AK Parti'nin 2002'de mağduriyetler üzerine bir iktidar inşa ettiğini hepimiz biliyoruz.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, İstanbul'un belediye başkanıyken bir şiir okudu diye tutuklanması, 28 Şubat döneminde muhafazakarlara yapılan baskılar, 2007'de “apoletli muktedirlerin” e-muhtıraları, muhafazakâr bir cumhurbaşkanına karşı çıkmaları, AK Parti'yi kapatma girişimleri başlıca mağduriyetler arasındaydı.
Bu mağduriyetler millet nezdinde öyle büyük bir tepki oluşturdu ki farklı eğilimlerden insanlar akın akın sandığa koşup AK Parti'ye oy verdi.
Sezen Aksu'nun 2017'de yazdığı şarkı üzerinden yaşananlar, mağdurların partisi AK Parti'nin 20 yılın sonunda geldiği noktayı görmemiz açısından önemli bir vesile oldu.
Erdoğan, Cumhurbaşkanı sıfatıyla cami minberinden Sezen Aksu için “O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak, hadlerini bildirmek görevimizdir” demişti.
Oysa muhafazakar yazarlardan Ahmet Taşgiteren'in 23 Ocak günü Karar'daki yazısında dediği gibi sadece “Keşke söylenmeseydi” diyebilirdi, “Sezen hanım hakaret etmeyi düşünmemiştir” diyebilirdi, “Toplumun hassas olduğu konularda daha dikkatli, titiz olmak gerekir” diyebilirdi…
Taşgetiren aynı yazısında “Camide seslendirilen, üstelik Cumhurbaşkanlığı seviyesinde seslendirilen ‘Dil koparma – Had bildirme' tehdidi ile nereye varılır ki?” diye sormuş.
Bu sorusunun cevabını yazısının çıktığı gün adliye binası önünde 15 Temmuz Gaziler ve Şehitler Platformu üyeleri vermiş: “Beyinlerine sıkacağız, kafalarına. İnlerinde hepsini ezeceğiz.”
Bir ülkenin Cumhurbaşkanı dil koparırsa, takipçileri kafalara sıkar.
90'ların mağdur Erdoğan'ı ve mağdurların partisi AK Parti, 20 yıl iktidarda kalıp iktidar ve muktedir olunca profili de değişti.
Artık, hoşgörü dili yerine kafalara sıkıp dil koparma jargonunu kullanıyorlar.
Kendilerine “Hayırlı olsun” demek isterdim ama bu profil ne onlara ne memlekete bir fayda getirir!
Şu isimleri bir yere not edin!
AK Parti iktidarı döneminde en çok kanıksadığımız uygulamalardan biri de büyük kamu ihalelerinin, ihale yapılmadan şirketlere pay edilmesiydi.
Geçmişten bir çok örnek sayabiliriz ama ben gelecekten bir örnek yazacağım.
Hatırlarsınız, İstanbul Boğazı'na üçüncü köprü yapıldığında, ortasından iki şeritli bir demiryolu geçeceği duyurulmuştu. Proje tamamlandığında İstanbul Havalimanı'ndan Sakarya/Akyazı'ya kadar bir hızlı tren hattı yapılacaktı. Böylece, Konya'dan, Ankara'dan yakın gelecekte Sivas'tan, İzmir'den çıkan hızlı trenler üçüncü köprüden geçebilecek hem yolcu hem yük taşımacılığında çok önemli bir ulaşım ağı kurulacaktı.
İyi Parti'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'ndeki temsilcilerinden Suat Sarı, 21 Ocak 2021 günü bir açıklama yaparak, “Köprü açılalı 5.5 yıl oldu. Demiryolu geçişi ne oldu?” diye sormuştu.
Çok yerinde bir soruydu. Projeyi takip eden bir gazeteci olarak yanıtını ben de merak ettim ve peşine düştüm.
İlk araştırmalarımdan sonra projenin ihalesinin bugünlerde yapılacağını öğrendim. Yaklaşık 50 milyar liralık devasa bir proje olacakmış. Bütün yükü bir ya da iki şirkete yüklemek istemedikleri için projeyi dört etap halinde yapacaklarmış.
İnanmayacaksınız ama daha ortada ihale yokken, hangi etabı hangi şirketlerin alacağını da büyük ölçüde belirlemişler.
Bu bilgiyi aldığımda, önce notere gidip “şu etap şu şirkete verilecek” minvalinde bir belge almak, ihale sonuçlanınca da o belgeyi sizinle paylaşıp “bakın ben kimlerin alacağını ihaleden önce duymuştum” demek istedim.
Ancak, biraz düşününce bu köşeye not düşmenin noterde onaylanmasından bir farkı olmayacağına kanaat getirdim.
Noter onaylı bir belgeyle bu yazı arasında tek bir fark olur. O da yazıdan sonra, sırf beni yalancı çıkarmak için listenin değiştirilmesi.
(Bu sayede YHT projesinin ihalesi uygun rekabet koşulları sağlanarak yapılırsa, milletten çıkacak parada tasarruf sağlanırsa bu benim de milletin de işine gelir ve ben yalancı çıkmaya razıyım.)
Şimdi şu şirket isimlerini bir kenara not alın.
1. Etap: Çelikler – MetGün
2. Etap: Özaltın – Türkerler
3. Etap: İçtaş – (ikinci şirketi öğrenemedim)
4. Etap: Cengiz – Makyol
İhalelerin sonuçları açıklandığında da kontrol edin.
Kontrol ederken de
hangi şirketlerin hangi etabı aldığına değil, bu yedi (ve öğrenemediğim sekizinci) şirket dışında bir şirketin listeye girip girmediğine bakın.
Dilerim, işi gücü bırakıp İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na manasız taarruzlar düzenleyen Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu insanların aklında kuşku bırakmayacak, “şeffaf ve hakkaniyetli” bir ihale yapar da ben yalancı çıkarım.