtiyaç duyulan askeri yetkinlikler ve teknolojilere yatırım yapılmasını, partnerlerle de ortak hedeflere ulaşabilmeyi amaçlıyor.
Bu bağlamda askeri yetkinliklerin güçlendirilmesinden, düzenli askeri tatbikatların yapılmasına, hibrit tehditlere karşı etkili yanıt verebilme kapasitesinin geliştirilmesinden, ortak siber savunma politikasının güçlendirilmesine ve bir AB uzay stratejisinin geliştirilmesine varan pek çok başlıkta somut hamleler öngörülüyor.
İki yıl önce hazırlanmaya başlanan belgenin ilk taslağı 28 sayfa uzunluğundaydı ve Kasım ayında üye ülkelerle paylaşılmıştı. Hafta başında AB bakanları tarafından kabul edilen son halinin ise 42 sayfa uzunluğunda olması dikkat çekti.
Rusya'nın Ukrayna’ya saldırması, Avrupa’nın bir savaşa sahne olması nedeniyle belgenin yeniden gözden geçirildiği, Rusya’ya yönelik ifadelerin sertleştirildiği belirtiliyor.